 |
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1988/299
K: 1988/1920
T: 08.03.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı (M.A.) vekili tarafından, davalılar aleyhine 18.4.1986 gününde verilen dilekçe ile ferağa icbar suretiyle tescili, mümkün olmadığı takdirde alacağın tahsil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 21.10.1987 günlü hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı (M.A.) vekili Av. (H.D.) tarafından istenilmekle gereği düşünüldü:
KARAR : Borçlar Yasası'n 18. maddesi uyarınca, bir sözlşmenin düzenlenmesi sırasında, tarafların gerek kasten ve gerekse hukuki bilgisizlik yüzünden kullandıkları deyimlere bakılmayıp onların gerçekten amaçladıkları hukuki sonuçlara göre değerlendirmek ve tarafların ortak isteği ve amacı gözönünde tutularak gerçek amaç ve isteklerine uygun olan hukuki sonuçları sağlayacak şekilde yorumlamak gerekir.
Davaya dayanak yapılan satış vaadi sözleşmesinde (Y.T.), (M.T.) ve (E.T.)'e vekaleten (R.Y.) ile (N.P.) ve (A.T.); Ankara ili Yenimahalle İlçesi Macun köyü Karataş Yazısı mevkinde kain ve tapunun 4397 parsel sayısında kayıtlı arsadaki 20/130 hisselerini 40/130 hisse itibar ederek 10/130 hisselerinin tamamını bilahare 4397 parsel sayılı arsadaki hisselerini satış vaadinde bulunduklarını, satış bedellerini aldıklarını, dava dışı ve çekişmeli taşınmazlarda hiçbir hak ve alacakları kalmadığını, tamamen müşterinin malı olan dilediği şeklide tasarrufta, uhdesine intikal ve tescil ettirmekte serbest olduğunu bildirmeleri karşısında, yukarıda açıklanan kural uyarınca adı geçen davalıların dava konusu 4397 parsel sayılı taşınmazdaki tüm paylarını davacı (M.A.)'a satış vaadinde bulunduklarının kabulü iktiza eder. Sözü edilen satış vaadi sözleşmesi, gerek şekil ve gerekse esas yönden yasada öngörülen koşullara uygun olarak düzenlenmekle, hukuken geçerlidir. Öte yandan dava dışı (G.T.) ve taraflar, (R.T.)den intikalen 4397 parsel sayılı taşınmazda 20/130 paya iştirak halinde maliktirler. İştirak halinde mülkiyette ise, bir paydaşın diğer bir paydaşa payını satması veya satış vaadinde bulunması mümkündür ve bu hususta düzenlenen sözleşmenin infazını önleyen yasal bir hüküm de yoktur. Bu itibarla, satış bedelini ödemek suretiyle satış vaadi sözleşmesinden doğan edimini yerine getiren davacının karşı tarafın da edimini yerine getirmesini, diğer bir deyimle davalıların paylarını adına tescilini isteme olanağına haiz olduğu düşünülmeden davanın reddi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklana nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 8.3.1988 gününde oybirliği ile karar verildi.