Hukuki.NET

T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E: 2004/575
K: 2004/10180
T: 29.06.2004

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


  • GÖÇMENLERE KONUT TAHSİSİ
  • DENKLEŞTİRİÇİ ADALET KURALI
  • SATIM BEDELİNİN İADESİ
4721 s. MK/2,706
818 s. BK/63,64,213
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar tarafından duruşmah olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat T. K. ile davalı vekili avukat S. G.'ün gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacılar, 1989 yılında Bulgaristan'dan zorunlu olarak göç ettiklerini 1990 yılında Devlet Bakanlığının başlattığı bir proje sonucu İzmir'de kendilerine göçmen evleri yapılacağının taahhüt edildiğini, bu konuda duyurular yapıldığını, 1991 yılında duyuruda gösterilen banka hesabına 2.500.000 er TL. yatırıp, davalıya başvurduklarını, konutlarının teslim edilmediğini, bir gurup hak sahibinin 29.2.2000 gününde gönderdiği ihtarnameye davalının olumsuz cevap verdiğini, ödedikleri paralarının büyük değer kayıplarına uğradığını, o tarihte bu paralara arsa alabileceklerini veya repoda değerlendirilip büyük gelir elde edebileceklerini ileri sürerek 2.500.000 TL. ile 1991 yılında alınabilecek arsanın dava tarihinde ulaşabileceği değerinin hesaplanması, dava dışı bir kısım göçmenlere taahhüt edilip teslim edilen daire değerlerinin tesbiti kira zararlarının tesbiti de yapılmak suretiyle B.K. 105. maddesi anlamında munzam zararlarının ayrıca müsbet ve menfi zararlarının tesbiti yapılarak şimdilik her bir davacı için 1.000.000.000 er TL. nin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, imkanları dahilinde bir kısım konutlar yapıp göçmen vatandaşlara dağıtımının yapıldığını, 1992 yılında konut yapımının durdurulduğunu, 13.5.1992 tarihinde yapılan duyurularla hak sahibi olamayan şahısların yatırdıkları paralarını almalarının istendiğini davacıların ilerde hak sahibi olma düşüncesiyle ödedikleri paralarını almadıklarını bunda kusurun kendilerinde olmadığım her bir başvuru sahibine konut tahsis edileceği konusunda taahhütte bulunmadıklarını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davalının para yatıran herkese konut vereceğine ilişkin kesir bir taahhüdünün bulunmadığı aksine puantaj usulüne göre dağıtımın gerçekleştirildiği, hak sahibi olanlarla sözleşme yapılıp, bakiye borçlarının dava dışı banka aracılığıyla tahsil edildiği, konut tahsisi yapılamayanlara yatırdıkları paralarını almaları 13.5.1992 tarihli genelge ile duyurulmasına rağmen davacıların paralarını almadıkları, bunda davalının kusuru bulunmadığı ve munzam zararın şartlan oluşmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
  1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına
    göre davacıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
  2. Davacılar Bulgaristan'dan 1989 yılında göçmen olarak geldiklerini, davalının 1990 yılında başlattığı proje kapsamında kendilerine konut yapmayı taahhüt ettiğini, bu taahhüt nedeniyle davalı hesabına 2.500.000 er TL. para yatırdıklarını, konutlarının teslim edilmediğini ileri sürerek talepte bulunmuşlar, davalı ise bu konuda broşür yayımlandığını kabul etmekle birlikte her başvuru sahibine konut vermeyi taahhüt etmediklerini sınırlı sayıda konut üretildiğini, broşür ve yönergede gösterilen şartlar dahilinde puantaj usulüne ve öncelik sırasına göre konut dağıtımının gerçekleştirildiğini, 13.5.1992 tarihinde çıkarılan genelge ile de hak sahibi olamayanlara yatırdıkları paralarını almaları için duyuruda bulunduklarını savunarak davanın reddini dilemiştir. Dosyadaki delillerden davacıların 1991 yılının değişik tarihlerinde davalının duyurusu üzerine konut sahibi olmak amacıyla davalı hesabına 2.500.000 er TL. para yatırdıkları, davalının çıkardığı yönerge ve broşürde gösterilen konut dağıtımına ilişkin tahsisi sıra ve puanlarının yetersiz kalması ve böylece sıraların gelmiş olmaması nedeniyle kendilerine konut tahsis edilemediği, bu icap ve kabule göre de taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmaz satışından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Taşınmazın harici satımına ilişkin sözleşme geçersizdir.
    Bu nedenle taraflar ancak verdiklerini isteyebilirler. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına uygun olarak çözümlenmesi ve
    tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
  3. Davacı, davalı belediye Meclisinin 14.6.1996 tarihli, belediye encümeninin 28.6.1996 tarihli kararları ile, kısmen peşin kalan taksitler halinde satışına karar verilen arsalardan aldığı arsanın satış bedelini ödediği halde, kendisine tapusunun verilmediğinden bahisle, ödediği bedelin denkleştirici adalet ilkeleri uygulanarak iadesini istemiştir. Davacının 19.7.1996-16.10.1998 tarihleri arasında toplam 205.000.000 lira ödediğini ttşınmazında 28.2.2000 tarihinde dava dışı kişiye satıldığı hususları ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taşınmaz satışından kaynaklanmaktadır. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak, resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından, yapılan arsa satış işlemi MK. 706, BK. 213 Tapu Kanunun 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle taraflar ancak verdiklerini isteyebilirler. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esaslarını açıklanmasında yarar görülmüştür.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
İlke böyle olmakla beraber iade edilecek zenginleşme miktarının hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez. İade edilecek zenginleşme miktarı konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri kısaca "fakirleşme kadar olmalıdır" veya "fiili değer artışı yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o olmalıdır, veyahut ihlal edilen hakkın sahibine bahsettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır" şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken öğretideki bu görüşlerden şüphesiz yararlanılmalıdır.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllardan beri yüksek oranda seyretmekte ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmektedir. Belli bir miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade anındaki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sıkıntılara tutarsızlıklara adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip, saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarınca değiştirilinceye, bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdır. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır. Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun içen de uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
BK.nun 63. ve 64. maddeleri iade borcunun kapsamını fakirleşmenin değil, zenginleşmenin iyi veya kötü niyete dayalı olmasına göre bir ayrım yapmıştır. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise elden çıkardığı bu zenginleşmeyi iade tarihinde olması gereken durumuyla ve tam olarak iade etmekle yükümlüdür. İade borcunun kapsamı tayin edilirken olumlu ve olumsuz zenginleşmenin tamamı dikkate alınmalıdır. Değişik bir anlatımla haksız zenginleşen kötü niyetli ise elden çıkardığı, zenginleşmeyi de elde kalan zenginleşme ile birlikte iadeye mecbur tutulmuştur. Hemen belirtelim ki, zenginleşenin iyi niyetli sayılıp sayılmayacağı, zenginleşmeyi iyi veya kötü niyetle mi elden çıkarttığı hususu MK.nun 3. maddesi hükmü uyarınca belirlenecektir. Haksız zenginleşen elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığım ve iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyi niyetli sayılmayacaktır. Kural olarak iade alacaklısı iade borçlusu zenginleşenin iyi niyetli olmadığını ispat etmelidir. Ne var ki olayın özellikleri zenginleşenin iyi niyetli olmadığını açıkça gösteriyor ise ayrıca bu yönün ispatına gerek bulunmamalı, iddianın ispat edilmiş olduğu kabul edilmelidir.
Hukuken geçersiz sözleşmeler haksız iktisap kuraları uyarınca tasfiye edilir iken denkleştirici adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır.
Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iadesi dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmiyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tesbitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmiyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istememelidir.
Her ne kadar dosya içerisindeki konut dağıtımına ilişkin yönergenin 3. maddesinde konut dağıtımına ilişkin duyuruların mülki idare amirliklerince yapılacağı öngörülmüş ve 13.5.1992 tarihli Devlet Bakanlığı Genelgesinde de hak sahibi olamayan şahıslara ödedikleri paraların iade edileceği açıklanmış ise de davalı, anılan yönerge ve genelge hükümleri doğrultusunda davacılara bu konuda tebliğde bulunduklarını ispat edemediği gibi, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden davalı idare yetkililerinin gerek bu tarihten sonra yaptıkları basın açıklamalarından ve gerekse ilgili Devlet Bakanlığını Göçmen Derneklerine gönderdiği 30.3.1998 tarihli yazısı kapsamı ile 10.3.2000 tarihli resmi gazete yayınlanan 245 sayılı milli emlak genel tebliği ve aynı konuda bu davanın açılmasından sonra 13.2.2001 tarihinde yayımlanan 250 sayılı milli emlak genel tebliğleri birlikte değerlendirildiğinde davalının davacılara her an konut sahibi olabilecekleri yönünde ümit verdiği ve bu ümitlerinin açılan bu dava tarihi itibariyle söndüğü anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacılar 1991 yılının çeşitli tarihlerinde davalı hesabına ödedikleri 2.500.000 er TL. paralarının dava tarihi itibariyle ulaştığı değeri isteyebilirler. Öyle ise mahkemece, davalı idarenin 16.4.2002 tarihli yazısı ekinde mahkemeye gönderdiği listede paralarını yatırdıkları halde konut sahibi olamadıkları belirtilen 48 davacının yatırdıkları paraları sonradan davalı idareden geri alıp kalmadıkları araştırılmalı ayrıca aynı listede başka illerde bulunmaları nedeniyle dosyalarının bulunmadığı belirtilen davacılardan A. Ş., R. Ş. ve M. A. ile davalı idarenin 16.4.2002 tarihli yazısını göndermesinden sonra bu dava dosyasıyla birleştirilip haklarında az yukarıda açkılandığı şekilde araştırma yapılamayan davacılardan S. A. ve 12 arkadaşı yönünden de davalı idareye konut tahsisi yönünden başvuruları bulunup bulunmadığı başvuru haklarını taşıyıp taşımadıkları, ödemede bulunup bulunmadıkları bulunmuşlarsa sonradan tahsil edip etmedikleri yönünde detaylı bir şekilde inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra ödemesini yapıp sonradan bu paralarını geri almayan davacılar yönünden yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda her bir davacının ödediği paranın ödediği tarihten dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün değerinin ne olabileceği konusunda uzman bilirkişi kurulundan nedenlerini açıklayıcı taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönleri gözardı ederek yazılı gerekçeyle davayı reddetmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte belirtilen nedenlerle davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 375.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, peşin harem istek halinde iadesine, 29.6.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini