 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 2002/5380
K: 2002/7636
T: 24.6.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- GEÇERSİZ SÖZLEŞME
- SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
- DENKLEŞTİRİCİ ADALET KURALI
· İÇTİHAT ÖZETİ: Kamu mallarının, özel mülk ol uruk devir ve temlikleri, hukuken sonuç doğurmayacağından geçersizdir. Ancak geçersiz satışlarda herkes aldığını aynı anda iade ile yükümlü olduğuna, iade yükümlülüğünü, adına oluşturulan tapu iptal edildiği için yerine getiren davacı, satış bedelini, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre isteyebilir. Bunun kapsamı belirlenirken denkleştirici adalet kuralları gözönünde bulundurulmalıdır.
(743 s. MK. m. 2,931)
(3402 s. Kadastro K. m. 16)
(2797 s. Yargıtay K. m. 39/son)
(818 s. BK. m. 61)
(Y.HGK. Kararı-21.2.1990 Tarih, 1989/1-700 E. 1990/101 K. s.)
(Y.HGK. Kararı-18.10.1989 Tarih, 1989/1-419 E, 1989/528 K. s.)
P.... Ofisi A.Ş. vekili avukat Çetin vs. ile 1- istanbul V.... Bölge Müdürlüğü vekili avukat Ayfer 2- Maliye Hazinesi vekili avukat Lerzan aralarındaki dava hakkında Üsküdar 4. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 8.11.2001 tarih ve 73-1007 sayılı hükmün Dairenin 21.3.2002 tarih ve 12637-2938 sayılı Hamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde taraflar avukatı tarafından kararm düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu.
Davacı, 296 ada 23 parsel numaralı taşınmazı davalı vakıflar idaresinden 15.8.1969 tarihinde satın alıp adına tapuya tescil ettirdiğini ve 27.10.2000 tarihine kadar mülkiyet hakkını sürdürdüğünü, ancak diğer davalı Maliye Hazinesi'nin açtığı tapu iptali ve tescil davası sonunda kendi adına olan tapunun iptal edildiğini, taşınmazın tapu kaydının iptalinde kendi kusurlarının bulunmadığını ileri sürerek taşınmazın raiç değeri olan 9.702.300.000.000 TL.nin her iki davalıdan birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı Maliye Hazinesi kendilerine husumet yöneltilemiyeceğini savunmuş, diğer davalı vakıflar idaresi ise mahkemenin yetkisiz olduğunu, taşınmazın mahkeme kararı ile davacının elinden alınmasında sorumluluklarının bulunmadığını, satış yaptıkları anda taşınmazın mülkiyeti hususunda her hangi bir ihtilafın olmadığını, zamanaşımı süresinin de dolduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davalı Maliye Hazinesi'nin satım aktine taraf olmadığı için husumet düşmeyeceği, davalı vakıflar idaresinin, taşınmazın zapt tarihindeki değerinden, davacının elde ettiği semerelerin tenzili sonucu bakiye miktardan sorumlu olduğu gerekçesiyle, Maliye Hazinesi hakkındaki davanın reddine, 9.680.935.595.923 TL.nin yasal faiziyle birlikte davalı vakıflar idaresinden tahsiline karar verilmiştir.
Mahkeme hükmünün, davacı ve damalı vakıflar idaresince temyizi üzerine dairemizin 21.3.2002 gün 2001/12637 esas 2002/2938 karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiş, bu kez davacı ile davalı vakıflar idaresince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
1- Davalı vakıflar idaresi, karar düzeltme dilekçesinde dairemizin onama ilamında ismi bulunan daire başkanı ve üyelerinin tümünü reddetmiştir. Davalının bu talebi mahiyeti itibariyle toplu red istemi niteliğindedir. Yargıtay Kanununun 39/son maddesinde, "daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu ret istemleri dinlenmez" hükmü mevcuttur. Davalının toplu ret isteminin dairemizin toplantısını engelleyen' nitelikte bulunduğu anlaşılmakla, davalı vakıflar idaresinin onama kararında ismi bulunan daire başkanı ve üyelerin reddine dair isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalı vakıflar idaresinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme itirazlarının reddi gerekir.
3- Dava konusu taşınmazın 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu gereğince davalı vakıflar adına vakfiyeye dayanılarak tesbit ve tescil edildiği, vakıflar idaresi tarafından 15.8.1969 tarihinde davacı P.... Ofisi Genel Müdürlüğüne satıldığı ancak davalılardan maliye hazinesinin açtığı tapu iptali ve tescil davası sonucu taşınmazın tapusunun iptal edilerek hazine adına tescil edildiği, dosya içerisinde karşı çıkılmayan belgeler ile celbedilen dava dosyalarından anlaşılmaktadır. Davacı taşınmazın zapdedilmesi nedeniyle davalıların zapta karşı tekeffül hükümlerine göre sorumlu olduğunu ileri sürerek ikame değerinin ödetilmesini istemiştir. Davalı vakıflar idaresi ise tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edildiğini kendisine izafe edilecek bir kusur bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık açıklanan bu yönlerden kaynaklanmaktadır. Dava konusu taşınmaz vakıf taşınmazı iken, 2. Abdülhamit zamanında padişah iradesiyle Hastaneye tahsis edildiği dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Tahsis keyfiyeti, padişahın iradesine iktiran ettiğinden kanun mahiyetindedir. Hastaneler ise 3402. sayılı Kanunun 16. maddesine göre kamu malı niteliğindedir. Yargıtay'ın öteden beri sapma göstermeyen kararlarına göre, özel mülk olarak tescile tabi olmayan bir taşınmazın her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilerek hakkında sicil oluşturması, bu yerin özde tescile tabi bulunmayan yerlerden olduğuna ilişkin hukuksal niteliğini değiştirmez. (Hukuk Genel Kurulu 21.2.1990 gün ve 1989/1-700 esas 1990/101 karar ve 18.10.1989 gün 1989/1-419 esas 1989/528 karar) Az yukarıda açıklanan hükümler gözetildiğinde, hiçbir kimse taşınmazın öncesinin kamu malı olmadığını bilemeyeceğini, dolayısıyla iyi niyetli olduğunu ileri süremez. Bu hale göre olayda, MK.nun 931. maddesindeki tapu sicili itimat prensiplerinin de uygulama olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle, taşınmazın davacıya satıldığı tarihte onun özünde yatan özel mülke konu olmayan yerlerden olduğunun alan ve satan tarafından bilinmesi yasa hükmü gereğidir. Kamu mallarının özel mülk olarak devir ve temlikleri hukuken sonuç doğurmaz.
Başka bir anlatımla taraflar arasında yapılan taşınmaz ile ilgili sözleşme geçersiz olup bu sözleşme taraflarına her hangi bir hak bahşetmez. Ne var ki geçersiz satışlarda Dairemizin sapma göstermeyen kararlarında herkes aldığını aynı anda iade ile mükelleftir. Taşınmazın tapu kaydı hazine tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası sonucu iptal ettirildiğine göre davacının iade borcu ortadan kalkmıştır. Ancak davacı satış sırasında ödediği satış bedelini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre davalıdan isteyebilir. Bunun kapsamının belirtilmesinde ise aşağıda belirtilen denkleştirici adalet kurallarının gözden uzak tutulmaması gerekir.
Ne varki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.
Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemiyeceği hallerdeki zarar kavramları,,hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslara göre mahkemece taşınmazın davacıya satıldığı 15.8.1969 tarihindeki satış bedeli 2.048.340 liranın davacı adına olan tapunun iptal edildiği mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle ulaştığı alım gücü çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs. gibi) ortalamaları alınarak, açıklamalı gerekçeli, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak belirlenmeli ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, taşınmazın rayiç bedelinin tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken zuhulen onandığı bu defa yapılan inceleme ile anlaşıldığından davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı Vakıflar idaresinin toplu reddi hakim isteminin reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının sair karar düzeltme istemlerinin reddine, 3. bentte açıklanan nedenlerle davalının karar düzeltme isteminin kabulüne dairemizin 21.3.2002 tarih ve 2001/12637 esas 2002/2938 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün BOZULMASINA, 24.6.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.