 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 2001/12326
K: 2002/1645
T: 18.2.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* HAKSIZ İKTİSAP NEDENİYLE TAZMİNAT
* DENKLEŞTİRİCİ ADALET KURALI
* TEMERRÜT FAİZİ
Karar özeti: 1- Davalı belediye adına tapulu taşınmazın dava dışı 3. kişilere ihale ile satıldığı tarih itibariyle, geçersiz satış sözleşmesinin ifa edilmeyeceğini bilen veya bilmesi gereken davacının, davalıya harici satış nedeniyle yapmış olduğu ödemeler tutarı ile ödeme tarihleri belirlenmeli ve ödenen miktarın, ifanın imkansız hale geldiği tarih itibariyle ulaşacağı alım gücü, uzman bilirkişiler marifetiyle saptanmak suretiyle sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
2- Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile mütemerrit olacağına, dava açılmadan önce davalının temerrüde düşürüldüğü iddia ve ispat edilemediğine göre, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir.
(4721 s. MK. m. 2,706)
(766 s. Tapulama K. m. 26)
(818 s. BK. m. 63, 64,101, 213)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, davalıdan 1996 yılında satın alıp bedelini ödediği taşınmazın 28.2.2000 tarihinde ihale ile 3. şahsa satılıp teslim edildiğini bildirerek taşınmazın ihale bedelinin veya denkleştirici adalet kurallarına göre 1.000.000.000 TL. tazminatın dava tarihinden reeskont faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, Belediye Encümenince 28.6.1996 tarihinde satış için karar alındığını, ancak davacıya herhangi bir satış ve tahsis işleminin bulunmadığını bildirip, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davacının davalıya arsa satış bedeli olarak ödediği 185.000.000 TL.nın 22.2.1999 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Tüm dosya kapsamından, davalı belediye meclisinin 14.6.1996 tarih ve 2/11 sayılı kararı ile Kasabanın Yenimahalle ve Akpınar mahallesinde bulunan arsaların ihtiyaç sahibi gerçek kişilere tahsisli olarak satılabilmesi için belediye encümenine yetki verildiği, encümenin de 28.6.1996 tarihli ve 45 sayılı kararı ile ihtiyaç sahibi kişilere m2 birim fiyatı 500.000 TL.dan olmak üzere 25.000.000 TL peşin, üç yıl taksitle olmak üzere satışın yapılmasına, her yılki taksitlerin ve ödeme günlerinin belirlenmesine karar verildiği, davacının da davalı idarenin bu kararına inanıp güvenerek arsa alacağı inancı ile 2.9.1996 tarihinden itibaren en son ödeme 24.2.1999 tarihinde olmak üzere toplam 185.000.000 TL davalıya ödediği anlaşılmaktadır. Davalı idarenin, davacıda yarattığı bu inanç ve güvene davacının yaptığı ödemeleri almasına
rağmen arsa tahsis etmediği, bahis konusu arsayı ihale ile dava dışı kişilere sattığı da yine dosya kapsamı ile sabittir.
Taraflar arasındaki ilişki tapulu taşınmazın harici satımına ilişkin olup, resmi şekilde yapılmadığı için MK.nun 706., BK.nun 213. maddesi ve Tapu Kanunun 26. maddesi gereğince geçersizdir. Davacı, geçersiz sözleşme gereğince davalıya verdiği satış bedelini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
İlke böyle olmakla beraber iade edilecek zenginleşme miktarının tesbit ve hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez, iade edilecek zenginleşme miktarı konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri kısaca "fakirleşme kadar olmalıdır" veya fiili değer artışı yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o kadar" ve yahut ihlal edilen hakkın sahibine bahsettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır, şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken şüphesiz öğretideki bu görüşlerden yararlanılmaktadır.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllardan beri yüksek oranlarda seyretmekte ve paramızın değeri (alımgücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmektedir. Belli bir miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu b:r gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verilen paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sıkıntılara tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip, saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları görevli organlarca değiştirilinceye kadar bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdır. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu göreve paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de ancak istenen sonuç aynıdır. Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulaması gerektirici geçersiz senetlerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği MK.2.maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hakkındaki zarar kavramları hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar mevcut yasalar ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmaktadır.
BK. 63. ve 64. maddeleri iade sonucunun kapsamını fakirleşmenin değil, zenginleşmenin iyi veya kötü niyete dayalı olmasına göre ayrım yapmıştır. Hukuken geçersiz sözleşmeler haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem de gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılır ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kimi iade durumu oluşacak iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken, bir hususa daha dikkat edilmelidir, iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilemeyeceğini öğrendiği tarihin iade kapsamını tesbit de önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilemeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararı iade borçlusundan isteyememelidir.
Davacı, taşınmazın ihale ile satıldığı 28.2.2000 tarihi itibariyle, geçersiz satış sözleşmesinin ifa edilemeyeceğini bilen ve bilmesi gereken bir kişidir. Mahkemece yapılacak iş, davacının davalıya harici satış nedeni ile yapmış olduğu ödemeler tutarı ile ödeme tarihleri ayrı ayrı saptanmalı ve ödenen miktarın ifanın imkansız hale geldiği 28.2.2000 tarihi itibariyle ulaşacağı alım gücü, konusunda uzman bilirkişiler marifetiyle saptanıp, bunun sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3-Borçlar Kanunun 101. maddesine göre, muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Davacı, dava açılmadan önce davalıyı temerrüde düşürdüğünü iddia ve ispat etmemiştir. Bu nedenle faizin dava tarihinden itibaren yürütülmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, davalı yararına bozmayı gerektirir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan 1. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince temyiz olunan kararın davacı yararına, 3. bent gereğince davalı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 18.2.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.