Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E:1998/9711
K:1999/7773
T:01.11.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
* ALACAK DAVASI
* HARİCİ SATIŞ
* İLAMA DAYALI ALACAK
* MUNZAM ZARAR
KARAR ÖZETİ:BK 105'te "Alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zarardaki tanzim ile yükümlüdür." Denilmektedir. Anılan yasa maddesinde, geçmiş günler faizini aşan zarardan söz edilmiş, zararın türü ve niteliği konusunda bir açıklama yapılmamış ise de buradaki zararın hukukumuzdaki müsbet (olumlu) zarar tanımlamasıyla eş değer bir zarar olduğunda duraksamamalıdır. Böyle olunca da munzam zararın "borçlu temerrüde düşmeden borcunu vadesinde ödemiş olsa idi alacaklının mal varlığının kazanacağı durumu ile temerrüt faizi ile karşılanamayan bölüme isabet eden zarar" olarak tanımlanması mümkündür.
Munzam zarar borcu, borçlu temerrüdü ile oluşmaya başlayan asıl borcun tamamen ödendiği tarihe kadar artarak devam eden asıl borçtan bağımsız yeni bir borçtan asıl borcun kaynağı haksız fiil, haksız zenginleşme veya sözleşme olduğu halde bu borcun kaynağı asıl borcun temerrüde uğraması gibi hukuka aykırılıktır. Bu nedenle asıl alacak ve faizleri hakkında icra takibi yapılması veya dava açılması sırasında istenmemiş olması veya saklı tutulmuş olması sonradan ayrıca dava ve takiple istenmesine engel teşkil etmez.
Munzam zarar olacaklısı ana para alacağının varlığını, bu alacağın ödenmesindeki borçlu temerrüdünü, temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını zararlar borçlu temerrüdü arasındaki illiyet bağını kanıtlamakla yükümlüdür. (MK 6 ) Borçlu ise alacaklının munzam zararını ödeme yükümlülüğünden ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla kurtulabilir.
 
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde taraflardan kimse gelmemiş olduğundan incelemenin evraklar üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak, dosya incelendi gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, A...K... Köye 1 pafta 22 parsel sayılı taşınmazdan 300 m²1ik bölümü davalılardan harici senetle satın aldığını, tapusunu veremediklerini, ödemiş olduğu 15.000.000 TL.satış bedelinin istirdadı iğin açtığı dava sonucu bu bedeli 7 yıl sonra 27.380.000 TL. olarak tahsil edebildiğini, bu miktar paranın yargılamanın giderlerini dahi karşılamadığını, anılan bedeli başka şekilde değerlendirmesi halinde bugün için 1.500.000.000 TL. na ulaşacağını, öne sürerek fazlaya dair talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000.000 TL. nın müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar davacının ilamlı alacağını, ferileriyle birlikte icrada ödediklerini, başkaca borçlarının kalmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların, aşağıdaki bent
kapsamı, dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Mahkemesinde kabulünde olduğu gibi taraflar arasındaki uyuşmazlık ilama dayalı alacağını icra takibi sonucu tahsil etmiş olan alacaklının bu alacağını geç alması nedeniyle uğramış olduğu zararlardan dolayı borçlularından başkaca alacak hakkı bulunup bulunmadığında toplanmaktadır. Bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sağlıklı çözümü öncelikle "munzam zarar" temerrüt faizi ile "karşılanmayan zarar" veya " temerrüt faizine esas zarar" kavramlarının hukuki niteliği ve koşullarının açıklanmasına bağlıdır.
Borçlunun temerrüdü- sonucu bir para borcunun vadesinden sonra ödenmesi veya hiç ödenmesi olgusundan alacaklının zarar gördüğü veya göreceği inkar edilemez. Nitekim Yasa koyucu bu gerçeği kabul ederek alacaklının bu yolla oluşacak zararının kural olarak temerrüt faizi ile karşılanabileceğini BK.nun 103 maddesiyle hükme bağlanmıştır. Yine yasa koyucu kuralı böyle koymakla birlikte alacaklının borçlu temerrüdü ile oluşan zararını her zaman temerrüt faizinin karşılayamayacağını da gözeterek "alacaklının ducar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zarardaki tanzim ile yükümlüdür..." hükmü getirmiştir. (BK. Madde 105) Anılan yasa maddesinde, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zarardaki tanzim ile yükümlüdür..." hükmünü getirmiştir.(BK madde 105) Anılan yasa maddesinde, geçmiş günler faizini aşan zarardan söz edilmiş, zararın türü ve niteliği konusunda bir açıklama yapılmamış ise de; buradaki zararın hukukumuzdaki müsbet (olumlu) zarar tanımlamasıyla eşdeğer bir zarar olduğunda duraksamamalıdır. Böyle olunca da munzam zararın "borçlu temerrüde düşmeden borcunu vadesinde ödemiş olsa idi alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın temerrüt faizi ile karşılanamayan bölüme isabet eden zarar" olarak tanımlanması mümkündür.
Munzam zarar borcu, borçlu temerrüdü ile oluşmaya başlayan asıl borcun tamamen ödendiği tarihe kadar artarak devam eden asıl borçtan bağımsız yeni bir borçtan Asıl borcun kaynağı haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya sözleşme olduğu halde bu borcun kaynağı asıl borcun temerrüde uğraması gibi hukuka aykırılıktır. O nedenle asıl alacak ve faizleri hakkında icra takibi yapılması veya dava açılması sırasında istenmemiş olması veya saklı tutulmamış olması sonradan ayrıca dava ve takiple istenmesine engel teşkil etmez.
Munzam zarar alacaklısı ana para alacağının varlığını, bu alacağın ödenmesindeki borçlu temerrüdünü temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını, zararla borçlu temerrüdü arasındaki illiyet bağını kanıtlamakla yükümlüdür. (MK. madde 6) Borçlu ise alacaklının munzam zararını ödeme yükümlülüğünden ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla kurtulabilir.
Alacaklının munzam zararını ve miktarını isbat yükümlülüğü, yıllık temerrüt faizi oranının, yıllık enflasyon oranında veya üzerinde tesbit edilmiş olduğu durumlarda mutlak olarak uygulanabilir. Oysaki Ülkemizde, her yıl düşürüleceği vaat edilmesine karşın yıllık enflasyonun ortalama %80-90 hatta bazı yerler çok daha yüksek oranlarda seyretmesine rağmentemerrüt faizlerinin bunun altında %30-50 oranlarında muhafaza edildiği bilinen ve yaşanan bir gerçektir. Para; mal ve hizmet alımında kullanılan bir vasıtadır. Aldığı mal veya hizmet tutarına göre kendisine değer izale edilir. Enflasyonun paranın alım gücünü azalttığı da yadsınamaz. Temerrüt faizi oranından yüksek oranda seyreden enflasyon ortamında; paranın zaman içinde yitirdiği alım gücünün temerrüt faizi ile karşılanacağının kabulü mümkün değildir. Değişik bir anlatımla böyle bir ortamda ayni miktar parayla bir yıl önce alınan mal veya hizmetin bu gün için alınması olanağı yoktur. Yine böyle bir ortamda bir yıl önce ödemesi gereken bir para borcunu bu gün temerrüt faizi ile birlikte ödeyen borçlunun, paranın bir yıl önceki alım gücünü tam olarak ödediği söylenemez. Hal böyle olunca, BK. nun 103. maddesinde ifadesini bulan alacaklı zararının temerrüt faizi ile karşılanacağı varsayımı ile aynı yasanın 105.maddesinde düzenlenen munzam zararını alacaklının MK.nun 6.maddesi uyarınca isbat etmesi gerektiğine dair kuralın temerrüt faizi oranının yıllık enflasyon oranı üzerinde hiç değilse aynı oranda saptanması halinde değerlendirilmesi gerekli bir kural olduğunun kabulü gerekir. Ancak temerrüt faiz oranı yıllardır yaşanan enflasyon oranının altında seyrettiği için, bu hal alacaklının oluşacak zararını temerrüt faizi ile karşılamadığı, bunu aşan oranda zarar gördüğü gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. O nedenledir ki, bu gibi durumlarda alacaklının temerrüt faizini aşan zararının varlığı kabul edilmelidir. Hemen belirtelim ki bu bağlamda alacaklı zararının kapsamı konusu önem kazanmaktadır. Enflasyon oranının yüksek olduğu bir ortamda alacağını zamanında elde eden makûl orta düşünceli bir alacaklı enflasyon nedeniyle paranın alım gücünün düşmesini önlemek için bunu biran önce mal ve hizmet alımlarına yöneltir veya en azından banka mevduat faizine devlet tahviline, altına, yatırır veyahutta dövize dönüştürür.
Böyle bir kabul yaşanan hayat gerçeklerine de uygun düşer. Kaldı ki, açıklanan ve bilinen bu olgular alacaklı lehine fiili bir karine oluşturur. Bu karinenin aksini savunan borçlu ise bu savunmasını ispat etmelidir.
Hemen belirtelim ki, alacaklı alacağını zamanında almış olsaydı, mal veya hizmet alımına mevduat faizine devlet tahviline, altına veya dövize değil de daha çok gelir getiren başka yatırım alanlarına yatırıp gelir elde edeceğini öne sürerek çok daha fazla zarara uğradığını iddia ediyorsa bu iddiasını genel kural uyarınca somut delillerle kanıtlamalıdır .
Somut olayda davacının munzam zararının varlığı mahkemece açıklananlar ışığında doğru olarak kabul edilmiş ise de zarar kapsamını belirlemede yanılgıya düşülmüştür. Davacının ilamına dayalı alacağı 11.500.000 TL. dır. Bu miktar asıl para alacağı için davalıların temerrüt tarihi 05.05.1993 tarihidir, icra takibi de bu alacak ve ferileri için yapılmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının hükmen kesinleşen 11.500.000 TL. nın asıl alacağı ile bunun temerrüt tarihi gözardı edilerek hesaplama yapılmıştır .
Mahkemece yapılacak iş; 05.05.1993 temerrüt tarihinde ödenmesi gereken davacının asıl alacağı 11.500.000 TL. nın faizi ile birlikte 26.12.1997 tarihinde ödenmiş olmasından dolayı davacının uğramış olduğu zararı saptamak bu yolla bulunacak zarardan ayyrı tarihler arası davalılardan icrada tahsil etmiş olduğu temerrüt faizleri tutarına mahsup ettikten sonra davacının munzam zararını belirlemek ve istemle bağlı kalınarak sonucuna uygun bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemenin açıklanan hususları gözardı ederek dosya içeriğine uygun düşmeyen yetersiz bilirkişi raporunu esas alarak yazılı şekilde karar vermedi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir .
SONUÇ: 1. bentte açıklanan nedenlerle davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 01.11.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini