 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/6043
Karar No : 1998/8836
Tarih : 9.11.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İYİ NİYET
SÖZLEŞME İLİŞKİSİ
TAZMİNAT
ÖZET : Her ne kadar taraflar arasında hukuken geçerli, resmi bir sözleşme yapılmamış ise de, davalı idari kurumun, özel hukuk alanında yapmış olduğu hukuki iş ve işlemlerde, MK.nun 2. maddesine uygun davranmasının asıl olduğu, bu nedenle örtülü de olsa şifahi bir sözleşmenin oluştuğunun ve davalının bu sözleşme ile bağlı olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan davacı davasını geç açtığı için kamulaştırılan taşınmazına karşılık, kendisine verilmesi vaadedilen dükkanın, dava tarihindeki değerini değil; ikinci meclis kararını öğrendiği tarihteki ve kamulaştırılan taşınmazın değerini aşmayacak bir bedeli isteyebilir.
(7435. MK. m.2, 633,634)
(818s. BK. m. 11,44,9812,213)
(2644 s. Tapu K. m. 26)
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, davalı A Belediyesinin 19.7.1 984 tarih, 201 sayılı encümen kararıyla açık pazar yeri tesis etmek amacıyla kamulaştırma yaptığını, taşınmazları kamulaştırılan diğerleriyle birlikte davalıya başvurduklarını, davalının bunun üzerinde 10.10.1985 tarih, 76 sayılı meclis kararı alarak bu kararla kamulaştırma bedeline karşılık kamulaştırması yapılan alanda inşa edilecek dükkanlardan tapudaki hisseleri oranında birer dükkanın mülkiyetini vermeyi kabul ve taahhüt ettiğini, karara uygun olarak aldıkları kamulaştırma bedelini davalıya iade etmelerine rağmen' davalının edimini yerine getirmediği gibi yönetimin değişmesini fırsat bilerek 12.6.1989 tarihli yeni bir meclis kararıyla önceki 10.10.1985 tarih 76 sayılı meclis kararını iptal etmiş olduğunu öğrendiklerini, davalının bir kamu hukuku kuruluşu olarak tek taraflı alacağı bir kararla taahhüdünden dönemeyeceğini öne sürerek verilmesi kabul ve taahhüt edilen dükkanın dava tarihi değeri 4.000.000.000 TL.nın faizi ile birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, kamulaştırılan taşınmaz sahiplerinin tümünün aldıkları bedelleri iade etmediğini, ilk meclis kararında olduğu gibi belediye başkanıyla geçerli bir protokol imzalamadıklarını, belediyenin de bu işlemde menfaati bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki belge ve bilgilerden davacının üzerinde dükkanı olan tapulu taşınmazının 19.7.1984 tarihli Encümen kararıyla imar planı gereği açık pazar yeri yapılmak üzere kamulaştırıldığı, kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmasından sonra davacının kendisi konumundaki diğerleriyle birlikte davalıya müracaat ederek kamulaştırmadan mağdur oldukları gerekçesiyle kamulaştırma bedeli almamalarına karşılık kamulaştırılacak alanda dükkan yapıldığı takdirde kendilerine tapularındaki miktarlar nispetinde birer dükkan verilmesini teklif ettikleri, davalı Belediyenin 10.10.1985 tarih ve 76 sayılı meclis kararıyla taşınmaz sahiplerinin bu tekliflerinin kabul edildiği taşınmaz sahipleriyle yapılacak pazarlık ve protokolün imzalanması için başkana yetki verildiği, bu kabule uygun olarak davacının almış olduğu kamulaştırma bedelini iade edip, 18.12.1985 tarihinde istimlaken satış yoluyla taşınmazını tapudan temlik ettiği, davalının bu defa 12.6.1989 tarihli meclis kararı olarak taşınmaz sahipleriyle herhangi bir protokol yapılmadığı, taşınmaz sahiplerinin tümünün almış oldukları bedeli iade etmedikleri ve yapılan işlemlerde belediyenin yararı bulunmadığı gerekçesiyle 10.10.1985 tarih 76 sayılı meclis kararını iptal etmiş olduğu anlaşılmıştır. Esasen bu konularda yanlar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
Tapulu taşınmazların mülkiyetini nakleden veya mülkiyetin nakli vaadini içeren sözleşmelerin hüküm ve sonuç doğurabilmesi, resmi biçimde yapılması koşuluna bağlanmıştır (MK. 634, BK. 11, 213, Tapu Kanunu 26. md.).
Somut olayda; 10.10.1985 tarih, 76 sayılı meclis kararı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının teklifi üzerine davalı A Belediyesinin imar planı gereği açık pazar yeri yapmak amacıyla kamulaştırdığı ve böylece MK.nun 633. maddesi hükmü uyarınca mülkiyetini iktisap etmiş sayıldığı tapulu taşınmaz üzerine yapacağı dükkanlardan, davacının kamulaştırılan taşınmazına uygun düşecek bir tanesinin mülkiyetini, kamulaştırma bedeline karşılık davacıya devir borcunu üstlendiği anlaşılmaktadır. Meclis kararı dışında yasaların öngördüğü biçimde resmi bir sözleşme yapılmadığına göre kural olarak taraflar arasında hukuken geçerli bir sözleşmenin varlığından söz edilemez. Ne varki davalı kendisine güven duyulması gereken idari bir kamu kuruluşu olup devamlılığı asıldır. 0 nedenle özel hukuk alanında yapmış olduğu hukuki iş ve işlemlerde gereken azami özeni göstermek, güven sarsıcı devamlılığı zedeleyici davranışlardan kaçınmak zorundadır.
Davalı Belediye, en yetkili organı olan meclis kararına rağmen bu kararı gereği edimini yerine getiren davacı ve diğer taşınmazları kamulaştırılan, kişilerle geçerli bir sözleşme yapmamıştır. Taşınmazı kamulaştırılan aldığı bedeli iade eden, hiç bir bedel almadığı halde bedeli peşin aldı göstererek tapudan da devir yapan davacının, meclis kararı gereğinin yapılacağına inanması, güvenmesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu durumda, davalının haklı ve geçerli bir sebep göstermeksizin 12.6.1989 tarihli meclis kararıyla 10.10.1985 tarihli meclis kararını iptal etmesi ve geçerli bir sözleşmenin yapılmadığını ileri sürmesi MK.nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kurallarıyla da bağdaştırılamaz.
0 nedenle, davalının hukuken geçerli sözleşme yapılmadığı şeklindeki savunmasına itibar edilemez. Hal böyle olunca da olayın bu açıklanan özelliği itibariyle taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte örtülü de olsa şifahi bir sözleşmenin oluştuğunun ve davalının bu sözleşme ile bağlı olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan BK.nun 98/2 maddesinin yollamasıyla olaya aynı Kanunun 44. maddesi hükmü de uygulanmalıdır. Davacı kendisine kamulaştırma bedeline karşılıklı kamulaştırılan alandan bir dükkan verilmeyeceğini öğrenmiş olmasına rağmen davayı geç açmakla zararının artmasına sebep olmuştur. Bu davranışının sonuçlarına da katlanmak durumundadır. 0 nedenle dava tarihindeki değerini değil, ancak 12.6.1989 tarihli meclis kararını öğrendiği tarihteki değerini isteyebilir. Öyle ise, mahkemece yapılacak iş davacının 12.6.1989 tarihli meclis kararını öğrendiği tarih itibariyle davacının kamulaştırılan taşınmazı ile kendisine verilmesi vadedilen dükkanın değerini ayrı ayrı konusunda uzman bilirkişi veya kurulundan alacağı dayanakları gösterir. Emsal mukayesesi yapan Yargıtay denetimine elverişli bir raporla saptamak, kamulaştırılan taşınmazının değerini aşmayacak şekilde davacıya verilmesi taahhüt edilen dükkan değerine hükmetmekten ibarettir.
Mahkemenin dosyada mevcut delilleri değerlendirmede ve uyuşmazlığı nitelendirmede yanılgıya düşerek, somut olayın özelliğine uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde davanın reddine karar vermesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan mahkeme kararının temyiz eden davacı yararına (BOZULMASINA), 9.11.1 998 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Taraflar arasındaki men'i müdahale ve kal davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen hükmün; Dairemizin 26.2.1998 gün ve 1997/9649 -1998/1332 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, men'i müdahale ve kal isteminden ibarettir. Yapılan yargılama sonunda mahkemece çekişmeli yere davalıların el atmalarının önlenmesine ve taşkın kısmın da kal'ine karar verilmiştir.
Bu kararın davalılar tarafından temyizi üzerine hüküm dairemizce 26.2.1998 gün ve 1997/9649-1998/1332 sayılı ilamla temyiz itirazları yerinde görülmediğinden sözü edilerek onanmıştır. Onama kararına karşı davalılar karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.
Davalıların bu karar düzeltme istemleri nedeniyle dosya tekrar incelendiğinde; davacının 4 numaralı parselin tamamının maliki olarak iş bu davayı açtıktan sonra, taşınmazın 25/193 payını dava dışı Sezai Atilla'ya tapudan saflığı 168/193 payı ise üzerinde bıraktığı saptanmıştır. Böylece davacının davalıların el attıklarını bildirdiği ve dava açtığı sırada tamamına malik bulunduğu taşınmaz, müşterek mülkiyete konu bir gayrimenkula dönüşmüştür. Davalılar da iki kişidir ve de davada def'an Medeni Kanunun 651. maddesine göre temliken tescil isteminde bulunmuşlardır.
Davacının, müstakil malik olarak açtığı davada, davanın devamı sırasında taşınmazın sonradan müşterek mülkiyete konu bir gayrimenkula dönüşmesi karşısında yeni pay sahibi olan kişinin HUMK'nun 186. maddesi uyarınca diğer davacı yanında yer almamış bulunması da gözetilerek; müşterek mülkiyete konu bir taşınmazda müşterek maliklerden birinin müşterek mülkiyete konu taşınmazına el atılması halinde bu el atmanın önlenmesini tek başına istemesi mümkün ise de; Hukuk Genel Kurulunun 13.6.1984 gün ve 1 9~2/1 4-358 Esas 1984/710 Karar sayılı kararı doğrultusunda el atmanın yanı sıra kal' istemini tüm müşterek maliklerin birlikte istemeleri gerekir.
Bu nedenledir ki; önce müstakil malik iken el atmanın önlenmesi ve kal' isteyen davacı Mustafa'nın taşınmazını sonradan yani dava devam ederken müşterek mülkiyete konu olması karşısında tek başına kal' istemesi mümkün olmaz.
Yapılan yargı lamaya, toplanan delillere göre; davalıların el atmaları haksız görüldüğünden bu el atmalarının önlenmesine ilişkin mahkeme kararına yönelttikleri temyiz itirazları yerinde değildir. Bu nedenle karar düzeltme istemlerinin el atmaya yönelik kısmı kabule değer görülemez.
Kal' konusuna gelince; yukarıda açıklanan nedenlerle, dava evresinde müşterek mülkiyete konu bir taşınmaz haline gelen 4 parsel sayılı taşınmazın maliklerinden biri olan Mustafa'nın usulünce davalılara yönelik davası bulunduğundan, diğer müşterek malikin davası söz konusu olmadığından yerel mahkemece oluşan bu son durum karşısında kale de karar verilmesi doğru değildir. Bu itibarla; onama kararımız kal açısından yanılgıya dayalıdır. Karar düzeltme istemi kal' yönünden yerinde bulunmuştur. Bu nedenle; kal'e ilişkin olmak üzere kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle; 26.2.1998 tarih ve 1997/9649 - 1998/1 332 sayılı onama ilamımızın kal' ile sınırlı olarak kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının kal'e ilişkin bölümünün yukarıda belirtilen nedenlerle (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının bozma isteyen tarafa ladesine, 21.5.1998 tarihinde oybirliği ile karar verildi.