Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E. 1997/4665
K. 1997/4807
T. 26.5.1997

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
HUKUKEN GEÇERSİZ SÖZLEŞME
DENKLEŞTİRİCİ ADALET
HAKSIZ İKTİSAP
 
KARAR ÖZETİ: Tapulu yerini senetle satarak, davacının ödediği parayı kabul etmek suretiyle, ona güven veren satıcı ve mirasçıları kötüniyetli olduklarından, elden çıkardıkları zenginleşmeyi de, elde kalan zenginleşme ile birlikte iade zorundadırlar.
 
Bu iadenin kapsamı, geçersiz sözleşme ile ödenen paranın, tescil davasının reddedilerek kesinleştiği tarihte ulaşacağı alım gücünü uzman bilirkişilerin hesaplamasından sonra, bu değerden, satış bedelinin düşülmesiyle belirlenmelidir.
  (743 s. MK. m. 2, 3)
  (818 s. BK. m. 61, 63, 64, 213)
 
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :
 
Davacı, davalıların miras bırakanı Sadık'a ait tapulu taşınmazdaki payı, taşınmazın tapusuz olduğunu sanarak 1976 yılında Noterden satış vaadi senediyle satın aldığını, ancak davalılar aleyhine açtığı tapu iptali ve tescil davasının aleyhine sonuçlandığını belirterek, taşınmazın 1976 yılından beri karşı tarafça kullanılması ve paranın değerinin yükselmesi nedeniyle 100.000.000 TL.'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ödetilmesini istemiştir.
 
Davalı, davacının 1976 yılında iştirak halindeki bir yeri noter senediyle satın alıp, o tarihten beri kullanmak suretiyle ödediği paranın karşılığını kat kat çıkardığını, davacının dayandığı satışın geçersiz olması nedeniyle açtığı davaları kaybettiğini, satış bedeli olan 20.000 TL.yi taraflar arasında görülen men'i müdahale davasında mahkeme veznesine yatırdıklarını belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
 
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
 
Davacının, davalıların miras bırakanından satın aldığı taşınmazın tesciline ilişkin dava, sözleşmesinin geçersiz olduğundan bahisle reddedilerek kesinleşmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin geçersizliği bu şekilde sabit olduğuna göre, davacının geçersiz sözleşmeyle davalı tarafa ödediği paranın ifanın imkansızlaştığı, yani tescil davasının reddedilerek kesinleştiği tarihte ulaşacağı değeriyle iade etmesi gerekir. Bu değer dayalı tarafın haksız olarak zenginleştiği değerdir. Davalı taraf tapu verileceği güvenini verdiği için kötü niyetlidir ve bu zenginleşmenin iadesi gerekir. Hukuken geçersiz olan sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde. olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre sağlıklı çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
 
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır.
 
Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
 
İlke böyle olmakla beraber iade edilecek zenginleşme miktarının tesbit ve hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez. İade edilecek zenginleşme miktar konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri, kısaca 'fakirleşme kadar olmalıdır" veya "fiili değer artışı, yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o olmalıdır" veyahut "ihlal edilen hakkın sahibine bahşettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır" şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken öğretideki bu görüşlerden şüphesiz yararlanılmalıdır.
 
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon, uzun yıllardan beri yüksek oranlarda seyretmekte ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmektedir. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
 
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sıkıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip, saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilinceye bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdır. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır. Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektirici, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.nun 2. maddesine göre aktin geçersizliğinin ileri sürülemiyeceği hallerdeki zarar kavramları hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için de uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
 
BK.nun 63 ve 64. maddeleri iade borcunun kapsamını fakirleşmenin değil, zenginleşmenin iyi veya kötü niyete dayalı olmasına göre bir ayrım yapmıştır. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise elden çıkarmış olduğu bu zenginleşmeyi iade tarihinde olması gereken durumuyla ve tam olarak iade olarak iade etmekle yükümlüdür. İade borcunun kapsamı tayin edilirken olumlu ve olumsuz zenginleşmenin tamamı dikkate alınmalıdır. Değişik bir anlatımla haksız zenginleşen kötü niyetli ise elden çıkardığı zenginleşmeyi de elde kalan zenginleşme ile birlikte iadeye mecbur tutulmuştur. Hemen belirtelim ki, zenginleşenin iyiniyetli sayılıp sayılmayacağı, zenginleşmeyi iyi veya kötü niyetle mi elden çıkarttığı hususu MK.nun 3. maddesi hükmü uyarınca belirlenecektir. Haksız zenginleşen, elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını ve iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyiniyetli sayılmayacaktır. Kural olarak iade alacaklısı, iade borçlusu zenginleşenin iyiniyetli olmadığını isbat etmelidir. Ne varki, olayın özellikleri zenginleşenin iyiniyetli olmadığını açıkça gösteriyor ise ayrıca bu yönün isbatına gerek bulunmamalı, iddianın isbat edilmiş olduğu kabul edilmelidir.
 
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilir iken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iadesi dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmiyeceğini öğrendiği tarihinde iade kapsamını tesbitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmiyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.
 
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davacının 12.1.1976 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile, bu sözleşme hükümlerine uygun olarak davalıların miras bırakanına 20.000 TL. ödediği, buna karşılık davalıların miras bırakanının edimini yerine getirmediği, esasen taraflar arasındaki taşınmaz satışına ilişkin bu sözleşmenin, taraflar arasında görülüp kesinleşen tapu iptali tescil davası sonucu geçersiz kabul edildiği tartışmasızdır. Dava ise 24.1.1994 tarihinde açılmıştır. Davalıların aldığı satış bedeli nedeniyle haksız olarak zenginleştiği, bu zenginleşmesini davacıya iade etmesi gerektiği de belirgindir. Sorun bu iadenin kapsamını tayindedir. Davalılar, geçersiz sözleşme yapmak, buna rağmen bu sözleşmede kararlaştırılan ödemeleri kabul ederek davacıya güven vermek suretiyle oluşan eylemlerinden dolayı kötü niyetlidir. Davacıda tescil davasının reddedilerek kesinleştiği 24.9.1993 tarih itibariyle bu geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini bilen veya bilmesi gereken kişidir. Bu durum karşısında mahkemece yapılacak iş, davacının davalıların miras bırakanına 12.1.1976 tarihli geçersiz sözleşme nedeniyle ödemiş olduğu 20.000 TL.'nin 24.9.1993 tarihi itibariyle ulaşacağı alım gücünün (değerinin) ne olabileceği az yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ışığında ve gerektiğinde konusunda uzman bilirkişi kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlemek, belirlenecek ve bu değerden satış bedeli düşüldükten sonra bakiyesine de hükmetmekten ibarettir.
 
Mahkemece belirtilen hususlar gözardı edilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
 
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 26.5.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini