Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/3900
Karar No : 1997/3869
Tarih : 1.5.1997

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
TAPULU TAŞINMAZIN HARİCİ SATIŞI
GEÇERSİZ SÖZLEŞME
DENKLEŞTİRİCİ ADALET
OLUMSUZ ZARAR
 
KARAR ÖZETİ: Haricen satın alman tapulu taşınmazın, tapusunun verilmemesi nedeniyle uğranılan zararın istenmesi durumunda; geçersiz sözleşme taraflara hak ve borç yüklemeyeceği için,haksız iktisap kuralları uyarınca, verilen geri istenebilir.
 
Denkleştirici adalet ilkesine göre, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişi, bu kazanımı geri vermek zorundadır
 
Olumsuz zararın giderilmesi de denilen bu talep üzerine, satış bedeli olarak verilen paranın, ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaşacak bedelin iadesine karar verilmeli, ancak. geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini, istemeyen alacaklının, zararın artmasına sebep olması da nazara alınarak, uzman bilirkişiden rapor alınmalıdır.
 
(743 s.MK.m.2,3,634)
(818 s.BK.m.63,64,213)
(2644 s.Tapu K.m.26)
(1086 s.HUMK.m.76)
(YİBK, 10.6.1931 gün ve 2/40 s.)
 
Taraflar arasında alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu.
 
Davacı, davalı adına Edirne-Merkez Kirişhane mevkii 23. pafta 4991 parsel olarak tapuda kayıtlı taşınmazdan 21.3.1988 tarihli harici sözleşme ile 2.000.000 TL. ödeme yaparak 200 m2 yer satın ve teslim aldığını, bu taşınmazı 9.8.1992 tarihinde yine harici senetle dava dışı Reşit isimli kişiye sattığını, davalının tapuda ferağ vermemesi nedeniyle Reşit'in ödediği bedel için aleyhine dava açtığını, almış olduğu 28.000.000 TL. bedeli 58.000.000 TL. olarak iade zorunda kaldığını öne sürerek böylece uğradığı zararı 58.000.000 TL.nın faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
 
Davalı, davacıya yaptığı harici satış geçersiz olduğunu, ancak kendisine ödediği bedeli isteyebileceğini kendi yararı için dava dışı kişiye yapmış olduğu harici satış nedeniyle ödediği bedeli istiyemiyeceğini beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
 
Mahkemece, 2.000.000 TL. satış bedelinin alındığı tarihten yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına davacının fazla isteminin reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
 
Davada çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın haricen, satın alınan tapulu taşınmazın tapusunun verilmemesi nedeniyle uğranılan zararın istenip istenemeyeceği bir zararın kapsamının var olduğu noktasında 'toplandığı açıktır. Bu davada dayanılan maddi vakaları açıklamak taraflara bu maddi vakaları nitelendirmek uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. (HUMK.md.76)
 
Taraflar arasındaki satıma konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Oysaki mahkeme kabulünde olduğu gibi davada dayanılan 21.3.1988 tarihli sözleşme resmi biçimde yapılmayıp haricen düzenlendiği için geçersizdir.(MK.634, BK.213, Tapu kanunu 26 md.). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda davacı, ancak bu geçersiz sözleşme nedeniyle davalıya verdiğini haksız iktisap kuralları uyarınca geri isteyebilir. ne var ki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamının tespitteki ilke ve esasların açıklanmasından zaruret görülmüştür.
 
Geçerli bir sebebi dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır. denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
 
İlke böyle olmakla beraber iade edilecek zenginleşme miktarının tespit ve hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez. iade edilecek zenginleşme miktar konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri, kısaca "fakirleşme kadar olmalıdır" veya "fiili değer artışı, yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o olmalıdır" veyahut ihlal edilen hakkın sahibine bahşettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır" şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken öğretideki bu görüşlerden şüphesiz yararlanılmalıdır.
 
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan, enflasyon, uzun yıllardan beri yüksek oranlarda seyretmekte ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmekledir. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
 
Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme, gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sıkıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip, saygınlık Sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilinceye bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdır. Bu görevin ise yargıya ait olunduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır. Akit öncesi Sorumluluk kurallarının geçersiz Sözleşmelerde de uygulanması gerektirici, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.nun 2. maddesine göre aktin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun içinde uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
 
Bk.nun 63 ve 64. maddeleri iade borcunun kapsamını fakirleşmenin değil, zenginleşmenin iyi veya kötü niyete davalı olmasına göre bir ayrım yapmıştır. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise elden çıkarmış olduğu bu zenginleşmeyi iade tarihinde olması gereken durumuyla ve tam olarak iade etmekle yükümlüdür. İade borcunun kapsamı tayin edilirken olumlu ve olumsuz zenginleşmenin tamanı dikkate alınmalıdır. Değişik bir anlatımla haksız zenginleşen kötü niyetli ise elden çıkardığı zenginleşmeyi de elde kalan zenginleşme ile birlikte iadeye mecbur tutulmuştur. Hemen belirtelim ki, zenginleşenin iyi niyetli sayılıp sayılmayacağı, zenginleşmeyi iyi veya kötü niyetle mi elden çıkarttığı hususu MK.nun 3. maddesi hükmü uyarınca belirlenecektir. Haksız zenginleşen, elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını ve iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyi niyetli sayılmayacaktır. kuralları olarak iade alacaklısı, iade borçlusu zenginleşenin iyi niyetli olmadığını isbat etmelidir. Ne varki, olayın özellikleri zenginleşenin iyi niyetli olmadığını açıkça gösteriyor ise ayrıca bu yönün isbatına gerek bulunmamalı, iddianın isbat edilmiş olduğu kabul edilmelidir.
 
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilir iken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem de gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan aleye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye kara verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmı iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir, iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihinde iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında. davalı tapulu taşınmazından 200 m2. lik kısmını davacıya 21.3.1988 tarihinde satıp teslim etmiş satış bedeli 2.000.000 TL.nı da almıştır. 2.000.000 TL. satış bedeli 21.3.1988 tarihindeki alım gücü ile davalının mal varlığına girip kalmıştır. Aradan geçen zaman içinde davacının bu taşınmazı kullanmasına 9.8.1992 tarihinde dava dışı Reşit isimli kişiye haricen satıp teslim etmesine karşı koymamıştır. Davalı tapu kayıt maliki olarak bu satışın geçersiz olduğu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda da olduğuna göre bu durumda iktisabının iyiniyete davalı bulunmadığı da çok açıktır.
 
Taraflar arasındaki harici satım sözleşmesinde tapunun hangi tarihte verileceğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. O nedenle davacının kendisine veya Reşit'e davalının tapuda ferağ vermeyeceğini en geç Reşit tarafından aleyhine Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/229 esasınca kayıtlı davanın açıldığı 18.4.1994 tarihinde öğrenmiş olduğunun bu olayın özelliği itibariyle kabulü gerekir.
 
Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş; davacının 21.3.1988 tarihinde davalıya ödemiş olduğu 2.000.000 TL.nın 18.4.1994 tarihi itibariyle ulaşacağı alım gücünün (değerinin ne miktar olacağı az yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi kurulundan nedenlerini açıklayıcı taraf ve Yargıtay denetimine elverişli raporda alınarak belirlemek bu yolla belirlenecek miktara istemle de bağlı kalınarak hükmetmekten ibarettir).
 
Mahkemece, açıklanan hususlar gözardı edilerek sadece davacının 21 .3.1988 tarihindeki bedeli hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
 
SONUÇ: Temyiz olunan mahkeme kararının davacı lehine (BOZULMASINA) peşin harcın istek halinde iadesine, 1.5.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini