Hukuki.NET

T.C.      
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas No : 1996/4670
Karar No : 1996/5536
Tarih : 03.06.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
    DAVA : H. Sabit Gürel vekili ile Yılmaz Alpaslan vekili aralarındaki dava hakkında İstanbul 2. Asliye Hukuk Hakimliği'nden verilen 7.11.1995 tarih ve 392-519 sayılı hükmün dairenin 12.2.1996 tarih ve 11831-1192 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla (...) gereği konuşuldu:
 
    KARAR : Davacı H. Sabit Gürel, davalı avukat ile aralarında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesiyle kendisine bu sözleşmede yazılı hizmetine karşılık KDV dahil 1.200.000.000 TL ücret ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalının haksız tutum ve davranışları nedeniyle güvenini yitirdiğini, bundan dolayı haklı olarak azledildiğini, bu nedenle ücret talep edemeyecek olduğu halde 20.7.1994 keşide tarihli çeke dayalı aleyhine icra takibi yaptığını öne sürerek çekten dolayı borçlu olmadığının tesbitine, 20.7.1994 günlü 180.000.000 TL'lık çekin iptaline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı avukat, azlin haklı nedenlere dayanmadığını, ücretin tamamına hak kazandığını beyanla davacı davasının reddine, % 40 inkar tazminatına karar verilmesini savunmuş, bu dava ile birleştirilen Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/625 esasına kayıtlı davasında, 240.000.000 TL vekalet ücreti alacağının tahsili amacıyla yaptığı icra takibine itiraz eden borçluların itirazlarının iptalini, % 40 icra inkar tazminatının tahsilini, yine ayrıca bu dava ile birleştirilen İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/403 esas sayılı davasında da aynı sözleşmeden kaynaklanan bakiye 600.000.000 TL vekalet ücreti alacağının faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
    Mahkemece, asıl davanın reddine, birleştirilen davaların aynen kabulüne karar verilmiş, hüküm asıl davanın davacısı ile birleştirilen davaların davalılarınca temyiz edilmiş, dairemizce onanmış, bu defa temyiz edenler karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.
    1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK'nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birisine uygun olmayan sair karar düzeltme isteklerinin reddi gerekir.
    2- Bir dava, aralarındaki irtibat nedeniyle diğer bir dava ile birleştirilmiş olsa dahi her dava kendi bağımsız özelliğini korur. O nedenledir ki birleştirilen her davadaki iddia ve savunma ayrı ayrı değerlendirilip o dava için HUMK'nun 388. maddesi hükmüne uygun bir karar yazılmayı zorunlu kılar. Bu dava ile birleştirilen Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/625, İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/403 esas sayılı davaları, davacı Yılmaz Alpaslan tarafından davalıları STS Tesisat Armatörleri sanayi ve Ticaret A.Ş., SES Endüstri Malzemeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., M. Serdar Gürel ve Sabit Gürel aleyhine açılmıştır. Temyiz ve karar düzeltme istemine konu mahkeme kararında bu davacı ve davalılar adlarına yer verilmediği ise çok açıktır. Öte yandan Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994/625 esasına kayıtlı itirazın iptali ile alacağın tahsili istemine dayanak Beyoğlu 3. İcra Müdürlüğü'nün 1994/7460 sayılı icra takibi davalılardan sadece Sabit Gürel hakkında yapılmış, takibe de bu davalı itiraz etmiştir. Hakkında icra takibi yapılmayan, o nedenle takibe bir itirazı olmayan diğer borçlular aleyhine itirazın iptali istemiyle bir dava açılmasına, dahası bu borçluların icra inkar tazminatına mahkum edilmesine usulen olanak da bulunmamaktadırlar.
    Mahkemece; açıklanan bu yönler gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bozma nedenidir.
    3- İş sahibi sıfatıyla bir tarafta STS Tesisat Armatörleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., SES Endüstri Malzemeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., Serdar Gürel, Sabit Gürel; diğer taraftan avukat sıfatıyla Avukat Yılmaz Alpaslan arasında 12.6.1994 tarihli "Avukatlık Ücret Sözleşmesi" yapıldığı, bu sözleşmede avukata hizmetine karşılık ödenmesi öngörülen KDV dahil 1.200.000.000 TL brüt ücretin KDV dahil 180.000.000 TL brüt miktarının 20.6.1994 tarihinde, KDV dahil 240.000.000 TL brüt miktarının, kredi veren bankalarca vekalet verenlerden herhangi biri aleyhine tedbir veya haciz yapılmasını engelleyerek mahkeme kararının alınmasını takip eden 10 günden sonra, bakiye KDV dahil 600.000.000 TL. brüt miktarının da açılacak davaların kazanılması, ilamlarının kesin yargı haline gelmesinden sonra ödeneceğinin kararlaştırıldığı, ilk üç ödeme için 20.6.1994 keşide tarihli 180.000.000 TL'lık teminat çeklerinin de avukata verildiği, 20.6.1994 tarihli ödemenin elde yapıldığı, buna ilişkin serbest meslek makbuzunun avukat tarafından 1.8.1994 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır.
    Davadaki uyuşmazlığın esasını azlin haklı olup olmadığı ve kararlaştırılan ücretin tamamının avukata ödenmesinin gerekip gerekmediği konuları teşkil etmektedir.
    İş sahibi sıfatıyla davacı ve davalılar asıl dava ve birleştirilen davalarda; teminat çeklerinin keşide edildiğ muhatap bankada çek karşılıklarını bulundurmadıklarını, zira muhatap bankaya borçlu olup o nedenle de aleyhine bu vekalet ilişkisinden dolayı dava açıldığı için bankanının çek karşılığını kendi alacağına mahsup edebileceği ihtimalinin varlığı konusunda avukatın kendilerini inandırdığını, bu konuda anlaştıklarını, bu anlaşmaya uygun olarak 20.6.1994 tarihinde ödenmesi gereken 180.000.000 TL'nı elden ödeyip buna ilişkin teminat çekini de avukattan aldıklarını, avukatın yasa gereği derhal verilmesi gereken bu ödemeye ilişkin serbest meslek makbuzunu kesip vermediğini, 20.7.1994 tarihinde ödenmesi kararlaştırılan KDV dahil brüt 180.000.000 TL alacağı için de serbest meslek makbuzu kesilip gönderildiğinde derhal ödeneceğinin aynı gün kendisine bildirilmiş olmasına karşın avukatın karşılığının olmadığını bile bile teminat çekini bankaya ibraz edip alacağı net 180.000.000 TL imiş gibi ihtiyati haciz kararı alarak aleyhlerine haciz uygulaması yaptığını, KDV dahil brüt 240.000.000 TL ücret alacağı için de henüz ödenmesi için öngörülen koşul gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi, yine net kabul edilerek icra takibine geçmesinin kendilerindeki güveni sarstığını, o nedenle de haklı olarak azlettiklerini, avukatın yasal olarak kendilerinden ücret isteyemeyeceğini belirtmişlerdir.
    Hemen belirtilmiş ki, taraflar arasında imzalanmış bulunan ücret sözleşmesinde kararlaştırılan 1.200.000.000 TL ücret KDV dahil brüt ücrettir. BK'nun 18. maddesi hükmüne göre sözleşmeler; tarafların statüsü ve sözleşmenin yapılması sırasındaki gerçek iradelerine uygun olarak yorumlanmalıdır. Taraflar kararlaştırılan ücretin içinde yasal olarak KDV dahil olması gerektiği halde özellikle KDV dahil brüt olduğunu açıklamışlardır. İş sahipleri ise tacirdirler. Avukatlarına yaptıkları veya yapacakları ödemelerden dolayı stopaj ve fon kesintisi yapmakla yükümlüdürler. Sözleşmede iş sahibinin tevkif etmesi zorunlu bulunan stopaj ve fon kesintisi ayrı tutulup bunların ayrıca iş sahipleri tarafından karşılanacağı da açıklanmadığına göre stopaj ve fon kesintisi miktarının da KDV gibi brüt olarak kararlaştırılan ücret içinde bulunduğunun kabulü gerekir. O nedenle de avukat sözleşmede belirtilen ücretin tamamını iş sahibi müvekkillerinden KDV dahil net ücret gibi isteyemeyecektir. Müvekkiller de bu ücretin içinden stopaj ve fon kesintisini yaparak avukatlarına ödeme yapmak durumundadırlar.
    Öte yandan, avukat 20.6.1994 tarihinde yaptığı tahsilat için yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olarak serbest meslek makbuzu kesip müşterisi vekil edenlere vermek, onlar da yaptıkları bu ödemeyi defter ve kayıtlarına zamanında kaydetmek için serbest meslek makbuzu almak zorunda oldukları halde bu ödemeyle ilgili serbest meslek makbuzunun 1.8.1994 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Oysaki 20.6.1994 tarihinde yapılan ilk ödemeye ilişkin serbest meslek makbuzunun avukat tarafından iş sahiplerinin çeşitli tarihli ihtarlardan sonra ancak 1.8.1994 tarihinde düzenlendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Mahkemece ilk yapılan bu ödemeye ilişkin serbest meslek makbuzu henüz düzenlenmeden 20.7.1994 tarihinde ödenmesi gereken KDV dahil brüt 180.000.000 TL'nin serbest meslek makbuzu kesilip gönderilmesi halinde derhal ödeneceğinin iş sahipleri tarafından avukata bildirilmesi karşısında avukatın varlığı ileri sürülen anlaşmaya da aykırı olarak karlılığının olmadığını bile bile bu ödemeyle ilgili teminat çekini bankaya ibraz ederek karşılıksızdır, şerhini yazdırmasında, daha sonra da çekteki bu alacak miktarı net alacağı imiş gibi ihtiyati haciz kararı alıp iş sahiplerinin işyerinde haciz uygulaması yaparak aleyhlerine icra takibine geçmesinde avukatın kusur ve ihmalinin olup olmadığı, bu tutum ve davranışının iş sahiplerinde olması gereken güveni sarsıp sarsmadığı üzerinde hiç durulmamıştır. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarında bu konulara değinilmemiştir. Eksik soruşturma ile hüküm kurulamaz. Şu durum karşısında mahkemece yapılacak iş, gerekliğinde açıklanan konulara ilişkin olarak tarafların varsa diğer delil ve karşı delilleri alınıp toplanmalı, özellikle vergi mevzuatından anlayan, bu konuda uzman bir bilirkişi düşüncesinden de yararlanılarak sözleşmede kararlaştırılan ücretin brüt olduğu gözönünde tutulmak suretiyle ödemelere ilişkin serbest meslek makbuzlarının nasıl ve hangi tarihe kadar ne şekilde düzenlenmesi gerektiği dayanakları tek tek açıklanmak suretiyle belirlenmeli, somut olayın özelliği itibarıyla serbest meslek makbuzunun düzenlenmemesi veya geç düzenlenmesinde alacağın miktarından fazla talep edilip haciz uygulamasında tamamen karşılıklı güven ilkesine dayanan vekil-müvekkil ilişkisi içinde avukatın kusur ve ihmalinin bulunup bulunmadığı, dolayısıyle azlin haklı veya haksızlığı ile dava ve birleştirilen davalardaki gerçek alacak miktarı hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanmalı ve böylece hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
 
    SONUÇ : Mahkemece az yukarıda belirtilen şekilde yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan mevcut delillerin değerlendirilmesinde de yangılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir. Ne var ki mahkeme kararı açıklanan bu gerekçelerle bozulacak iken zuhulen onanmış olduğu yeniden yapılan incelemeyle anlaşılmış olmakla karar düzeltme isteminin kabulüne, dairemiz onama kararının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. (03.06.1996)
       
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Suçlar] Dolandırıcılık mı hukuki ihtilaf mı 
  • 25.04.2024 13:09
  • [Alacak tahsil] Vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi başlangıcı 
  • 23.04.2024 00:24
  • [Mirasçılık] Abilerim babamı sokağa atıyor. Dedem tapuyu abilerimin üzerine yapmış. 
  • 22.04.2024 06:30
  • [Boşanma davaları] Vasi ataması hk. 
  • 18.04.2024 09:43
  • Beraat sonrası yurtdışı çıkış yasağı kaldırma sorunu 
  • 16.04.2024 15:18


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini