 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E. 1996/3653
K. 1996/3920
T. 16.4.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
SÖZLEŞMELERDE AŞIRI GÜÇLÜK
SÖZLEŞMELERDE İFA İMKANSIZLIĞI
SÖZLEŞMEDE KOŞULLARIN DEĞİŞMESİ
EMPREVİZYON (CLAUSULA REBUS SİC STANTİBUS)
OLUMSUZ ZARARIN UNSURLARI
KARAR ÖZETİ Davacı tarafından sunulan ihale şartnamesinde ve davalının da imzaladığı sözleşmede, enflasyonist olaylar ve Hükümetçe alınacak ekonomik tedbirler zorlayıcı (mücbir) sebepler arasında sayılmamışsa, ilke olarak basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olan davalı tacir, fiyatların yükselmesini aşırı güçlük kabul ederek ifadan kaçınamaz.
Devlet İhale Kanununa göre, sözleşmeyi fesheden davacı, olumlu zararı değil, olumsuz zararı isteyebilecektir. Olumsuz zarar, ilk ihaleye katılarak en uygun fiyatı veren diğer kişi ile sözleşme yapılamamasından dolayı İdarenin kaçırdığı fırsattır. Buna cezalı süre karşılığı ve ikinci ihaledeki ilan masrafları da eklenir.
(818 s. BK. m. 106, 117)
(6762 s. TTK. m. 20)
(2886 s. İhale K. m. 17, 27, 62)
(1086 s. HUMK. m. 76)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
Davacı İdare, davalının taahhüdünde bulunan malları sözleşme hükümlerine uygun olarak tesliminden kaçındığını ve sözleşmenin teslimine neden olduğunu, aynı mallar farklı bedel ödemek suretiyle satın almak zorunluluğunda kalarak, zarara uğradığını öne sürmüş, iki ihale arasındaki fark 64.881.000 TL., on günlük cezalı süre bedeli 4.000.000 TL., on günlük ihtarlı süre ceza tutarı 4.000.000 TL., Resmi Gazete ilan karşılıkları 2.424.600 TL. olmak üzere toplam 75.305.600 TL. giderimin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, malı teslim edememesinde bir kusuru bulunmadığını, 5 Nisan 1994 ekonomik kararları nedeniyle Türk Parası'nın büyük oranda devalüe edilmesi sonucu ekonomide olağanüstü bir fiyat patlaması olduğunu, teslim süresi içinde zeytinin fiyatının da taahhüt edilen fiyatın çok üzerinde bir bedele kavuştuğunu, o nedenle aktin ifasının kendisi yönünden imkansız hale geldiğini savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davada dayanı lan savunma hukuksal nitelikçe emprevizyon beklenmeyen hal şartları hukuku nedenine dayanmaktadır. Davalı, bu savunmasını sözleşmenin kurulmasından sonra 5.4.1994 tarihinde Hükümetçe alınan ekonomik tedbirlerden olan Türk Parasını yabancı paraya karşı devalüe edilmesi olgusuna dayandırmıştır. Hemen belirtelim ki; borç ilişkisinin kurulmasından sonra borçlunun kusuru olmaksızın edim (borç) imkansızlaşmışsa, bu durumda borç sona erer. Bu halde BK. md. 117'de anlamını bulan imkansızlık söz konusu olur. Oysa, uyarlama olgularında olduğu gibi borçlu yönünden edimin ifasının aşırı ölçüde güçleşmesi BK. md. 117 dışında kalır. Gerçekte de "AŞIRI GÜÇLÜK" "İFA İMKANSIZLIĞI" ile karıştırılmamalıdır. Zira, imkansızlık hali borç ilişkisini kendiliğinden sona erdirir. Sözleşmenin yeni durumlara uydurulmasına imkan vermez. O nedenle olaya ifa imkansızlığı açısından değil, aşırı güçlük yönünden bakmak gerekeceği açıktır.
Davalı tacirdir. Türk Ticaret Kanununun 20. maddesinde, her tacirin ticarethanesine ait bir takım faaliyetlerde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi açıkça vurgulanmıştır. O nedenle, daha çok 1980 yılından sonra egemenliğini sürdüren ve her yıl artan olgu olarak ekonomiye etkisini koyar~ enflasyonist olayların Hükümetçe alınacak ekonomik tedbirlerin önceden tahmin edilebilir, öngörülebilir olduğunun tacir olan davalı yönünden kabulü gerekir. Hal böyle olunca, davalının fiyat önerisinde bunları düşünerek hareket ettiği benimsenmelidir. Bu durumda davalını n savunmalarının hukuki dayanaktan yoksun kaldığı açıktır.
Yargıtay'ın sapma göstermeyen yerleşmiş içtihatları da bu doğrultuda devam etmektedir. Bunun yanında, uyuşmazlığa ayrıca yanlar arasında sözleşme hükümlerinde baki imalıdır. Gerek ihale şartnamesinde ve gerek sözleşmede ekonomik tedbirler olarak hükümetçe alınacak kararların bir mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Nitekim, hem ihale şartnamesi hem de sözleşmenin 15. maddelerinde mücbir sebepler tek tek sayı 1m iş, davada savunulan olgular bir mücbir sebep olarak kabul edilmemiştir. Yine anılan maddelerin sözleşmenin 6, fiyat farkına ilişkin 9 ve ihale şartnamesinin 14. maddeleri ile amaçcı yorumla karşılaştırıldığın da, davalının fiyat yükselmesinden dolayı süre uzatılmasını dahi istemeyeceği bir konuda bu kez edimin ifasında fiyatların yükselmesini aşırı bir güçlük olarak kabul etmenin sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil edeceğinde duraksamaya yer olmamalıdır.
Öte yandan, bir an için davalının dayandığı ekonomik olguların sözleşmenin ifasını güçleştiren umulmayan, öngörülmeyen bir hal olduğunun benimsenmesi durumda, bunun sözleşmenin işlem temelini kökünden sarsıp bozması "İŞLEM TEMELİNİN ÇÖKMESİ"nin sübut bulması, o nedenle de ifanın yerine getirilememesinin sözleşme adaleti ilkelerince haklı görülmesinin kanıtlanıp belirlenmesi şarttır. Oysa, hükme esas tutulan bilirkişinin tesbit ettiği ve ifanın aşırı güçlük içinde gördüğü fiyat ile davacının sözleşmede kabul ettiği fiyat arasındaki miktar işlem temelinin çökmesine neden olacak ağırlıkta bir fiyat farkı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca gerek sözleşme hükümlerine gerekse işlem temelinin çökmesine ilişkin genel kurallar altında davalının savunması gerçekleşmemiştir. Davanın hukuki nitelendirmesinde ve çözümünde izlenecek yöntem aşağıda açıklanmıştır. 2886 sayılı Devlet İhale Yasasının 62. maddesi, borçlu olan müşterinin temerrüdü halinde BK.nun 106. maddesinde olduğu gibi alacaklıya ifa ile birlikte geciken ifa dolayısı ile zararı veya ifadan derhal vazgeçip olumlu zararını veyahut sözleşmeyi feshedip olumsuz zararını isteme konularında seçimlik haklar tanımamış, aksine sadece sözleşmeyi fesih yetkisi tanımış, ancak fesih halinde istenebilecek zararın niteliğin kapsamı ve koşulları üzerinde durmam iş, salt hesabın genel~ hükümlerine göre tasfiye edileceğini açıklamakla yetinmiştir. Davaya konu sözleşme ile eki şartnamede bu konuda ayrik bir hükme de yer verilmemiştir. Oyle ise yasanın sözleşme ve eki şartnamenin yaptığı bu yollamalar nedeniyle olayda sözleşme sorumluluğunu düzenleyen Borçlar Kanununun 106-108. madde hükümlerinin uygulanması gerektiğinde duraksanmamalıdır. Sözleşme sorunluluğunda ise zarar, olumlu ve olumsuz zarar ayrımına tabi tutulmuştur.
Borçlu gereği gibi ve vaktinde yerine getirse idi, alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse bu durumla eylemli durum arasındaki fark olumlu zararı oluşturur. Hemen belirtelim ki, burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarar sözkonusudur. Olumsuz zarar ise, uyulacağına ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkmasıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla; sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Sözleşmenin feshinde istenebilecek zarar ise olumsuz zarardır. Sözleşmenin geçerliliğine ifa edileceğine manilarak başka bir sözleşme yapma fırsatının kaçırılması nedeniyle uğranılan zarar da olumsuz zarar kapsamında değerlendirilmektedir.
Davacı bu davada, davalı borcunu yerine getirseydi kendisine ödeyeceği bedel ile bu borcun yerine getirilmemesi nedeniyle aynı malı almak için ikinci ihale sonucu ödemek zorunda kaldığı bedel arasındaki fark tutarını eş söyleyişle olumlu zararını istemiştir. Ancak davacı ile davalı arasındaki sözleşme fesih edildiğine göre davacının hükümsüz kalan bu sözleşmeye tekrar dönerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararının istemesine hukuken olanak bulunmamaktadır. Ne varki davacının olumlu zararını istemesi hakimin ileri sürülen olayları doğru olarak nitelendirip gerçekleşecek olumsuz zararı hüküm altına alınmasına engel teşkil etmeyeceği de gözardı edilmemelidir.
Somut olayda, davalıdan önce ilk ihaleye katılan ve en uygun fiyat verenin teklif ettiği birim fiyat 27.750 TL.'dir. İşte davacı İdare, davalı ile sözleşme yapmakla bu bedeli diğer bir anlatımla bu fiyatı öneren Mehmet ile 27.750 TL. üzerinden sözleşme yapma fırsatını kaçırmıştır. Şu durum karşısında sözleşme feshedildiğinden davacının kaçırdığı bu fırsat esas alındığında, davalının ödemekle yükümlü tutulması gereken giderim tutarı 59.670.000 TL.'dır.
Öte yandan, taraflar eksiltme şartnamesinin 10. maddesi hükmü ile ceza koşulunu 10 gün ile sınırlandırmışlardır. Devlet İhale Yasasının 62 ve şartnamenin 24. maddesi de sözleşmenin feshi için öngörülmüş olan en az 10 günlük ihtarlı süre için ayrıca ceza koşulu ödeneceğine ilişkin bir kararlaştırmada bulunmamaktadır. O nedenle, davacı 10 günlük ihtarlı süre ile ilgili olarak ceza koşulu isteyemez. Tüm açıklananların ışığında, mahkemece davacı İdarenin kaçırmış olduğu fırsat (olumsuz zarar) turan 59.670.000 TL. ve 10 günlük cezalı süre karşılığı 4.000.000 TL. ile ikinci ihaledeki ilan masrafı 2.424.600 TL. olmak üzere, 66.094.600 TL. üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. Hukuki nitelendirmede, sözleşme ve yasa metinlerini yorumda hataya düşülerek hukuki tanımın hakimin görevi içinde olmasına ilişkin yasal kural (HUMK. md. 76) gözardı edilmek suretiyle sırf bilirkişi görüşlerine bağlanarak yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle davacı yararı na (BOZULMASINA), 16.4.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.