 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E. 1995/6697
K. 1995/8386
T. 3.10.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Ü VEKALET
VEKİLİN ÜÇÜNCÜ KİŞİ İLE MÜVEKKİLİ ZARARINA
Ü SÖZLEŞME YAPMASI
VEKALET VERENİN SORUMLULUĞU
ÖZET Kural olarak vekalet sözleşmesine dayanan temsil yetkisi, etkisini dış ilişkide gösterir. Bunun sonucu olarak, temsil yetkisi kullanılarak vekil ile üçüncü kişi arasında, temsil olunanın nam ve hesabına yapılan hukuksal işlem, temsil olunanın hukuk alanında sonuçlar doğurur. Dahası; vekil, vekalet görevini kötüye kullansa bile, bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır. Ancak, vekalet görevini dürüstlük kurallarına ve vekil edenin çıkarına aykırı olacak şekilde kullanmış vekil ile işlem yapan üçüncü kişi, MK.nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli değilse; vekilin, vekillik görevini kötüye kullandığını biliyor veya beklenen özeni göstermiş olsaydı bilmesi gerekiyorsa, sözleşme, vekil edeni hukuken bağlamaz. Temsil edilen yönünden zararlı sonuç doğuran işlemin, vekil ile üçüncü kişinin hilesi sonucu oluşturulmuş olması halinde de, yine aynı sonuca ulaşılmalıdır.
(818 s. BK. m. 19, 20, 32/1, 390/1-2)
(743 s. MK. m. 2/2, 3)
Taraflar arasındaki iptal davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
Davacı; taşınmazlarını kiraya vermesi için özel vekaletnameyle vekil atadığı dava dışı Mehmet Ali'nin, kendisini zararlandırmak amacıyla davalılarla düşünce ve çıkar birliğine girerek, çok cüz'i kira paraları ile 100 ve 50 yıllık süreli kira sözleşmeleri düzenlediğini, davalıların kötüniyetli olduklarını öne sürerek, sözleşmelerin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan İzzettin; kira parasını ödeyerek iyiniyetle taşınmazları kiraladığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir. Diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece; kötüniyet iddiasının kanıtlanmadığı, vekilin vekaletnamedeki yetkiyi kullanarak işlem yaptığı, davacı ile vekil arasındaki ilişkilerin davalıları bağlamayacağı kabul edilmiş, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirmesini yapmak ve uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak, hakimin doğrudan görevidir (HUMK. md. 76).
Batman-Şeyhçoban Köyü 162 parsel sayılı 100 dönüm ve 159 parsel sayılı 45 dönüm alanındaki iki tarlanın, 7.12.1990 başlangıç tarihli iki ayrı sözleşmeyle; biri, yıllık 400.000 TL.; diğeri, yıllık 100.000 TL. kira karşılığı, 50 ve 100 yıl süreli iki sözleşmeyle davacıya vekaleten davalılara kiraya verildiği uyuşmazlık konusu değildir. Yine dava dışı vekil Mehmet Ali'ye verilen ve anılan sözleşmelerin düzenlenmesinde kullanılan vekaletnamede; "Şeyhçoban Köyü hudutları dahilinde mevcut 156, 162 parsel numaraları nda kayıtlı gayrimenkullerdeki hisselerinin bir kısmını veya tamamını, beni temsilen dilediği bedel ve şartlarla dilediğine icara vermeye, icar bedellerini almaya, hak ve menfaatlerini korumaya mezun ve yetkilidir..." sözleri yazılıdır. Açıklanan bu maddi olgudan sonra davanın hukuki nitelendirmesi ve tanımıa sıra gelmiştir.
Dava, hukuksal nitelikçe vekilen temsil görev ve yetkisinin, kasden vekil edenin zararına ve düşünce çıkar birliğine girdiği kişiler yararına kullanılması hukuki nedenine dayalı kira sözleşmelerinin iptaline ilişkin olduğu açıktır.
Hemen belirtelim ki; vekalet sözleşmesi, büyük ölçüde vekil ile vekil edenin karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının önemli bölümü bu güven unsurundan kaynaklanır. "Vekil; vekil edenine karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür". "Vekil; vekaleti sadakat ve özenle ifa etmelidir ve vekaletin ifası sırasında kendisine karşı duyu!an güvene uygun olarak vekil edeninin yararlarını sözleşmeyle güdülen amaç çerçevesinde korumak yükümü altındadır" (BK. md. 390/2). O nedenle vekil, sadakat borcu gereği olarak vekil edenin yararına ters düşecek ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak yükümü altındadır. Vekaletnamede; vekilin dilediği bedel ve koşullarla, dilediği kimselere taşınmazı kiraya verebileceği şeklinde yetkiyle donatılması, onu dürüstlük kurallarını, sadakat ve özen borcunu gözardı ederek kiraya verme hakkı tanımaz. Önemle vurgulayalım ki; vekaletin nasıl yerine getirileceği yönünden sözleşmede açık bir hüküm bulunması veya yapılan işlem dışı temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin; bu yükümlüğü daima mevcuttur. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayan bir davranış içerisinde bulunan vekil, Borçlar Yasasının 390/1. maddesine göre sorumlu olur.
Kural olarak vekalet sözleşmesine dayanan temsil yetkisi, etkisini dış ilişkide gösterir, bunun sonucu olarak, temsil yetkisi kullanılarak vekil ile üçüncü kişi arasında temsil olunanın nam ve hesabına yapılan hukuksal işlem, temsil olunanın hukuk alanında sonuçlar doğurun (BK. md. 32/1). Dahası vekil, vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır. Farklı bir anlatımla; vekil ile sözleşme yapan kişilerin kazandıkları haklara etkileri kabul edilemez ve sözleşmenin bu nedenle iptali istenemez. Ne var ki, vekalet görevini (temsil yetkisini) dürüstlük kurallarına (objektif hüsnüniyet) (MK. md. 2/2), vekil edenin çıkarına aykırı olacak şekilde (BK. md. 390/2) kullanmış vekille işlem yapan üçüncü kişi, Medeni Yasanın 3. maddesi anlamında iyiniyetli değilse; vekilin, vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya beklenen özeni göstermiş olsa idi bilmesi gerekiyorsa, sözleşme vekil edeni hukuken bağlamaz. Eş anlatımla, bu durumda; vekil ile üçüncü kişi arasında düzenlenen sözleşmeden doğan hak ve borçların temsil olunana ait olacağı ve onu bağlayacağı kabul edilemez. Yine temsil edilen yönünden zararlı sonuç doğuran işlem, vekil ile üçüncü kişinin hilesi ile oluşturulmuş ise, bu sonuca evleviyetle kavuşulacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır (Turhan Esener, Selahiyete Müstenit Temsil, Su. 85-89; Tandoğan, Borçlar Hukuku; Cilt: 2, Sh. 407,446-447; Oser Schönenberger -art 398 No 4; von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Sh. 324-325; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt: 2, Sh. 103; Akman - Burcuoğlu Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Sh. 243).
Öte yandan,, maddi olguların özelliği de ayrıca BK.nun 19 ve 20. maddeleri çerçevesinde bir değerlendirme yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Gerçekte de; sözleşmelerdeki kira süreleri 50 ve 100 yıl olarak çok uzun bir zamanla sınırlandırılmıştır. Hatta, 1320 doğumlu olan davacının yaşı gözönünde tutulduğunda, zaman sınırlaması kabul edilemeyecek biçimdedir. Buna karşın kira paraları ise çok düşük miktarda tesbit edilmiş, muayyen bir zaman dilimleri içinde bir artırım bile öngörülmemiştir. Sözleşmelerin kurulması anında tarafların edim dengeleri arasında işlem temelinin çözmesine neden olacak güçte açık nisbetsizlik görülmektedir. En önemlisi edanın kıymeti; bunun yerine getirilmesi için katlanılması gereken giderlere oranla işlerdeki umumi teamüle nazaran manasız ve cüz'idir. Kaldı ki; doğru ve makul kimselerin asgari düzeydeki görüşleri dahi böyle bir sözleşme yapılmasını öngörmez.
Hal böyle olunca; ekonomik özgürlüğü kabul edilemeyecek derecede, olağanüstü sınırlandıran, dolaylı da olsa kaldıran, kişinin ekonomik yönden mahfını mucip olan bir akdin varlığını kabul kaçınılmaz olmaktadır. Hüsnüniyet kurallarına göre de, borçlu böyle bir yükümlülük altına sokulamaz. Esasen her borç özgürlüğün az çok sınırlanmasını içerirse de; fakat bu davada olduğu gibi anormal fevkalade önemli konularda bu yön düşünülmemelidir. Davacı kiralayan, tahammül edilmez bir borç altına sokulmuş; alacaklı davalıların mutlaka bir şekilde irade ve egemenliğine tabi kılınmıştır. Akitler ancak belirli sınırlar içerisinde kabul edilebilir (von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cilt: 1, İstanbul 1952, Cevat Edege tercümesi, Sh: 265; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, Cilt: 1, Sh. 396-397; Oğuzman, Sh. 67). Tüm dosya içeriğinden, vekilin vekalet yetkisini amaç dışına çıkacak davacı zararına, düşünce ve çıkar birliğine girdiği davalılar yararına kullandığı, davalıların vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bildikleri, en azından bu konuda kendilerinden beklenen özeni göstermedikleri (MK. md. 3), böylece iyiniyetli olmadıkları anlaşılmaktadır. O nedenle, davacı, kira sözleşmesinin feshini her zaman isteyebilir. Bunların yanında; değinilen hukuk kuralları altında; toplanan delil ve belgeler değerlendirildiğinde, kira sözleşmesinin BK.nun 19 ve 20. maddeleri uyarınca da batıl olduğunun kabulü gerekir ve davacıyı hukuken bağlamaz.
Mahkemece, gerçekleşen olguların hukuki nitelendirmesinde ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabul edilmesi yerine reddedilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Sonuç Temyiz olunan yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerle davacı yararına (BOZULMASINA), istek halinde peşin harcın iadesine, 3.10.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.