Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/6285
Karar no : 1995/6630
Tarih : 03.07.1995

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
    DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün (...) temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
 
    KARAR, 23.3.1992 tarihli "Dorukkent Yaylaevleri Sözleşmesi" ile davalı yükleniciden Mersin bulaklı Köyü'nde kain 2 pafta 1154 parselde kayıtlı taşınmaz mal üzerine yapılan inşaat halindeki binadan daireyi 31.3.1993 tarihinde teslim edilmesi koşuluyla aldığını, davalının sözleşmedeki edimlerini ifa edip daireyi teslim edemediğini öne sürerek 19.000.000 TL. gecikme cezasının reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, borcun muacceliyetinden itibaren davalılar borçluların edimlerini ifa etmemeleri karşısında davacı alacaklının makul bir süre bekledikten sonra haklarını kullanması gerektiğine ilişkin Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin kararlarına dayanılmış, tesbit edilen makul süre tarihine göre hesaplanan 6.000.000 TL.sı giderimin %64 faizi ile davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
    Hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    1- (...)
    2- Taraflar arasında 23.3.1992 tarihinde düzenlenen satış aktinde; davalıların satım konusu daireyi sözleşmenin in'ikat ettiği tarihten itibaren 12 ay içinde tamamlayarak anahtarını davacıya teslim etmeyi yüklendikleri açıkça kararlaştırılmıştır. Yine davalıların sözleşmedeki edimlerini ifa etmedikleri yargılamada toplanan delil ve belgelerle kanıtlandığı gibi bu olguya yönelik taraflar arasında biruyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemenin kabulü de bu doğrultutadır. Uyuşmazlığın çözüm noktası davalılar borçluların sözleşmedeki edimlerini ifa etmemeleri, teslimde gecikmeleri halinde davacı alacaklının B.K.106/II maddesinde belirlenen seçimlik hakkını borçlulara uygun bir süre bekledikten sonra bildirmek zorunda olup borçlulara uygun bir süre bekledikten sonra bildirmek zorunda olup olmadığı noktasına toplanmaktadır. Gerçekte de; B.K.nun 106/II maddesinin birinci bendine göre, önel verilsin veya verilmesin borcun yerine getirilmesinde direnilmesi halinde alacaklıya üç seçimlik hak tanınmıştır.
    1- Her zaman gecikmiş işi yerine getirme (ifayı) ve gecikme tazminatını isteme;
    2- Sözleşmenin yerine getirilmesinden vazgeçilerek olumlu (müsbet) zararı isteme;
    3- Sözleşmeden dönme (fesih) ve olumsuz (menfi) zararı isteme.
    Yineleyelim ki alacaklının ifada direnen borçluya (davalılara) uygun bir süre bekleyip B.K..106/II maddesindeki seçimlik hakkını bildirmek zorunda bırakılıp bırakılmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekir. Öğretide yerleşmiş görüşlere göre: borcun ifa edilmemesi; farklı anlatımla, yerine getirmede direnme halinde (gecikme ifa) alacaklı B.K. 106/II'deki hakkını "her zaman" kullanabilir; ne var ki ardından hemen vurgulayalım ki kullanmak zorunda da değildir. O nedenle alacaklı borcun yerine getirilmesini (ifayı) ve gecikme tazminatını zamanaşımı süresi içerisinde isteme hakkına sahiptir (Bkz. H. Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku sh. 501; Becker, İsviçre Medeni Kanun Şerhi, Borçlar Kanunu 1. Kısım Genel Hükümler 4. Fasikül; Dr. S. Özkök çevirisi sh. 21; Oser - Schönnenberger, Borçlar Kanunu, Recai seçkin çevirisi sh. 777).
    Davacı alacaklı, bu seçimlikhakkını kullanmadığı takdirde birinci seçimlik hak olarak sözleşmenin yerine getirilmesini ve tazminat istediği yolunda bir karinenin varlığı kabul edilir (Bkz. Fikret Eren, Borçlar hukuku, Genel Hükümler cilt 3.1. bası sh. 292). Bu karine; yasak koyucunun alacaklının borcun ifasının ve gecikme nedeniyle zarar ve ziyanını "her zaman" isteyebileceğini kabul etmesinin bir sonucudur.
    Diğer taraftan somut olaya BK. 44 ve MK.'un 2. maddelerinin uygulama alanı bulunup bulunmayacağı konusunda bir tartışma ve açıklama getirmekte de yarar vardır. BK. 98. maddesinin yaptığı yollama ile BK. 44. maddesi sözleşme ilişkilerinde de uygulanır. Anılan yasa maddesinde kural olarak zarar görenin kusuru, tazminattan indirim nedeni olarak kabul edilmiştir. Buradaki kusur BK.nun 41. maddesindeki- teknik anlamdaki- kusurdan farklılık arzeder. Burada özel nitelikte belirlenen davranışlar tazminatın saptanmasında etkili neden olarak kabul edilmiştir.
    Bunlar, zarar görenin "zarara razı olması" yahut "eylemin zararın oluşmasına veya zararın artmasına yardım etmesi'dir.
    Bu özel nedenler olmadıkça zararın sonuçlarının bir bölümü davacı alıcıya yükletilemez.
    Teknik anlamda bir kusur olmamakla beraber; zarar görenin kusuru belirlenirken ksuurun belirlenmesine ilişkin yöntem ve tanımlardan yararlanılır. Hal böyle olunca; zarar görenin kusurundan söz edebilmek için "başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken o şekilde davranmamak" suretiyle kınanabilen bir eylemin vücut bulması gerekir.
    Açıklanan yasa kurallarının ışığında somut olaya bakıldığında; davacının zararın nedeni olan dairenin geç tesliminde kınanabilecek bir eylemiyle zarara razı olduğu yahut zararın oluşmasına ve artmasına neden olduğu iddia ve ispat edilememiştir. Aksine; davacının 106/II maddesindeki seçimlik hakkını dilediği zaman ve zamanaşımı süresince kullanması onun yasal hakkı olup kınanacak bir davranış olarak kabul edilemez. Dahası davacı sözleşmenin yerine getirilmesinde ve dairenin tesiliminde davalıyı duraksamaya düşürerek işin gecikmesine neden olan bir eylemi de bulunmamaktadır. Her iki tarafın, sözleşmenin yerine getirilmesi ve teslimi konusundaki eylemli durumu da bunu doğrulamaktadır.
    Bu nedenlerle davacının, B.K.nun 44. maddesindeki özel hallere ilişkin bir eylemi bulunmadığı gibi yasaya uygun davranışını tazminatın indirilmesinin nedeni (kusur) olarak kabul etmek olanağı da yoktur.
    Öte yandan MK.'un 2/1. maddesinde anlamını bulan doğruluk ve güven kurallarının somut olayda tartışılması da mümkün değildir.
    Sözleşmelerde kararlaştırılan hususların yerine getirilmesi, verilen sözün tutulması (Pacta Sunt Serventa=Akde vefa) ilkesi gereğidir. Olayımızda davalılar satış sözleşmesiyle işin geç tesliminden dolayı ve geç teslim süresinin bütünü için tazminat-cezai şart ödemeyi kabul ettiklerine göre bunu ve binadaki eksikliklerden kaynaklanan zararı dava tarihindeki rayiç değerleri ile eksiksiz olarak ödemek zorundadırlar. Esasen bundan kaçınma sözleşmeye, doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı davranış olur.
    Davacının gecikme süresinin tamamını kapsayan tüm tazminatı istemesi hakkın kötüye kullanılması şeklinde de nitelendirilemez (M.K.m.2/2).
    Hakkın kötüye kullanılması, hakkın sırf başkasına zarar vermek için kullanıldığı hallerin dışında "hem kendine yarar sağlamak ve hem de karşı tarafa zarar vermek kastı ile hakkın kulanıldığı haller" de söz konusu olabilir. (Bkz.S.Ediz, age.sh.324).
    Davacı, sözleşmeden doğan hukuka uygun bir hakkını kullanmakla kendine yarar sağlamaktadır; bu hakkını davalıya zarar vermek kastıyla kullandığını söylemek asla mümkün değildir. Bu bağlamda sözleşme ilişkilerinde, alacaklının, borcu uzun süre yerine getirmemesine göz yumması halinde sözleşmenin yerine getirilmesi ve tazminat istemenin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi düşünülebilir. Ancak bu yola seyrek ve olağanüstü hallerin varlığı halinde başvurulması gerektiği gözardı edilmemelidir. Özellikle bu durumlarda, uzun süre bekleme nedeniyle fiyat dalgalanmalarından yararlanma, borçluyu zarara sokma ve onun durumundan yararlanma kastının varlığı aranmalıdır. (Bkz.Tandoğan, Mesuliyet Hukuku, sh. 501, Borçlar Hukuku sh. 133-134; Becker a.g.e sh. 21; Oser - Schönnenberger, sh.777).
    Bu davada, davacıyı sözleşmeden doğan hakkını istemesinde ne kınanacak bir eylemi ne de zarar vermek kastı olduğu belirlenmiştir. Tüm bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmiş; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin önceki görüşleri kabul edilmemiş, az yukarda açıklanan hukuk kuralları ışığında yeni içtihat oluşturulmuştur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 9.10.1991/15-340 esas; 1991/467 karar). Şu durum karşısında; geç teslim tazminatı eksiksiz; diğer bir anlatımla makul bir süre bekleme olgusu davacıya yüklenilmeksizin eksiksiz hesaplanmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmelidir.
 
    SONUÇ : Mahkemece; Hukuk Genel Kurul'nca benimsenmeyen içtihatlarına dayanılarak yazılı şekilde istemin bir bölümünün reddini kapsayacak şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir. (3.7.1995)
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini