Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Orıüçüncü Hukuk Dairesi
E. 1995/267
K. 1995/5451
T. 1.6.1995

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
ALACAK DAVASI
TEMERRÜT FAİZİ
MUNZAM ZARAR
 
KARAR ÖZETİ: Borçlar Kanununun 10511. maddesi; "Alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu takdirde borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile yükümlüdür" hükmünü getirmiştir. Bu zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklarının mal varlığının kazanacağı durum' ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan durum arasındaki fark; temerrüt faizi ile karşılanmayan, onu aşan bölüme tekabülü eden zarar diye tanımlanır.
 
Munzam zarar alacaklısı; öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, temerrüt faizi ile karşılanamayan zararını ve miktarını zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir.
Asıl alacağın faizi ile birlikte tahsilinde munzam zarar hakkının saklı tutulmasına gerek yoktur. Aynı bir dava ile zamanaşımı süresi içinde her zaman istenebilir. Başka kanunlarda alacak haklarına ilişkin zamanaşımı süresi belirlenmemişse, BKnun 125. maddesindeki on senelik zamanaşımı uygulanır. Sürenin başlangıcı da alacağın muaccel olduğu zamandan başlatılır.
 
(818 e. BK. m. 43, 105/1-2, 125, 128)
(1086 e. HUMK. m. 76)
(743s. MK. m. 8)
Nejat vekili ile 1- Mehmet Şakir vs. vekili, 2- ......  Bankası A.Ş. vekili, 3- Belediye Başkanlığı vekili aralarındaki dava hakkında, (İstanbul 3. Asliye Hukuk Hakimliği) 'nden verilen 10.2.1994 tarih ve 535-37 sayılı hükmün Dairenin 27.6.1994 tarih ve 4500-6339 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
 
Davacı; davalılardan    Bankası A.Ş.'nin işlettiği depoya emaneten bıraktığı malların, diğer davalıların sahip ve kiracısı olduğu bitişik binada 6.8.1977 tarihinde meydana gelen yangının sirayet etmesi sonucu tamamen yandığını, o günün raiç bedeli 529.000 TL.'nin giderimi konusunda İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 983/146 esasına kayden açtığı davanın onüç yıl süren yargılamadan sonra lehine sonuçlandığını, asıl alacak ve faizini toplam 1.248.000 TL. olarak 1991 yılında ancak tahsil edebildiğini, enflasyonist baskının para değerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerden dolayı faizle karşılanması mümkün olmayan fahiş zarara uğradığını öne sürerek, 176.002.000 TL. munzam zararının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
 
Davalılar; ilk davada munzam zarar alacağını davacının saklı tutmadığını, olayda zamanaşımı süresinin de dolduğunu, yargılamanın uzun sürmesinin kendisine atfedilecek bir kusur kabul edilemeyeceğini savunmuş, davanın reddini dilemişlerdir.
 
Mahkemece; 120.417.0.10 TL.'nin 6.8.1977 tarihinden itibaren hesaplanacak % 30 faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının fazla isteminin reddine karar verilmiş, hüküm; davalılardan  Bankası A.Ş., İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Nesrin, Mehmet Şakir, Ayten, Sevim, Hasan Recai tarafından temyiz edilmiş. Dairemizce; yerel mahkeme kararını temyiz eden davalılar yararına bozulmuştur, davacı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
 
1- Hemen belirtelim ki, uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturabilmesi için; "Munzam, zarar", "Temerrüt faizi ile karşılanmayan zarar" kavramını somut olay içinde hukuki nitelendirme ve değerlendirilmesini yapmak zorunludur.
 
Gerçekte de; borçlunun temerrüdü sonucu para borcunun vadesine ödenmemesi, alacaklının zararına neden olacağı açıktır. Yasakoyucu, bu şekilde oluşan zararın kural olarak temerrüt faizi ile karşılanacağını varsaymıştır. Ne var ki alacaklının bu yüzden uğradığı zarar, her zaman özellikle enflasyonun egemen olduğu ülkelerde temerrüt faizi ile karşılanabileceğini kabul, somut adalet kurallarıyla bağdaşmayacağı gözardı edilemez. 0 nedenle yasakoyucu, BK.nun 105. maddesinin 1. fıkrası ile; "Alacaklının düçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette, borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile yükümlüdür" hükmünü getirmiştir. Nitekim, borçlu temerrüdünün temel sonuçlarından biri de; borçlunun alacaklıya karşı edimini onun zararına meydan vermeyecek şekilde borcun zamanında, eksiksiz, tam ifa edilmesi ve bu yönde gerekli özenin gösterilmesidir.
 
Her ne kadar, anılan yasa hükmünde; geçmiş günler faizini aşan bir zarardan sözedilerek; zararın türü, niteliği ve özellikleri konusunda bir açıklık getirilmemişse de, buradaki zararın hukukumuzdaki genel zarar tanımlamasıyla özdeş olduğunda duraksamaya yer olmamalıdır.
 
Hal böyle olunca; bu zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki fark; temerrüt faizi ile karşılanmayan; onu aşan bölüme tekabül eden zarar diye tanımlanması mümkündür. Böyle bir zarar her somut 9layın kendine özgü koşullarından, alacaklının özel durumundan, borcun ifa edileceği para biriminden, diğer etkenlerden kaynaklanabilir. Munzam zarar alacaklısı; öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağının geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını ve miktarını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını isbatetmek, zararın ortaya çıkışını belirleyen inandırıcı hükme esas tutulabilecek nitelikte maddi olguları da açıklamakla yükümlüdür. Borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir.
 
Sırası gelmişken vurgulayalım ki; alacaklının açıklanan ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel isbat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tutulmalıdır. Özellikle, yaşanan hayatın gerçekten ve deneyimlerinin zorunlu kıldığı herkesçe bilinen normal durumlar ile fiili karineler, diğer bir anlatımla MK.nun 6. maddesinde anlamını bulan genel kuralın istisnaları şeklinde isbat yükümünü ortadan kaldıran olgular, isbat hukuku açısından alacaklı yararına değerlendirilmeli, bunların aksini iddia eden borçluya isbat yükünün düştüğü kabul edilmeli, en önemlisi hükmedilecek zarar miktarı ve kapsamının tesbitinde BK. m. 43/2 hükmünden yararlanılmalıdır.
Yine BK.nun 105. maddesinde sözü edilen borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü; asıl borç ve temerrüt faizi ödeme yükümlülüğünden farklı; temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız, yeni bir borçtur. Asıl borcun hukuki sebebi kaideten haksız fiil, nedensiz zenginleşme, veya sözleşme olduğu halde; bu borcun hukuki sebebi asıl alacağın temerrüde uğraması, farklı bir anlatımla borcun ödenmemesi veya zamanında ödenmemesi gibi hukuka aykırılıktır. 0 nedenle, bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyle asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında istenilmemiş olması halinde dahi (8K. m. 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak ta kabul edilemez.
 
Hal böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra taklibinde ve davada munzam zarar hakkı saklı tutulmasına gerek yoktur. Ayrı bir dava ile zamanaşımı süresi içinde her zaman istenmesi mümkündür. Bu bağlamda; evleviyetle, munzam zararın tabi olduğu zamanaşımı süresi, başlangıç tarihi üzerinde durulmalıdır. BK.nun 105. maddesindeki hak, esas itibariyle bir alacak hakkıdır ve anılan yasa maddesinde zamanaşımı yönünden de ayrık özel bir hüküm getirilmemiştir.
 
0 nedenle, başka kanunlarda alacak haklarına ilişkin zamanaşımı süresi belirtilmemişse BK.nun 125. maddesindeki, on senelik zamanaşımı uygulanacaktır. Sürenin başlangıcı da, az yukarıda açıklanan munzam zararın hukuki yapısından hareket edilerek genel hüküm uyarınca alacağın muaccel olduğu zamandan başlatılacaktır (8K. m. 128).
 
Bir davada ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir (HUMK. m. 76).
 
Somut olayda davacının; 6.8.1977 tarihinde yanan mallarının o günkü raiç bedeli 529.000 TL. alacağı ile faizlerinin tahsilini teminen kesinleşip sonuçlanabildiği o nedenle asıl alacağı ile temerrüt arasındaki geçen zaman zarfında enflasyonun etkisi ile para değerinin düşmesi, alım gücünün azalmasıyla oluşan munzam zararının ödetilmesini istediği anlaşılmaktadır. Davalıların, 6.8.1977 tarihinde ödemeleri gereken asıl borcu ödemeyerek temerrüde düştükleri, kesinleşen hükümle çok açıktır. Dava konusu munzam zarar, ilk temerrüt tarihinden itibaren başlayıp, asıl borcun ve temerrüt faizlerinin ödendiği zamana kadar geçen zaman dilimi içinde her gün artarak devam eden zarar olması nedeni ile, davacı munzam zarara ilişkin bu davanın açıldığı 4.11.1991 tarihten geriye doğru on yıllık süre içinde gerçekleşen zarar bölümünü talep edebilir. Bu süre dışında kalan dava zamanaşımına  uğramış sayılır.
 
Davalıların temerrütleri,borcun ödeme tarihi 6.8.1977 tarihinde gerçekleşmiştir. 0 nedenle, davacının asıl alacağın tahsili için açtığı davanın çok uzun sürmesi, davalıların temerrütten kaynaklanan munzam zarar yönünden kusurlarını ortadan kaldıracak bir olgu olarak kabul edilemez.
 
2- Ülkemizde seyreden reel enflasyonun yıllık hızının; ortalama % 30-%90 oranında, hatta daha fazla olmak üzere seyir takip ettiği bilinen gerçektir. Böyle bir ortamda, alacağını zamanında elde eden, ticari hayatın içinde bulunan alacaklının; bunu, bir an önce paranın alım gücü kaybını önleyici mal veya hizmet yatırımlarına yöneltmesi, banka mevduat faizine, devlet tahviline yatırması veya dövize dönüştürmesi, yaşanan hayat gerçeklerine uygun bir davranış olarak benimsenmelidir. Enflasyon olgusu, belirli düzeylerde devam ettiği müddetçe buna bağlı olarak para değerinin düşmesi, alım gücünün azalmasından alacağını geç tahsil eden alacaklının zarar gördüğü, % 30 oranlarındaki temerrüt faizinin bu zararı karşılamaya yetmeyeceği tartışmasız bir gerçektir. 0 nedenle hukukumuz da, para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması şeklinde ortaya çıkan zarar istemlerinin, BK.nun 105. maddesi kapsamında yorumlanması kaçınılmazdır. Hal böyle olunca, bu ekonomik olgular davacının ayrıca zararını ispat yönünden kanıt getirmesini ortadan kaldırır normal durumlar ve fiili karineler niteliğinde olduğunun kabulü zorunlu olmaktadır. Davalı bunların aksini ve kusursuzluğunu kanıtlayamamıştır. Az yukarıda açıklananlar ışığında mahkemece yapılacak iş; bu davanın açıldığı 4.11.1991 tarihinden geriye doğru on yıllık sürenin başlangıç tarihi olan 4.11.1981 tarihinden asıl borç ve temerrüt faizlerinin icrada ödendiği 8.10.1990 tarihine kadar geçen zaman zarfında, her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık, enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumunu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranlarını, TL. karşısında döviz kurlarını gösteren listeyi davacıdan istemek, gerektiğinde ilgili resmi kurum ve kuruluşlardan araştırmak, konusunda uzman bilirkişi düşüncesinden de yararlanmak suretiyle bu süre içinde para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle ortalama davacı alacaklarının maruz kaldığı zarar miktarını BK.nun 43/II. maddesi hükmü de dikkate alınmak suretiye tesbit etmek, sonra bulunan zarar miktarından davacının icrada tahsil ettiği temerrüt faizini mahsup ederek, bakiyesine davacının munzam zararı olarak hükmetmekten ibarettir.
 
Mahkemece, belirtilen şekilde inceleme ve araştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Ne varki, mahkeme hükmü bu gerekçe ile bozulması gerekirken zuhtilen bozma kararında belirtilen gerekçelerle bozulmuş olduğu bu defa yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemiz bozma kararı kaldırılmalı, mahkeme kararı anılan gerekçe ile bozulmalıdır.
 
Sonuç :Bir nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının karar düzeltme isteminin kabulüne, Dairemizin 27.6.1994 gün ve 4500-6339 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, iki nolu bentte açıklanan gerekçe ile mahkeme hükmünün temyiz eden davalılar yararına (BOZULMASINA), istek halinde peşin harcın iadesine, 1.6.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini