 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/2203
Karar no : 1995/2905
Tarih : 24.3.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu.
KARAR
Davacı, Ankara adresindeki davalı Berrin G...'a ait daireyi, bu kişinin yurtdışında bulunması nedeniyle diğer davalı vekili ve kardeşi Nurettin G... 'dan 13.8.1974 tarihli senetle 1.000 TL.peşin, bakiyesi aylık 1.500 TL.taksitle ödenmek üzere 60.000 T L.bedelle satın ve teslim aldığını, bedeli tamamen ödediğini tapuda resmi satışın verileceği inancı ile uzun zamandır beklediğini, taşınmazın yeniden davalılarca satışa çıkarılmasından dolayı maruz kaldığı zararın tazmini için Ankara 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/341 esasında kayıtlı olarak açtığı davanın, dairenin elinde olduğu için henüz zararın gerçekleşmediği gerekçesiyle reddedildiğini, şimdi ise başkasına satıldığını, tahliye edildiğini, zararının oluştuğunu beyanla zararı 30.000.000 TL.nin faizi birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan Alptekin G..., kendisine husumet yöneltilemiyeceğini beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuş, dava diğer davalıların yokluğunda yürütülmüştür.
Mahkemece, davalı Alptekin G... aleyhindeki davanın husumet nedeniyle reddine, 60.000 TL. satım bedelinin diğer davalılardan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Tapulu taşınmazların, Tapu Sicil Müdürü veya Memuru tarafından, düzenlenmeyen senetlerle (haricen yapılan satım akti ile) satımı şekil noksanı ile geçersizdir. Taşınmaz satımının resmi şekilde yapılması gereklidir. (B.K.M a.213, M.K.Md. 634, Tapu Kanunu Md. 25, Noterlik Kanunu Md.60.) Yasada öngörülen şekil şartlarına uyulmadan yapılan
sözleşmeler kural olarak batıldır. (B. K.M d.11/2).
Şekle aykırılık, hukuki işlemin, herhangi bir hüküm ve borç doğurmasına olanak vermez. Geçersiz sözleşme ile borç altına giren taraf, yükümlendiği edimi ifa etmekten kaçınabilir. Ne varki, bazen şekil noksanlığının ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması sayılıp, aktin batıl olduğu savı gözardı edilerek bu aktin ita edilmemesi dolay isiyle uğranılan zararın Giderilmesi istenebilir. Dahası, Yurdumuzda açıkça sürdürülen somut olaylar ile gerçekler, halin diğer icapları birlikte değerlendirildiğinde, adalet duygularının bir gereği olarak buna önem atfetme zorunluluğu kendini gösterebilir. Sözü edilen yasal kural, M.K.nun 2.maddesinde yazılı dürüstlük kuralına aykırı düşecek tarzda kullanılmamalıdır. İşte böyle bir durumda butlan etkisiz kalabilir. Gerçektende, hukukun her alanında uygulama niteliğine sahip olan "Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı"şekle aykırılığı ileri sürme hakkı yönünden de bir sınır oluşturur. Hakime, özel ve çok ayrık durumlarda da olsa, adalete uygun düşecek, şekilde hüküm verme olanağını sağlar. Buyurucu niteliği itibariyle de doğrudan gözetilmesi gerekir. (25.1.1984 gün 3/1 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı). Hemen yeri gelmişken önemle vurgulayalım ki, butlan sonucunu bu şekilde etkisiz bırakmakta, hassas ve titiz davranmalı, özellikle Borçlar Hukukuna ilişkin borç sözleşmelerinde ve çok sınırlı olaylarda,,uygulanabileceği hiç bir zaman unutulmamalıdır. Bunun yanında her somut olayda, butlan iddiasının ileri sürüldüğü hal ve şartlara bakılmalı ve hakkın kötüye kullanılmasına ilişkin adalet duygularını rahatsız edici çok açık unsurların varlığı esas alınmalı, tarafların sözleşme öncesi, sözleşme yapılırken ve daha sonraki davranış ve tutumları da dahil olmak üzere tüm özellikleri gözardı edilmemelidir. Şekil noksanı nedeniyle bir sözleşme henüz ifa edilmiş olmasa dahi, butlan iddiasının aşağıda belirtilen hal ve şartlar altında bir hakkın kötüye kullanılması sayıldığı kabul edilebilmektedir.
Bir kimsenin :
a) Şeklin gerçekleşmesine kendi yararı için veya yanıltıcı hareketlerle engel olduğu,
b) Sözleşmenin sonradan kendi yararına olmadığını görünce ondan kurtulmak istemesi ahlaki duyguları rencide ediyorsa veya şeklin koruyucu etkisinden yoksun kaldığı için değil, aksine sırf kendi borçlarını yerine getirmekten kaçınmak amacıyla şekilsizliği bir. sebep olarak kullandığı anlaşılıyorsa, (BGE 104 II 99=JDT 1979 I.16; BGM 84 II 636=JDT 1959 I 369: BGE 78 II 221=JDT 1953 I 232
c) Yine taahhütlerini mutlaka ifa edeceğini, sözleşmenin yapılmasından sonra teyit etmiş ve diğer tarafın sözleşmeye karşı beslediği güveni sebepsiz ve haksız olarak kuvvetlendirmişse artık sözleşmenin şekil yönünden geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması anlamını taşır ve bu savunma yasal korunmadan yoksun kalır (HGK. 6.6.1979 T. 1978/4-190799 Yargıtay 4.HD. 5.5.1958 T.3355-2984; Andreas Yontuhr Borçlar Hukukunun Umumi kısmı I.cilt Cevat Edege tercümesi İst. 1952 sh. 245; Haluk Tandoğan Borçlar hukuku Özel borç ilişkileri cilt I / I.Ankara 1985, S h. 238 vd. Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt I, beşinci bası İst. 1985, Sh.140-142. Somut olayda, iddia savunma ve toplanan delillerden davalılarının mahkeme kabulünde de, olduğu gibi 13.8.1974 tarihli haricen düzenlenen senetle dava konusu daireyi davacıya satıp teslim ettikleri, takside bağlanan
satış bedelini kabul edip aldıkları, hatta birara bakiye bedel ödendiğinde tapuyu verecekleri konusunda davacıya tam bir güven verdikleri, bu davaya kadar, geçersiz bulunan sözleşmeyi benimseyerek davacı aleyhinde hiç bir yasal girişimde bulunmadıkları, davacı tarafından Ankara 9.Asliye Hukuk Mahkemesine 1989/341 esasında kayıtlı davanın açılmasından ve belirtilen gerekçeyle reddedilip kesinleşmesinden sonra 15.1.1991 tarihinde taşınmazı kayden bir başkasına sattıkları, böylece davacıda aktin ifa edileceği fikrini uyandırarak geçersiz akti yapmaya yönelttikleri, sözleşmedeki taahhütlerini yerine getireceklerine dair davacı da tam bir güven yarattıkları, zaman içinde de bu güveni sürdürüp devam ettirdikleri taşınmazın sonradan değer artısından yararlanmak sözleşmeyi imkansız hale getirerek ondan kurtulmak istedikleri anlaşılmaktadır. İşte subut bulan bu olgulardan sonra davalıların satım sözleşmesinin sekil noksanlığı nedeni ile geçersizliğini ileri sürmeleri M.K.nün 2.maddesinde ifadesini bulan iyi niyet: kurallarıyla bağdaşmaz. Hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşır. Bu durumda taşınmazın temlikine ilişkin edim ifa edilmeksizin ferağın imkansız hale getirilmesi B.K.nün 41/2 maddesi hükmüne uygun ahlaka aykırı tazmini gerektirir bir fiil olarak kabul, edilmesinde duraksamaya da yer olmamalıdır. Böyle hallerde, sözleşmenin şekle aykırılığa rağmen geçerli olarak kurulmuş olduğu kabul edilmeli ifa menfaatinin (olumlu zararın) tazmini imkanı tanınmalıdır. (M.K.Md.2; B.K. Md.4l/2) Tazmini istenilecek olumlu zarar ise, ifanın imkansız hale getirildiği, değişik bir anlatımla taşınmazın 3.kişiye temlik edildiği 15.1.1991 tarihindeki değeridir.
Öyle ise mahkemece; satım konusu dairenin 15.1.1991 tarihi itibariyle, konusunda uzman bilirkişi marifetiyle keşfen gerçek değeri tesbit edilmeli, istekle bağlı kalınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
Mahkemenin somut bu olayın özelliklerini değerlendirmede yanılgıya düşerek yazılı gerekçe ile sadece satım bedelinin tahsiline karar vermesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : 1.nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 24.3.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.