 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
Esas no : 1994/4395
Karar no : 1995/4330
Tarih : 27.5.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki uyarlama davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avuk a tınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu.
KARAR
Davacı, davalının maliki bulunduğu taşınmazı 1.10.1991 tarihinde aylık net 3000 Amerikan Dolar'ına 5 yıllık olarak kiraladığını, kira parasının yaşanan ekonomik kriz ve alınan devalüasyon kararlarıyle çok yükseldiğini, o nedenle sözleşmenin itasının çekilmez ve katlanılmaz hale geldiğini işlem temelinin çöktüğünü öne sürerek, sözleşmenin yeni hal ve koşullara uyarlanarak kira parasının 30.000.000 TL. olarak belirlenmesini veya bunun karşılığı Amerikan Dolarına indirilmesini istemiştir.
Davalı, asıl olan sözleşmeye bağlılık ve sadakat olduğunu serbest irade ile kira parasının Amerikan Doları üzerinden ödenmesinin taraflarca kararlaştırıldığını, doların değerinde de bir değişiklik olmadığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Ser v anda) özleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir.
Gerçekte de, sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ile sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet, (Mk.Md.4,2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus beklenmiyen hal şartı sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi i. le giderilmeye çalışılmaktadır.
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşme yapmalarına neden olan şartlar daha sonra önemli surette, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse taraflar artık o akitle bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar karşısında Medeni yasanın 2 nci maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi imkanı hasıl olur.
Sözleşmenin edimler arasındaki dengeyi bozan olağan üstü hallere, harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi; sözleşmeye bağlılığın beklenemiyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir .
Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçlendirmesi durumunda "İŞLEM TEMELİNİN ÇÖKMESİ" gündeme gelir. İşte bu bağlamda Hakim, somut olayın verilerine göre, alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar.
Sözleşmenin yeni durumlara uyarlaması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmiyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak bulunmakla beraber, bu kayda dayanarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek M.K. Md.2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir.
Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nisbetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak Medeni Yasanın 1, 2 ve 4 ncü maddelerinden yararlanılacaktır.
İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir.Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede israr etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur.Değişen
durumların sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur. (Mk.Md.l) Bu yönteme sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir. Uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur.
Her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan "irade özgürlüğü" sözleşme serbestisi "ve sözleşmeye bağlılık" ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai tali (ikinci derecede) yardımcı niteliktedir. Uyarlamanın anlatılan hukuki tanımından sonra şimdi, sözleşmeye müdahale için, gerekli olan esaslara değinelim; Sözleşme kurulduktan sonra onun ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Az yukarıdaki örneklenen olaylarda olduğu gibi.. yine değişen hal ve şartlar nedeni ile tarafların yüklendikleri edimler arasındaki denge aşırı ölçüde bozulmuş olması şarttır. Uyarlama isteyen davacı fevkalade hal ve şartlar taraflarca önceden öngörülebilir beklenebilir. Değişen hal ve şartlar taraflarca önceden öngörülebilir beklenebilir. Olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmamalı veya olaylar, öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilmemelidir. (Bkz.Doç.Dr.İbrahim Kaplan Hakimin sözleşmeye Müdahalesi Ankara 1987 Sn.152 vd; Hatemi /SEROZAN/ Arpacı Borçlar Hukuku Özel Bölüm İstanbul 1992 Sh .186 vd).
Tarafların dövize endeksli kira sözleşmesi yapmalarındaki gerçek ve ortak amaçlarının saptanması uyuşmazlığın çözümünde önem kazanmaktadır.
Yurdumuzda eşya fiyatlarının her geçen gün şaşırtıcı ve beklenilenin üstünde yükselmeler gösterdiği çok açıktır. Memleketin bu hususta yerleşmiş ekonomik durumu bireylerin yaşamını ağırlaştırarak huzursuzluk kaynağı olmaktadır. İşte bu acık olgu karşısında; Kiralayan mal sahiplerinin enflasyonun rizikolarından korunmak amacıyla dövize endeksli kira sözleşmeleri düzenledikleri, kiracılarında bunu kabul zorunda kaldıkları yaşanan bir gerçektir. Demek ki dövize endeksli kira sözleşmelerinin kurulmasında tarafların gerçek ve ortak amaçları sırf zaman zaman yükselen enflasyonun olumsuz etkilerinden kiralayanı korumak ve güvence altına almak iradesinden kaynaklandığının kabulü zorunludur. (Mk.Md.2/l; Bk. Md.18) O nedenle; Sözleşmenin intikadı anında ekonominin aniden bozulacağını, hükümetçe de bir dizi kararlar ağını tarafların tahmin edip, bunun olumsuz sonuçlarına yanlız kiracının peşinen katlanacağını kararlaştırdıkları şeklinde bir yoruma dilmesi mümkün değildir. Kaldı ki; işlem temelini alt üst edecek, çökertecek edimin ifası iktisadi bir yıkım olacak nitelikte fahiş bir durumun vücut bulması hallerinde de çıkar dengesi aleyhine bozulan borçlunun, M.K.2/1 deki kurallarından kaynaklanan "Clausula Rebus Sic Stantibus" (Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması) ilkesi uyarınca, hakimden sözleşmenin edimler arasındaki bozulan dengesini dürüstlük ve hakkaniyete uygun bir duruma getirmesini isteme olanağına sahiptir. Gerçekte de sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbiri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını ve sözleşmenin kurulusu ve içeriği üzerinde serbestçe uyuşmalarını gerektirir. Hal böyle olunca da, ekonomideki ani bozulma (kriz) ve buna bağlı olarak hükümetçe alınan kararlar sonucu olarak döviz fiatlarında meydana gelen şok patlamalar karşısında sözleşmedeki denge davacı kiracı aleyhine katlanılmıyacak derecede bozulabilir ve kiracı beklemediği hiç hesaba katmadığı böyle bir sonuçla borçlarını ödiyemiyecek duruma girebilir. O nedenle uyuşmazlığın çözümünde sözleşmenin temel edimi olan ve taraflarca başlangıçta kabul edilen döviz fiyatlarındaki normal artışlar dışında sözleşmenin inikadından sonra yaşanan ekonomik kriz ve hükümetçe alınan kararlarla işlem temelinin çöküp çökmediğinin araştırılması ve aydınlığa kavuşturulması zorunlu olmaktadır. Hemen belirtelim ki beklenilmeyen olağandışı sonuçları önceden tahmin edilemiyen ekonomik kriz ve devalüasyondan dolayi kiralayanın bir gün içinde sözleşme dışı nedensiz zenginleşmesi ve yarar sağlaması MK. Md. 2/1 hükmünce asla haklı görülemez ve tarafların sözleşmede eşit hak sahibi olmaları ilkesine de aykırı olur. Dahası somut adalet duygularını da zedeler. Nitekim dairemizin sapma göstermeyen oturmuş Yargıtay Hukuk Kurulunca ve öğretide de tasvip gören kararlarıyla Enflasyon olgusuna dayanarak kiralayanların açtıkları kira bedelinin yeni şartlara uyarlanması davaları mesmu kabul edilmiştir. (Bkz. Yargıtay 13.H.D. 14.2.1990 5697/8708 ve 21.11.1991 8374-10619 H.G.K. 1992/13-360 E. 1992/425 K.1.7.1992 T.) Öyleyse uyarlama esas ve ilkeleri lehine oluşmuş ise kiracının da kira bedelinin uyarlanması için dava açabileceğinin "Evveliyyetle"
kabul edilmesi gerekir.
Uyarlama davalarında hakimin gözden kaçırmaması gereken temel esaslar şöyle sıralanabilir.
Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır. Uyarlama daima yardımcı bir çözüm olarak düşünülmelidir. Sözleşmeye yazılan özel hükümler yorumlanıp tarafların sağladığı hak ve yararlar değerlendirilmeli ekonomik değişikliklerin (Enflasyon, Dealüasyon) etkileri, kiralananın nitelikleri gibi somut olayın özelliği ile belirlenecek tüm objektif ve subjektif hal ve koşullar kıymetlendirilmeli uyarlama yapılması kanaatına kavuşulursa sözleşmedeki intibak boşluğu hak ve nesafet doğruluk, dürüstlük kuralları (MK. MD.4;2/1) ışığında yasa boşluğunda Mk.Md.1 deki yetki kullanılarak doğrudan kendisinin sonuçta verilecek her türlü karar az yukarıda açıklanan esaslara aykırı olmamalı özellikle toplanan delillerin red ve kabul edilen yönlerini dayanaklarını içerir şekilde gerekçeli ve Yargıtay denetimine uygun olmalıdır. Yukarıda geniş şekilde açıklanan uyarlama yöntem ve kurallarının ışığı altında mahkemece yapılacak iş yerinde uygulama yapılıp uzman bilirkişiler düşüncesinden de yararlanmak suretiyle sözleşmenin kurulduğu günden dava tarihine kadar geçen süre içinde ülkemizin yerleşmiş ekonomik koşullarının etkisiyle sözleşmedeki yabancı paranın (dövizin) Türk parası karşısında normal artışlarla ulaşması gereken değeri bulunmalı bulunan bu değerin sözleşme gereği kiralayan yararına kabul edilmeli daha sonra 1994 yılı başlarından itibaren umulanın üstünde hareket gösteren ve giderek aralıksız şiddetini artıran ekonomik krizin ve bu krize bağlantılı ve zorunluluk altında hükümetçe alınan bir dizi ekonomik karar ve tedbirlerin tabii sonuçu ortaya çıkan sözleşmedeki yabancı paranın Türk Parası karşısndaki dava tarihi itibariyle değer artışı tesbit edilmeli böylece belirlenecek iki değer arasındaki farklılık miktarı sözleşmedeki özel hükümler kiralananın niteliği kullanma alanı konumu bölgede kira parasında etkiliyecek normalin üstündeki imar ve ticari gelişmeler gibi değişiklikler emsal kira paraları vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar ile somut olayda görülebilen objektif etkenlerle karşılaştırılıp değerlendirilmeli sonuçta işlem temelinin çöktüğü sözleşmedeki çıkar dengesinin katlanılamıyacak dderecede davacı aleyhine bozulduğunun benimsenmesi halinde kiracının ne miktar kira pasanıdan sorumlu olacağı belirlenmeli böylece sözleşmedeki kira parasını tarafların amacına uygun objektif iyi niyet hak ve nesafet (MK.Md. 4; 2/1) kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde yine yabancı para olarak uyarlanmalıdır.
Bilirkişilerin görüşleri az yukarda açıklanan ilke ve yöntemlere uygun bir araştırmaya dayanmadığı çok açıktır. Kaldık ki buldukları rakam ve değerlerin dayanakları ve gerekçeleri etraflı bir şekilde belirtilmediği böylece Yargıtay denetimine elverişli olmadığı tesbit edilmiştir. Burada üzerinde durulması araştırılıp incelenmesi gereken önemli nokta az yukarda açıklanan bilirkişilerin yapması zorunlu görülen hususlara göre inceleme yapmaktan ibarettir. O nedenle eksik incelemeye dayalı mahkeme kararı usule ve yasaya aykırıdır. Bozulması gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine 27.5.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.