 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E. 1993/9907
K. 1994/503
T. 25.1.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ADİ ORTAKLIK
KARDEŞLER ARASINDA ORTAKLIĞIN TESBİTİ VE
TASFİYESİ DAVASI
(Kanıtlar)
KARAR ÖZETİ Bir davada ileri sürülen maddi olayların hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. Kardeş olan taraflar arasındaki adi ortaklığın varlığı tanık delilleriyle kanıtlanabilir. Ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Bir ortak, ortaklık gelirini paylaştırmadan kendi yararına bir taşınmaz satın almış olsa bile vekaleti olmadan diğer ortaklar namına tasarrufta bulunmuş sayılır ve diğer ortaklar yapılan işten hasıl olan yararları temellük hakkına sahiptirler.
(1086 s. HUMK. m. 76,293)
(818 s. BK m. 530, 525, 414)
Taraflar arasındaki tesbit ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı, 1950 yıllarında Üsküdar'da ticaretle uğraştığı sırada davalı öz kardeşinin askerden henüz yeni döndüğünü, yardımlarıyla Sultan Hamam ....... Yokuşu 101-103 nolu yerde toptan manifatura işine ortak başladıklarını, daha sonra Üsküdar'daki iş yerini de tasfiye ederek buranın malvarlığını Sultan Hamam'daki işyerine aktardığını iş yerinin davalı kardeşi adına kendisinin de sigortalı olarak gösterildiğini, gerçekte tüm mal varlığı ve işlerin % 50 payla eşit olduğunu yine ortaklık geliriyle ..... Hanı'nın 6/36 payına tekabül eden firmanın yerini de birlikte satın aldıklarını, ticarethane sahibi davalı görüldüğünden davalı adına tapuya kaydedildiğini, yaşlandığını, ortaklığın tasfiyesini davalıdan talep ettiğinde önceden davalı kabul ettiği halde her nasılsa tasfiye, devir ve temlik işlemlerini yapmaktan kaçındığını öne sürerek ortaklığın tesbit taksimine, ticarethanenin bulunduğu tapuda davalı adına kayıtlı yerin mülkiyetlerini 1/2 oranında tesbit ve kayıtların feshine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacı ağabeyinin yıllarca yanında işçi olarak çalışıp emekli olduğunu, kesinlikle ortak olmadıklarını, işyerini de kendi parası ile alıp, tapudan iktisap ettiğini savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; ticarethanenin bulunduğu taşınmazın tapusunun davalı adına kayıtlı olduğu, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun kayıtlarında davacının işçi göründüğü, sicil dosyasına göre de ticari işletmenin davalı adına tescilli olduğu, tapu senedi gibi resmi bir kayda karşı aynı nitelikte bir belgeyle karşı konulabileceği, o nedenle davanın isbat edilemediği kabul edilmiş ve reddedilmiştir. Hüküm, davacı tarafından duruşma istemi ile temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir (HUMK. m. 76).
Mahkeme kararının içeriğinden, uyuşmazlığın çözümünde tarafların kardeş olmaları nedeni ile tanık dinlenmesi hususunun benimsendiği ve dinlendiği, ne varki tapu, SSK ticari işletmenin sicil dosyası gibi resmi kayıtlar karşısında tanık ifadelerine değer atfedilmediği, anılan yazılı delillerin daha üstün tutulduğu, dahası tapu kaydına karşı aynı güçte bir belge ile karşı konulabileceği gerekçeleriyle davanın reddedilmesi görülmektedir.
Dava hukuksal nitelikçe, kardeşler arasında adi ortaklığın tesbiti ile ortaklık mal varlığının tasfiyesine ilişkindir.
Davada biri; Sultan Hamam Yokuşu ....... Han, No: 105'deki Ticarethaneye ortak olunduğunun tesbiti, diğeri de; davalı ortak tarafından ortaklık geliri ile alınan ticarethanenin; bulunduğu taşınmazın tapu kaydının 1/2 pay oranında düzeltilmesi olmak üzere iki maddi olguya dayanılmıştır. o nedenle, bu maddi olgular çerçevesinde say-savunma, delil ve belgeler altında hukuki tanım ve nitelendirilme yapılarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.
İlk önce; az yukarda açıklanan birinci olguya ilişkin uyuşmazlık, yani işletme ortaklığının tesbiti bu konu sübut bulduğu takdirde hemen ardından tapu kaydının ortaklık gelirinden davalıca satın alınıp alınmadığı çözümlenmelidir. Öncelikle belirtelim ki; kardeş olan taraflar arasındaki adi ortaklığın varlığı tanık delilleriyle kanıtlanabilir (HUMK. m. 293). Adi ortaklık sözleşmelerinde ortaklar, emek ve sermayelerini ortak bir amaç için birleştirirler, aralarında sıkı ve güvene dayanan bir işbirliği vardır. Adi ortaklığın kendisine özgü bu durumu nedeniyle ortaklar birbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden dolayı özenle hareket etmek, ortakları zarara uğratmamak yükümü altındadırlar. Gerçekte de ortakların ortaklığa ait bütün kazançları aralarında taksim etmekle yükümlüdürler (BK. m. 522). Ortaklardan hiç birisi kendi hesabına ortaklığın amacına aykırı ve zararlı işler yapamaz (BK. m. 526); ortaklardan herbiri ortaklık işlerinde dikkat ve özen göstermeye mecbur olup, diğer ortaklara karşı kendi kusuruyla sebebiyet verdiği zararları, ortaklığa diğer işlerde sağladığı yararları ile mahsup ettirmeye hakkı olmaksızın, giderim ile yükümlüdür (BK. m. 528). Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Sözleşme veya kararı ile yönetim yetkilisi ortaklardan birine bırakılmamışsa, ortaklık işlerinin yönetimi bütün ortaklara aittir. Bu durumda ortaklardan her biri diğer ortakların iştiraki olmaksızın muamele yapabilir. Ancak, olağan işlerin üstündeki önemli tasarrufların yapılması için bütün ortakların oybirliği gerekir (BK. m. 525). Adi ortaklıkla ilgili davaya ışık tutacak yasa maddeleri az yukarıda sıralandıktan sonra, şimdi uyuşmazlıkla, doğrudan ilgili asıl yasa maddesinin açıklanmasına sıra gelmiştir. Borçlar Kanununun 530. maddesinde; "Ortaklığı idare eden ortak ile diğer ortaklar arasındaki ilişkinin vekalet hükümlerine tabi olduğu, ortaklardan biri yönetim hakkına sahip olmadığı halde ortaklık hesabına hareket eder, yahut ortaklığı yöneten ortak yetkisini aşarsa vekaleti olmadan başkası namına tasarruf edenler hakkındaki hükümlerin uygulanacağı önerilmiştir. Ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır. Bir ortak ortaklık gelirini paylaştırmadan kendi namına ve hesabına daha doğrusu kendi yararına bir taşınmaz satın almış olsa bile (işbu davada iddia olunduğu şekilde) Borçlar Kanununun 530. maddesi uyarınca vekaleti olmadan diğer ortaklar namına tasarrufta bulunmuş sayılır ve Borçlar Kanununun 414. maddesince diğer ortaklar yapılan işten hasıl olan yararları temellük hakkına sahiptirler (Yargıtay HGK.nun, 1991/13-76 esas, 1991/199 karar tarihli ilamı). Adi ortaklıkla ilgili bu özel hükümler karşısında mahkemenin açıklamaya çalıştığı resmi şekil şartının aranmasına gerek bulunmadığında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Resmi şekil şartı ancak tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin sermaye olarak ortaklığa konulması halinde söz konusu olur. o nedenle taraflar kardeş olduğu için tanık dinlenebilir. Farklı bir anlatımla, bu halde tapu kaydına karşı aynı kuvvette yazılı bir delil aranmasına gerek yoktur. Hal böyle olunca; mahkemenin tapu kaydına karşı dinlendiği tanık be-yanlarına itibar etmemesi yanlıştır. Öten yandan SSK. kayıtları ile ticari işletmeye ait sicil kayıtları da delillerin takdirinde yeterli üstün bir delil olarak benimsenip doğrudan hüküm kurulmasına etkili kabul edilemez. Tüm açıklamaların ışığı altında, kesin bir hukuki nitelendirme çizilerek buna göre deliller, özellikle tanık sözleri etraflıca tahlil ve tartışma yapılmaksızın mahkemece karar verildiği çok açıktır.
Bu durumda mahkemece, tüm deliller istenildiği şekilde red ve kabul edilen yönlerde açıklanıp, tartışılmak suretiyle değerlendirilmeli sonuçta ve gerekirse, Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin Borçlar Kanununun 538 ve ardından maddelerine göre inceleme ve araştırma yapılmalı, hasıl olarak uygun çerçeve içerisinde bir karar verilmelidir. Hukuki nitelendirmede yanlışa düşülmesi sonucu; delillerin özellikle tanıkların değerlendirilmesi eksik bırakılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan yerel mahkeme kararında açıklanan nedenler altında temyiz eden davacı yararına (BOZULMASINA) peşin harcın istek halinde iadesine, 250.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 25.1.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.