 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1990/7902
K: 1991/1070
T: 05.02.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilmada yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı; dilediği şahıs ve şirketlere dilediği faiz oranı ile pazarlanması ve gerçek enflasyon oranının üzerinde alınacak kar payının verilmesi koşulu ile davalıya verilen paranın davalıca müflis Ç... Anonim Şirketi'ne yatırıldığını, davalının ihmal ve özensizliğiyle zarara uğradığını öne sürerek 10.750.000 TL. zararın giderilmesini istemiştir.
Davalı; davacının yıllardır kapı komşusu olduğunu, ücretsiz yardım amacı ile davacının parasını talimatı dairesinde sebrest piyasada çalıştırmak için Ç... A.Ş.'ye verdiğini, borç ilişkisi de ilamsız takiple kesinleştirdiğin, şirket parayı ödemeyince icra takibine giriştiğini, taşınmazları satışa çıkardığını, ancak bu arada Ç... A.Ş.'nin iflas etmesi ile satışın durduğunu, alacağı iflas masasına kaydettirdiğini, kusuru bulunmadığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davacıdan aldığı parayı hiç bir teminat ve yazılı belge olmadan Ç... A.Ş.'ye vekil sıfatı ile veren davalının vekalet görevini, gereği gibi ifa etmediği kabul edilmiş, 10.600.000 TL.nın davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
İddia ve savunmaya, dosya içinde toplanan bilgi ve belgelere, özellikle Beşiktaş 3. Noterliği'nce 26.12.1975 tarihinde düzenlenen vekaletnameye ve 19.1.1982 tarihi davalı tarafından davacıya verilen "H.D.'den faize verilmek üzere, namına icra takibi ve haciz vaazedilmek suretiyle 5600 TL.yi aldım" sözleri yazılı belgeye; mahkemenin kabulüne göre taraflar arasında bir işin görülmesi amacına yönelik vekalet ilişkisi kurulduğu anlaşılmaktadır.
Dava, hukuki nitelikçe vekaletin gereği gibi özen ve sadakatla ifa edilmemesine dayalı tazminat alacağıdır.
Vekil; müvekkile karşı, vekaleti "sadakat ve özen ile" ifa etmekle yükümlüdür (BK. m. 390/2). Vekilin iş görme ile amaca tutulan soncun başarılı olması içni hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyecek davranışlardan kaçınması özen borcunun kapsamını oluşturur. Vekil iş görürken amaçlanan sonucun elde edilmemesinden değil, bu sonuca kavuşmak için yaptığı çalışmaların özenle görülmemesinden sorumludur. İş sadakatla ve özenle görülmüşse yönelinen sonuca erişilmemiş olsa bile gereği gibi ifa vardır. Vekilin gerekli özeni göstermesine rağmen sonucun elde edilmemesinin rizikosu vekile yüklenemez. Bu riziko müvekkilin üzerinde kalır. Burada özen borcunun yerine getirilmediğini ispat külfeti müvekkile aittir. Müvekkil özen ve sadakat borcunun yerine getirilmemesinden dolayı amaçlanan soncunu ortaya çıkmadığını ispat edecek vekil de; borcun yerine getirilmemesinde bir kusuru olmadığını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilecektir.
Uyuşmazlığı, bu hukuki çerçeve içinde değerlendirmek gerekir. Verilen paranın rantabil şekilde işletilmesi için davalıya tevdi edilen vekaletten dolayı davalı vekilin özen ve sadakat borcu iki ana noktada toplanabilir. İlki paranın yatırılacağı kişi veya şirketlerin seçimi, hemen ardından gelen ise paranın yatırılıması sırasında alınacak hukuki güvence ve teminatlar ile daha sonra ortaya çıkan ve gelişen olaylardan dolayı icap eden tedbir, işlem ve başvurular zinciridir. İşte, davalı vekilin tazminatla sorumlu tutulabilmesi için gösterilmesi gereken özenin ölçüsü, somut olayın özelliği ve dillerle birlikte az yukarıda açıklanan iki ana çizgi içinde değerlendirilerek tesbit edilmelidir.
Gerçekte de, davalı vekili paranın yatırım yerini seçerken rizikosuz emin, azami kar sağlayan kişi ve kuruluşları tercih etmede özen göstermek; normal seviyede, makul tedbirli bir insan gibi hareket etmek zorunluğundadır. Paranın yatırımından sonra meydana gelen olaylarda ise, davalıdan sadır olan aktif ve pasif davranışlardan, hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre paranın ilerde tahsil edilebilmesi açısından etken olup olmadığı bu konuda lüzumlu ve koruyucu ne gibi önlemler alınması gerektiği tereddüt ve duruksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya koyulmalıdır.
Tüm bu konuların sağlıklı şeklide aydınlanması için, Türkiye'den cari para finansman işleri, menkul değerler piyasası, bankacılık işlemleri, para kredi ilişkileri, yatırım sektörlerinin seçiminde isabet durumları gibi bilgilere sahip uzmanların görüşünü almakta yarar vardır (HUMK. md. 275).
Hal böyle olunca, mahkemece uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmalı, davalının kendisine duyulan güvene uygun olarak ve müvekkili davacının menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruyup korumadığı, özen ve sakadak borcunun ifasında kendisine atfı mümkün bir kusurun olup olmadığı belirlenmelidir.
Öte yandan bilirkişilerin görüşü mahkemece değerlendirilmesi sonucu, davalının sorumluluğunu gerektirir bir kusuru kabul edildiğinde, davalı ücretsiz olarak; vekilat işlerini gördüğünden, sorumluluğunun hakkaniyete dayanan bir sorumluluk olacağı dikkate alınmalı, gerekirse delillerin elverdiği ölçüde BK.nun 98/2, 43. maddelerinin uygulanması düşünülmelidir.
Mahkemenin hukuki değerlendirmede, delileri takdirde hataya düşerek eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 5.2.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.