 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1990/6316
K: 1990/7619
T: 22.11.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı 50.000 DM. vererek davalı vekilinden taşınmaz mal almasını istediğini, 4500 DM. aldığı halde bakiye parayı iade etmediğini öne sürerek, dava tarihindeki kur üzerinden hesaplanan 36.000.000 TL. sının davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı alım satım vergileri ile tapu harçlarının az ödenmesi için davacının verdiği talimata uyarak taşınmazın tapu satış akdinde satıp parasının 1.500.000 TL. sı gösterildiğini, gerçekte 45.000 DM. a satın aldığını, bakiyeyi de iade etmek istediği halde davacının almadığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece tapu akit tablosunda görülen satış parasına itibar edilerek karar verilmiştir.
Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1 - Dava hukuku nitelikçe BK. m. 392 nci maddesine uygun vekilin "hesap verme borcu"ndan kaynaklanmaktadır. Vekil müvekkilinden veya üçüncü kişilerden aldığı değerler ve kendi ücret, masraf ve tazminat alacakları hakkında hesap vermekle yükümlüdür. Davacı davalı vekilinden tapudaki satış parasına dayanarak hesap istemektedir. Davalı ise, davacının talimatı üzerine "Bedelde muvazaa" yapıldığını, gerçekte taşınmazı 45.500 DM. a satın aldığını savunmaktadır. Gerçekte de, müvekkil adına ve onun yararına bedelde muvazaa yapılarak tapuda satış akdi düzenlenmiş olduğu gerçekleşirse artık davacının tapu aktindeki muvazaalı satış parasına göre davalı vekilinden hesap istemesi mümkün olamaz. Farklı bir anlatımla kendi yararına yapılmış bir işlemde bunu yapan vekil aleyhine delil olarak dayanılması çelişkili davranış olup dürüstlük kurallarıyla bağdaşmayacağı çok açıktır. (M.K. m.2).
2 - Davada, müvekkilin iradesine, özellikle onun talimatına uygun hareket yükümlülüğüne (BK. m. 389/1) aykırı davranıldığı ileri sürülerek bir zarar istenmemiş ise de bu konuda mahkemece yanlış yorumlarla sonuca kavuşulduğundan aşağıdaki hukuki açıklamaların yazılmasında yarar görülmüştür.
Davacı gerek dava dilekçesinde gerekse yargılamada vergi ve tapu harçlarını daha az ödeyebilmesi bakımından resmi akitte satış değerinin düşük gösterilmesini davalı vekilinden istememiş ve böyle bir talimat verdiğini de iddia etmemiştir. Esasen kanunun emredici bir hükmüne, hukuka ve ahlaka aykırı bir talimat vekili bağlamaz ve vekil bunları yerine getirmemesinden dolayı sorumlu olmaz. Hukuka veya ahlaka aykırı talimatı yerine getiren vekil de bu talimat dolayısıyla yaptığı masrafları müvekkilinden isteyemez. Yine davacının açıklandığı şekilde emredici bir talimat verdiği, buna rağmen vekilin talimat yükümünü yerine getirmediği bir an için kabul edilmiş olsa dahi eğer vekilin talimatı aşmasından dolayı bir zarar doğmamışsa zaten vekilin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Somut olayın özelliğinden talimatın aşılmasından dolayı meydana gelecek zararın ise vergi usul kanunlarına göre davacıya tarh edilecek vergi ve cezalardan ibaret olacağının kabulü gerekir. O halde mahkemenin bu açıdan değerlendirme ve kabulü de usule ve yasaya aykırı olmaktadır. Hal böyle olunca hesap verme borcundan kaynaklanan uyuşmazlığı vekilin sadakat ve özen yükümlülüğüne uygun şekilde davranıp davranmadığının saptanması yoluyla çözümleneceğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu nedenlerle tapudaki resmi satış değeri vekilin hesap verme borcunda kesin delil olarak kabul edilemez. Davacı teklif edilen yemin içeriğine uygun bir yemin de eda edememiş, taşınmazın davalı tarafından kaça alındığını açıklayamamıştır.
3 - Bu durumda; mahkemece tarafların delil ve karşı delilleri toplanmalı, uzman bilirkişiyle yerinde inceleme yapılmalı, davalı vekilin özen ve sadakat yükümlülüklerine ve hayat deneyimlerine göre taşınmazın satış tarihinde mümkün olan en iyi koşullarla makul ve normal bir fiyatla kaça alınabileceği saptanmalı ve böylece davalının hesap vermede bir borcu olup olmadığı tesbit edilmeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, 22.11.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.