 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1989/1400
K: 1989/3679
T: 29.05.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, Çorlu ilçesi, Misinli köyü 1441 parselde kayıtlı tarlanın davalı ile dava dışı bulunan (H.N.)'ın müşterek murisleri (Ş.N.) adına kayıtlı olduğunu, davalılar bu taşınmazdaki 2/3 hisselerini Üsküdar. 2. Noterliğinin 26.3.1980 tarihli düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesiyle kendisine satmayı vaad ettiklerini, aradan 6 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen taşınmaz üzerindeki iştirak halindeki mülkiyetin, müşterek mülkiyete çevrilmediğini ve taşınmazın 2/3 hissesinin kendisine temlikinin mümkün olmadığını, bu nedenle davalılardan isteyeceği zarar olan aynen ifadeki menfaat karşılığı 5.133.250 TL. ile satış vaadi sözleşmesine göre de 800.000 TL. cezai şartın ödenmesi gerektiğini ileri sürerek toplam 5.933.250 TL.'nın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar, davacı ile kendileri arasında yapılan satış vaadi aktinin devam ettiğini, böyle olunca bu tazminat davasının açılmaması gerekeceğini, yapılan sözleşme sebebiyle taşınmaz fiilen davacı tarafın elinde bulunduğundan davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taşınmazın halen davacının Fiili tasarrufu altında bulunduğu, mal varlığından bir eksilme olmadığı, ancak taşınmazın üçüncü kişiye temlikinden sonra aynen ifadaki menfaati talep edebileceği nedenleriyle davanın reddine karar verilmiş ve hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Yanlar arasındaki Üsküdar 2. Noterliğinin 26.3.1980 tarihli 12541 sayılı düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesi hukuken geçerlidir. Ne var ki davalıların ferağ vermeleri için taraflarca belirlenmiş muayyen bir gün tesbit edilmemiştir. Öte yandan davacı da davalıları bu davadan önce temerrüde düşürmemiştir. O halde bu durumda Borçlar Yasasının 106. maddesi uygulanmalıdır. Öyleyse ve öncelikle davacı borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayini veya münasip bir mehil tayinini hakimden isteyerek davalıları ferağa davet etmek suretiyle temerrüde düşürmesi gerekir. Temerrüt gerçekleştikten sonra aynen ifayı istemiyorsa bu ifadan vazgeçtiğini diğer tarafa derhal bildirerek ademi ifa sebebiyle uğradığı zararı isteyebilir. Bu davada davacı aynen ifadan vazgeçmiş olup ademi ifa sebebiyle uğradığı zararı istemektedir. Ne var ki davacı yukarıda açıklandığı üzere gerekli ihtarları yapmadığından bu aşamada davalılardan zarar ziyan talebinde bulunamaz. Bu sebeplerle davanın reddi gerekirken taşınmazın davacının elinde olduğundan bahisle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden duruşma yapılmasını gerektirmediğinden sonucu itibarı ile doğru olan kararın gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek onanması HUMK.'nun 438. maddesinin son fıkrası gereğidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gerekçesinin karardan çıkarılarak yerine yukarıda yazılı gerekçelerin yazılmasına ve kararın değiştirilen ve düzeltilen bu gerekçe ile ONANMASINA, 29.5.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.