 |
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1988/6557
K: 1988/6517
T: 26.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki iptal davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar, murisleri Arslan ile davalı arasında kurulan 16.6.2977 günlü satış vaadi sözleşmesi ile 25 parsel sayılı taşınmazda murise ait hissesinin 800.000 lira bedel karşılığında davalıya satışının vaat edildiğini, bedelden 201.000 liranın peşin ödendiğini, bakiye 599.000 liranın ise en geç üç sene zarfından ödenmesi gerektiğini, ayrıca sözleşme tarihinden sonraki vergilerin davalı alıcı tarafından ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğunu, davalının bu güne kadar kalan satış bedelini ve vergileri ödemediğini, sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürerek satış vaadi sözleşmesinin iptaline, tapu kaydına konan şerhin kaldırılmasına ve 210.000 liranın davalıya geri ödenmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, sözleşmenin dava tarihine kadar fesih edilmediğini, satıcı Arslan vefat ettiğinden borcunu vadesinde kendisine ödeyemediğini, mirascıları davacılara ihtarname ile bedeli ödemeye hazır olduğunu bildirmesine rağmen parayı alıp takrir vermeye yanaşmadıklarını, davacılar alyhine cebri tescil davası açtığını ve borcunu depo etmeye amade olduğunu bildirdiğine, satış senedinde temerrüt için belirli bir tarih bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının sözleşme şartlarına uymadığı davacıların fesih hakkı doğduğu nedenleriyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1 - Gerçekten 16.6.b1977 günlü satış vaadi sözleşmesinde satış tarihinden sonraki vergilerin alıcı tarafından ödenmesi ve bakiye satış bedeli 599.000 liranın en geç üç yıl zarfında tediyesi kararlaştırılmıştır. Davacıların murisi 22.4.1980 tarihinde ölmüştür. Ölmeden önce 7.4.1978 tarihinde davalıya gönderdiği noter ihtarnamesinde, o tarihe kadar ödemiş olduğu 4302 lira vergi parası ile Mayıs ayı içinde ödenmesi gereken 4540 liralık vergi tutarının toplam 8842 liranın 10 gün içinde ödenmesini, aksi takdirde akdin feshi cihetine gidileceğini, aynı zamanda bakiye satış bedeli 599.000 liranın da son süreden önce istenebileceği için, 1 ay içinde tediyesini aksi halde sözleşmenin fesih edileceğini bildirmiştir. ihtarnamede, sözleşmeyle üstlenilen vergi borcunun ödenmesi istenmiş, ancak verilen süre içinde davalının bunu yerine getirmediği anlaşılmıştır. Bu durumda sözleşmenin ifasından vazgeçmek ve akdi fesih etmek isteyen alacaklı satıcının, Borçlar Kanununun 106. maddesinin 2. fıkrası gereğince akdi derhal fesih etmesi gerekir. Çünkü, 10 günlük süreyi ihtiva eden ihtarnamede borç ödenmezse, kesinlikle sözleşmeyi fesih ettiği ifade edilmemiştir. Sözleşmenin derhal fesih etmesi gerekirken aradan 9 seneden fazla zaman geçtikten sonra 7.9.1987 de mirasçılar feshe ilişkin bu davayı açmışlardır. Bu nedenle vergi borcunu ödemede temerrüde dayanan bir fesih davası kabul edilemez.
2 - Öte yandan, 7.4.1978 günlü ihtarnamede satış bedelinden arta kalan 599.000 liranında bir ay içinde ödenmesi istenmiştir. Sözleşmede 599.000 liranın en geç üç sene zarfında ödenmesi kararlaştırıldığından ve 3 sene ihtarname tarihinde henüz dolmamış bulunduğundan, davacının sözleşme kendisine böyle bir hak vermediği halde, sözleşme kurulduktan daha bir sene geçmeden bir aylık ödeme süreli ihtarname göndermesi dayanaktan yoksundur ve bu ihtarnamedeki süre geçmiş olmakla davalı temerrüde düşmüş olmaz. Davalının 1978 yılında bakiye satış bedelinin 1 ay içinde ödenmesini istemesi sözleşmeye aykırıdır. O halde bu ihtarname satış bedelini ödemede temerrüt nedeniyle fesih konusunda hukuki bir sonuç yaratmaz.
Satış vaadi sözleşmesinde bakiye kalan satış bedelinin sözleşme tarihi itibariyle "engeç üç sene zarfında ödenmesi" öngörülmüştür. BK.nun 76. maddesinin son cümlesi gereğince muayyen bir süre içinde ifası gereken borcu, borçlu sürenin sona ermesinden önce ifa ile yükümlüdür. O halde bu sürenin dolması ve borcun ifa edilmemiş olması ile bir ihtar aranmaksızın davalı borçlu mütermerrit duruma düşmüştür (BK. 101/2). Diğer taraftan sözleşmedeki üç yıllık belirli süre kesin bir süredir. Çünkü "en geç" tabiri kullanılmak suretiyle burada vadenin taraflar için kesinlik taşıdığı belirtilmiştir. Bu durumda davacılar 3 yıllık sürenin dolduğu 16.6.1980 gününden sonra 106/2. maddedeki ek süreyi vermeden BK.nun 106 ve 107/3. maddelerine dayanarak satış vaadi sözleşmesini fesih edebilirler. Ne varki BK.nun 107/3. maddesinde yazılı durumun varlığı nedeniyle davalıya ifa için ek süre tanılarına gerek yok isede fesih bildirimini 106/2. madde gereğince yine derhal yapmaları gerekmektedir. Oysa olayda üç yılın dolduğu 16.6.1980 tarihinden fesih davasının açıldığı 7.9.1987 gününe kadar davacıların bir fesih ihtarı yoktur. Aksine davalı üç yıl dolduktan bir gün sonra 17.6.1980 tarihinde noter aracılığıyla davacılara gönderdiği ihtarnamede bakiye meblayı ödemek isteğini duyurmuş ve fesih davasından önce 22.5.1987 gününde açtığı cebri tesli davasında da bakiye borcu ödemeyi teklif etmiş ve mahkemenin vereceği mehil içinde merciine depo etmeye hazır olduğunu açıklamıştır. Davacılar, davalının arta kalan satış bedelini ödemede temerrüde düştükten sonra yani 17.6.2980 tarihinden itibaren derhal sözleşmeyi fesih etmemelerine, daha sonra borcun ifa edilmesi için yeniden uygun bir ek süre tayin etmeden 1987 yılında fesih davası açmalarına ve davalı davacıların fesih davasından önce borcun ifasını teklif ettiğine göre; davacılar, davalının ödeme teklifini kabulü zorunlu olup, satış vaadi sözleşmesini feshe hakları bulunmamaktadır. O halde sözleşmenin feshine ilişkin bu davanın tamamen reddine karar verilmesi gerekir.
SONUÇ : Kararın yukarıda yazılı nedenlerle davalı yararına (BOZULMASINA), istek olursa peşin harcın iadesine, 26.12.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.