 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2002/6465
K: 2002/11252
T: 3.12.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- GARANTİ VEYA KEFALET SÖZLEŞMESİ AYRIMI
- KEFİLİN SORUMLU OLDUĞU MİKTARIN BELİRLİ OLMASI ZORUNLULUĞU
ÖZET: Davacının garanti beyanı adı altındaki beyanlarının bir garanti sözleşmesi amacı ile değll, kefalet amacıyla verildiği anlaşılmasına, kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı miktar belirtilmediğine göre, davacının kefaleti geçersizdir. Ancak davacı dava, dilekçesinde belirttiği miktardaki krediye kefalet verdiğini kabul ettiğine göre, davacının iade istemi bu miktara göre belirlenmelidir.
(818 s. BK. m. 18,484)
Taraflar arasında görülen davada (Samsun Asliye 3. Hukuk Mahkemesi)nce verilen 05.02.2002 tarih ve 2001/791 - 2002/56 sayılı kararınYargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkık hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları vetüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin, dava dışı Mustafa'nın davalı bankaya olan kredi borcu için kefilolduğunu, başlangıçta (500.000.000.-) TL. olan kefalet limitinin daha sonra davalı banka tarafından sınırsız olarak arttırıldığını, sözleşrnede süre de belirtilmediğinden mutlak butlan ile batı i olduğunu ileri sürerek, müvekkilin, davalı bankaya ödediği (4.020.000.000.-) TL.nın ödeme tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının imzaladığı garanti sözleşmesiile, asıl borçtan bağımsız ve asli bir taahhüt yükümlendiğini, bunun kefalet sözleşmesi olmadığını, garanti sözleşmesinin süresiz ve limitsiz olarak aktedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, dava dışı Mustafa ile davalı banka arasında imzalanan kredi kartı sözleşmesinde herhangi bir limit belirtilmediği, davacının imzaladığı garanti sözleşmesinde ise Mustafa'nın bankaya karşı doğmuş ve doğacak tüm borçlarının herhangi bir limite bağlı olmaksızın ödeqıeyi taahhüt ettiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kredi sözleşmesi uyarınca, davalı Banka'ya ödenen meblağın istirdadı istemine ilişkindir. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü,taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin kefalet sözleşmesi mi yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Zira, yerel mahkeme' bu ilişkiyi garanti sözleşmesi olarak nitelendirmiştir. Ayrıntıları, Hukuk Genel Kurulu'nun 04.07.2001 gün ve 2001/19~534 Esas-583 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere, kişiye yönelik teminat verme amacı, verilen teminatın, kredi sözleşmesinin müşterisi ve asıl borçlusu olan Mustafa isimli kişinin borçlarını karşılamaya yönelik olmasından anlaşılmaktadır. Davacı tarafından bağımsız ve objektif bir amaca yönelik teminat verilmiş değildir. Teminat veren kimsenin bu sözleşmeyi yapmakta menfaati olduğu da belirlenememiş, bu husus davalı 'bankaca savunulmamıştır. Bu durum karşısında, davacmın garanti beyanı adı altırıdaki beyanlarının bir garanti sözleşmesi amacı ile değil, ancak kefalet amacıyla verildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hiçbir menfaati olmayan, ticari bir gaye gütmeyen, sadece dostane ilişkiler nedeniyle tüketime yönelik banka kredi kartı kullanılmasına imkan tanımak için verilen teminatın amacına aykırı olanak yorumlanması BK.nun 18. maddesi hükmüne de aykırılık teşkil eder.
Niteliği bu şekilde tespit edilen kefalet sözleşmesinde, kefilolan davacının kefil olduğu miktar belirtilmediği gibi, limitle bağlı olmaksızın sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır. Bu durumda BK.nun 484. maddesi uyarınca, kefilin sorumlu olacağı miktar belirtilmediğinden, davacının kefaleti geçersizdir. Ne var ki, davacı taraf dava dilekçesinde müvekkilinin 550.000.000,- TL.lık krediye kefalet verdiğini kabulettiğine göre, davacının iade istemi bu miktara göre belirlenmesi gerekmektedir. Mahkemece bu hususlar dikkate alınmadan yazılı şekilde davanın tamamen reddi karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.12.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.