 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2002/4013
K: 2002/7210
T: 9.7.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
· PATENTE TECAVÜZÜN MEVCUT OLMADIĞI HAKKINDA DAVA VE ŞARTLARI
ÖZET: Menfaati olan herkes, patent sahibine karşı dava açarak, fiillerinin patentten doğan haklara tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini isteyebilir. Bu olumsuz tesbit davası ancak, bir patentin mevcutiyetine dayalı olarak, patent sahibine yöneltilebilir. Henüz tescil edilmiş bir patent bulunmadığına göre, davanın reddine dair verilen hüküm isabetlidir.
[KHK. - 551 s. (24.6.1995 Ta.) m. 82,149]
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.11.2001 tarih ve 2001/812-274 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin ilaç sanayiinde Türkiye'nin önde gelen firmalardan biri olduğunu, uzun çalışmalar sonucu üretmiş olduğu ve patent başvurusunda bulunduğu "Colecoxib" isimli etkin maddeyi ağrı kesici olarak kullanmak üzere, bilinen hazırlama yöntemlerini kullanarak ilaç haline getirdiğini ve piyasaya çıkarmak üzere iken davalı ilaç firmasının 15.2.2001 tarihi itibariyle gönderdiği ihtarla muhtemel bir patent tecavüzünün bertaraf edilmesine yönelik bilgi gönderdiğini, bu yazı ile davalının Celecoxib Compositions (Celecoxib Müstahzarlar) unvanlı başvurusunun halihazırda ve yürürlükte olduğunun bildirildiğini, oysa müvekkilinin ürettiği ve celecoxib etkin maddesini içeren ağrı kesicinin davalının başvurusundaki celecoxib maddesinden çok farklı yöntemlerle ürettiğini ve çok farklı özellikler taşıdığını ileri sürerek, müvekkilin üretmiş olduğu "celecoxib" etkin maddesinin davalı tarafa ait TR. 2000/02207 numaralı patent başvurusunun tarifname ve istemlerinde belirtilen "celecoxib" etkin maddesinden farklı özellikte olduğunun ve müvekkilin üretmiş olduğu ilacın davalıya ait patent başvurusunun dışında olduğu, herhangi bir şekilde patent başvurusundan doğan hakların ihlali yada tecavüz durumunun varolmadığının tesbitini 551 sayılı KHK.nin 149. maddesine dayalı olarak talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı adına yapılan bir patent başvurusu bulunmadığı, her iki tarafa ait ilacın etkin maddesinin Celecoxib olduğu, müvekkil adın tescil edilmiş bir patent bulunmadığından henüz 551 sayılı KHK.nin 149. maddesinde düzenlenen olumsuz tespit davası koşullarının oluşmadığını ve ayrıca davacının hukuki yararı olmadığı gibi, bu davayı açmakta henüz davanın esası yönünden de yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve taraflarca sunulan kanıtlara göre, TPE'nin gönderdiği yazıdan davalının 30.11.1999 tarihli patent başvurusunun 27.7.2000 tarihinde kendilerine ulaştığı, 3. kişiler tarafından yapılan itirazların ve karşı görüşlerin alınmasından sonra inceleme raporunun düzenlenmesi için belgelerin İsveç Patent Ofisi'ne gönderileceği ve patent verilip verilmeyeceğine bundan sonra karar verileceğinin bildirildiği, davanın açıldığı tarihte henüz davalı adına tescil edilmiş bir patentin bulunmadığı, 552 sayılı KHK.nin 419/1. maddesinin patent sahibine açılacak bir davadan söz ettiği, bu nedenle dava açabilme koşullarının oluşmadığından davacının zamanından önce mevsimsiz dava açtığı gerekçesiyle, koşulları oluşmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıda açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dava, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükümünde Kararname'nin 149/1. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış bir olumsuz tespit davasıdır.
Yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nunda dava hakkı, eda davası üzerine kurulmuş olup, olumsuz tespit davası düzenlenmiş değildir. Ne varki, doktrinde ve uygulamada olumsuz (menfi) tespit davalarının belli koşulların gerçekleşmesi halinde dinlenebilmesi gerektiği kabul edildiği gibi, yeni bir kısım yasalarda da bu tür davaların özel bir şekilde düzenlenmeye tabi tutulmuş oldukları görülmektedir. Ancak, bu tür davalarla davalı taraf bir şey yapmaya ve birşeyden kaçınmaya zorlanamayacağından, sadece taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu belirlenilmekle yetinileceğinden bu dava türünün uygulaması açısından, diğer bir deyişle, dava açabilme koşul ve menfaati bakımından üzerinde titizlikle durulması da gerekli bir zorunluluktur. Tarafların bu yasal düzenlemelerle hakkını tesbit ettirebilme yetkisine sahip olabilecekleri durumlarda bu tür dava hakkı o düzenleme ile sınırlı tutulmalıdır. Aksi halde,bu tür dava hakkı sınırsızlığa ve bunun sonucu olarak uyuşmazlıkların gereksiz bir şekilde alabildiğine yaygınlaşmasına yol açabilecektir.
Olumsuz tespit davaları bakımından bu genel açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönülecek olunursa, davalı ilaç firması, Celecoxib Compotisions "Celecoxib Müstahzarları" adı altında patent başvurusunda bulunmasından sonra, davacı firmanın da aynı konuda çalışmasının bulunduğu hakkında bilgi sahibi olmasına müteakkip, davacıya kendi patent başvurusu hakkında bilgi sahibi kılmak ve muhtemel bir uyuşmazlığı önlemek amacı ile davacıya yazı göndermesi üzerine, taraflar arasında noter aracılığı ile gerçekleştirilen bir dizi yazışmayı müteakkip davacı tarafından 551 sayılı KHK.nin 149. maddesine hasren işbu davanın açıldığı görülmektedir. Anılan yasal düzenleme de ise, "Patente Tecavüzün Mevcut olmadığı Hakkında Dava ve Şartları madde başlığını taşımakta olup,il fıkrasında "Menfaati olan herkes, patent sahibine karşı dava açarak, fiillerinin patentten doğan haklara tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini talep edebilir" hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere, gerek madde başlığı, gerekse dava hakkını düzenleyen ilk fıkrada, bu davanın açıkça bir patentin mevcut olmasına ve davanın da patent sahibine karşı açılabileceğine yönelik hüküm içermektedir. Anılan maddenin diğer fıkraları da patent mevcudiyeti üzerine düzenleme içerdiği gibi, son fıkradaki "Bu maddede belirtilen dava patentin hükümsüzlüğü davasıyla birlikte de açılabilir" hükmün de aynı ilkeyi bir kez daha belirlemiş bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, usul hukukumuzdaki genel kurala aykırı bir olumsuz tespit davası açabilme hakkını belirleyen KHK.nin 149. maddesi açık bir düzenleme ile bu davanın bir patentin mevcudiyetine dayalı olarak, bu patentin sahibine yöneltileceğini belirlemiş bulunmaktadır. Oysa, yukarıda da değinildiği gibi, davalı tarafından henüz alınmış bir patent mevcut olmayıp, TPE. nezdinde sadece inceleme aşamasında kalmış ve patent başvurusu vardır. Patent başvuru sahibine anılan KHK.nin 82. maddesinde tanınan haklardan yararlanılarak maddenin açık hükmü tersine ve buluş sahibi aleyhine sonuç doğuracak şekilde yorumlanması mümkün görülmemiştir. Kaldı ki, patent başvuru sahibine tanınan haklar çerçevesinde davacının henüz çalışma aşamasında bulunan patent buluş çalışmalarına o haklar çerçevesinde itiraz veya dava yolu ile müdahale edildiğinde, davacının bu tür müdahalelere karşı savunma hakkı ve hatta davalı taraf marka tesciline muvaffak olmuşsa, anılan maddenin son fıkrasındaki hükümsüzlük davasını kullanma hakkı ile bunu dahi önleme hakkına sahip olduğuna göre, davacının hak arama özgürlüğünün kısıtlanmasından da söz edilemeyecektir.
Bu durum karşısında, mahkemece bu tür olumsuz tespit davasının 551 sayılı KHK.nin 149. maddesinde düzenlenmediğinden dinlenemeyeceği hakkındaki karar, yukarıdaki açıklamalar karşısında doğru görülmekle, davacı tarafın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun görülen kararın onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun görülen mahkeme kararının (ONANMASINA), 250.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı vekillerine verilmesine, 4.960.000 lira temyiz ilam harcının peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 9.7.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.