|
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2001/9903
K: 2002/3699
T: 19.4.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TESCİLİ MARKANIN TERKİNİ
- MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ
- MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
Karar özeti: Davacı ile aynı sahada çalışan davalının, basiretli bir tacir olmanın zorunlu sonucu olarak, 15 ülkede tescilli bir markayı bilmediğim ve bu nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini öne sürmesi TTK.nun 21/2. maddesine aykırı olduğu gibi, MK.nun 2. maddesine göre de mümkün görülmez. Şu halde, Paris Sözleşmesinin 6. mükerrer maddesi 3. bendi anlamında kötü niyetli bir tescil vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini, gerçek marka sahibince talep edilebilir.
(Paris Sözleşmesi mükerrer m. 6, bent 3.)
(6762 s. TTK. m. 21/2, 56)
(556 s. KHK. m. 8/III, 42/l-b)
(4721 s. MK. m. 2)
Taraflar arasında görülen davada (İstanbul Fikri ve Sanayi Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 5.6.2001 tarih ve 2001/283-47 sayılı kararın
Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacı vekili, müvekkiline ait ve uluslar arası tescil kaydı yapılan "Alvorada" markasının, Türkiye'de davalı tarafından aynen tescil ettirilmek suretiyle iltibasa sebebiyet verildiğini ileri sürerek, davalı markasının sicilden terkinini, bu ibarenin tanınmış marka olduğunun tespitini, markaya tecavüzün menini, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere şimdilik 500.000.000 lira maddi ve 2.000.000.000 lira manevi tazminatın faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığını, müvekkilinin kötü niyetinin bulunmadığını, markanın Türkiye'de müvekkili tarafından maruf kılındığını ve iddiaların doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliler ve yaptırılan bilirkişi incelemeleri sonucuna göre, davacı markasının Türkiye'de tanınmış olmadığı, markanın Türkiye'de davalı tarafından tanıtıldığı ve davalının da kötü niyetli olmadığı gerekçesiyle ve benimsenen son bilirkişi raporları doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, tescili markanın terkini, markaya tecavüzün menine, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, yukarda özetlenen gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre, Alvorada markasını çay ürünlerinde kullanmak üzere davacı yabancı şirket tarafından Paris Sözleşmesi'ne taraf 15'ten fazla ülke ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü OMPI'de davalıdan önce tescil ettirilmiştir. Davalı ise, aynı markayı aynı ürün sınıfı için 1992 tarihinde Türkiye'de tescil ettirmiştir.
İsviçre - Türk Markalar Hukuku, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeden biri olan marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir ki buna "gerçek hak sahibi" denilir ve bu gibi durumlarda markanın tescili sadece açıklayıcı etkiye sahiptir. Diğer bir deyişle, marka üzerindeki hak tescilden önce doğmuş bulunmaktadır. Buna karşı, bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin, sadece seçip tescil ettiren bir kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Bu tür tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp, bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etki sahipliği devam eder. Çünkü, marka üzerindeki gerçek hak sahipliği, ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak tanımaz. Markanın gerçek hak sahibi, markasının aynısını ve ayırt edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin bu eylemi gerçek marka sahibinin hakkına tecavüz sayılır ve bu tecavüzü TTK.nun 56 ve izleyen maddelerde yer alan haksız rekabet hükümlerine ve özellikle bu konudaki özel düzenlemeyi teşkil eden 556 sayılı Markalar Hakkındaki KHK.nin 8/111 ve 42/1-b ve önceki 551 sayılı Markalar Kanununun 47. maddesine göre önlenebilir ve sonradan tescil edilmiş markanın terkininin istenebilir.
Diğer taraftan Dairemizin kararlılık gösteren uygulamasına göre, Türkiye'nin de katıldığı Paris Sözleşmesinin 6. mükerrer maddesine göre, üye ülkeler kötü niyetle tescil edilmiş olan markanın terkinini talep için süre koyamazlar ve "Birlik ülkeleri tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları tarafından, söz konusu ülkede bu Antlaşmadan yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek Ülke mevzuatı müsait olduğu takdirde doğrudan doğruya, gerekse ilgilinin isteği üzerine red ve hükümsüz kılmayı taahhüt ederler". Bu hüküm uyarınca, birçok yabancı ülkede tescilli bulunan hele somut olayda Dünya Fikri Mülkiyet Bürosuna tescilli davacı markasının korunması gerekir. Öte yandan, davalı da çay konusunda uluslararası ticari alanda faaliyet gösteren bu kuruluş olması nedeniyle dünyadaki bu konudaki gelişmeleri ve bununla ilgili marka tescilini takip etmek zorundadır. Bu zorunluluk basiretli bir tacir olmanın da zaruri sonucudur. O halde, aynı sahada çalışan davalının 15 ülkede tescili bir markayı bilmediğini ve o nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini ileri sürmesi, TTK.nun 21/2. maddesinde aykırı olduğu gibi, MK.nun 2. maddesine göre de mümkün görülemez. Şu halde Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 6. maddesi 3. bendi anlamında kötü niyetli bir tescil vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini gerçek marka sahibince talep edilebilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği halde, bu açıklamaya aykırı düşen gerekçeler ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetli görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda yazılı gerekçelerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), 250.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.4.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.