 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2001/858
K: 2001/3023
T: 10.4.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* KANUNA KARŞI HİLE
* İYİNİYET
Karar özeti: Davalı şirketçe satın alınan taşınmaz üzerinde, şirketin anasözleşmesinde iştigal konulan arasında gösterilen un ve irmik fabrikası da bulunduğu anlaşılmakta olup, gerek anasözleşmeye, gerekse TTK.nun 311. maddesinin amacı birlikte değerlendirildiğinde, satın alma işleminin her safhasında yer alan davacıların, şirket ile aralarında oluşan sermaye artırımından kaynaklanan bir kısım ihtilaflara dayanak yapılmak üzere, salt şekli noksanlıktan hareketle açtıkları bu davanın dinlenmesi mümkün değildir. Çünkü MK.nun 2. maddesi gereğince, herkes haklarını kullanırken objektif iyiniyet kurallarına uymak zorundadır. Hakkın, kötüye kullanımını yasa korumaz. Kaldı ki, davalı şirketin dava konusu taşınmazın, devir alınması konusunda TTK.nun 311. maddesinde öngörülen başlangıçtaki noksanlığı, sonradan gidermesi de mümkündür.
(6762 s. TTK. m. 305, 311)
(743 s. MK. m. 2)
Taraflar arasında görülen davada (Karaman Asliye 1. Hukuk Mahkemesince verilen 3.5.2000 tarih ve 1999/28 - 2000/197 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkillerin de ortak olduğu davalı anonim şirketin, dava dışı şirketten, şirket sermayesinin 1/10'unu geçen bir bedelle taşınmaz satın aldığı halde, devir işleminin, TTK.nun 311. maddesinde öngörülen prosedür uygulanmadan gerçekleştirildiğini ileri sürerek, devir işleminin butlanla malül olduğunun tespitini, tapu kaydının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taşınmazın şirketi zarara uğratan bir bedelle alınmadığını,
satış bedelinin ödendiğini, satış tarihinde taşınmazı satan ve alan şirketin ortağı olan davacıların kendi kusurlarına ve bundan kaynaklanan şekli noksanlığa dayanarak bu davayı açmakta kötü niyetli olduklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın anonim şirket sermayesinin 1/10'unu aşan bedelle, TTK.nun 311. maddesinde öngörülen koşullar yerine getirilmeden alındığı, şekil noksanlığının sonradan tamamlanmasının işlemi geçerli kılmayacağı gibi, davalının MK.nun 2. maddesi korunmasından da yararlanamayacağı, esasen davacıların taşınmazı düşük bedelle satmasındaki amacının yeni kurdukları şirket sermayesini güçlendirmek olduğu, buna rağmen davacılar paylarının büyük ortak tarafından azaltılmak istendiğinden TTK.nun 311. maddesinin uygulanmamasının davacıların zararına olduğu gerekçesiyle, satışa konu iktisabın batıl olduğunun tespitine, tescil konusunda ilgilisi tarafından talepte bulunulmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalı anonim şirket vekili temyiz etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı A... Ltd. Şti.nden satın alınan ve üzerinde fabrika binası olan taşınmazın satış bedelinin şirket sermayesinin %10'unu aştığı halde, TTK.nun 311. maddesinde öngörülen prosedürün uygulanmadığı iddiasına dayalı olarak tasarrufun batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Taşınmazın, satış tarihi itibariyle davalı anonim şirket ana sermayesinin %10'unu aşan bir bedelle satın alındığı ve TTK.nun 311. maddesinde öngörülen prosedürün uygulanmadığı taraflar arasında çekişmesizdir.
Somut olayın irdelenmesine geçilmeden önce, davanın hukuki dayanağını teşkil eden TTK.nun 311. maddesinin vaz ediliş amacı üzerinde durulmalıdır. Türk Ticaret Kanunu'nda anonim şirketlerde kuruluştan doğan sorumluluğa ilişkin düzenlemeler arasında yer alan bu maddenin başlığı "Kanuna Karşı Hile" olup, bu başlık maddesinin asıl amacını belirlemektedir. Gerek Dairemiz uygulamasına, gerekse doktrine göre, bu hükmün asıl amacı, anonim şirketin kuruluş aşamasındaki değer saptama kurallarından, şirket kurucularının kurtulmak amacı ile yapacakları devir sözleşmesinin, kuruluştan itibaren iki yıl içinde, bu maddede belirlenen prosedür ve denetime tabi tutularak, böyle bir devir yolu ile kuruluştaki hükümlerin hile yolu ile aşılmasını önlemektir, bir başka deyişle, şirket ortak ve alacaklarının aleyhine olarak şirket sermayesinin, doktrindeki tabiri ile "saman" sermayeye dönüştürülmesini önlemek amacı ile bu hükmün vaz edildiği kabul edilmektedir. (Bkz. 11. HD.nin 4.7.1986 gün ve 1986/3664-4215 sayılı kararı ve Prof. Dr. O. İmregün, Anonim Ortaklıklar, İst. 1989, Sh. 88 vd., Prof. Dr. H. Domaniç, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İst. 1988, Sh. 433 vd., Poroy/Tekinalp/Çalmoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, 8. Bası, İst. 2000, Sh. 287 vd.) Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde de anılan maddenin yukarıda belirlenen amacı gözönünde tutulmalıdır.
Bu ilke bazındaki açıklamadan sonra, dava konusu olaya dönüldüğünde, davacılar, taşınmazın satın alındığı tarihte davalı anonim şirketin, yine davacılardan Celalettin ve Ahmet ise, taşınmazı satan dava dışı şirketin ortaklarıdır. Taşınmaz satışı da A... Ltd. Şti. adına aynı zamanda davalı şirket ortağı da olan dava dışı İsmail tarafından gerçekleştirilmiştir. Davacılar, bu devir işlemi dolayısıyla davalı şirketin zarara uğratıldığını ileri sürmedikleri gibi, şirketin zarara uğratılmasına dayalı olarak, yöneticiler hakkında TTK.nun 305 vd. maddeleri uyarınca açılmış bir dava bulunduğu da ileri sürülmemiştir. Ayrıca, işbu davada taşınmazın değerinden daha yüksek bir bedelle satın alındığı iddia edilmemiştir. Aksine, mahkeme karar gerekçesinde de değinildiği üzere, alınan taşınmazın satın alınışı anonim şirketi zararlandırıcı bir bedelle değil, aleyhine düşük bedelle devir alındığı belirlenmiştir. Davada, sadece taşınmazın TTK. nün 311. maddesindeki prosedürün işletilmemesine dayalı şekli noksanlığa itiraz edilmektedir. Yine dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelerden, dava konusu taşınmazın sadece bir arsa olmadığı, üzerinde davalı şirketin amacına uygun un ve irmik fabrikası olduğu, tespit dosyasındaki bilirkişi raporundan ise, 21.5.1997 tarihinde satın alman bu taşınmazın 31.12.1997 tarihinde alınan ek ruhsatla üzerindeki fabrika binasının genişletildiği, davalı anonim şirketin anasözleşmesinin "Şirketin Amaç ve Konusunu" düzenleyen 3/s bendinde de şirketin kendine gerekli olan taşınmazları satın alması da şirketin iştigal konusu arasında gösterildiği anlaşılmaktadır. Gerek bu açıklamalar, gerekse TTK. nün 311. maddesinin amacı birlikte değerlendirildiğinde, satmalıma işleminin her safhasında yer alan davacıların, şirket ile aralarında oluşan sermaye artırımından kaynaklanan bir kısım ihtilaflara dayanak yapılmak üzere salt şekli noksanlıktan hareketle açtıkları bu davanın dinlenilmesi mümkün değildir. Zira, Medeni Kanun'un 2. maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken objektif iyiniyet kurallarına uymak zorundadır. Hakkın kötüye kullanımını yasa korumaz. Şirketin kuruluş ve satış tarihleri ile davanın açılış tarihi arasındaki süreye ve davanın açılış amacına göre, davacıların iyiniyetli sayılamayacakları ve TTK.nun 311. maddesinin şirket ve ortaklarını koruma amacı değişik şekilde yorumlanarak, davanın kabulü doğru görülmemiştir.
Kaldı ki, gerek davalı savunmasından, gerekse bu konuda dava dosyasına ibraz edilen belgelerden, davalı anonim şirketin dava konusu taşınmazın devir alınması konusunda, TTK.nun 311. maddesi prosedürünün yerine getirilmesi için gerekli hukuki işlemleri başlattığı ve bu prosedürün devam ettiği anlaşılmaktadır. Yasal olmayan eksik işlemli ifadan sonra, yasal koşulların yerine getirilerek, tasdik, tescil ve yasanın aradığı diğer merasimin yerine getirilmesinin, başlangıçtaki noksanlığı giderilebileceği dikkate alınmadan (Bkz. Prof. Dr. H. Arslanlı, Anonim Şirketler, Umumi Hükümler, İst. 1960, Sn. 86 vd.), bu yöndeki savunmanın kabul edilmemesi de isabetsiz bulunmuştur.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına (BOZULMASINA), 100.000.000.- TL duruşma vekillik ücretinin davacılardan alınarak, davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.4.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.