 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2001/3163
K: 2001/4878
T: 31.5.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 22.12.2000
tarih ve 1998/2350-2000/1045 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 29.5.2001 günde davacı asil Kemal Ünlü ile davalı avukatı N.K. Ş. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan davacı asil ve taraf avukat dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin kurucu pay senedi sahibi bulunduğu davalı şirket
anasözleşmesinin 13 ve 36.maddelerinde şirket payının %10'unun kurucu pay sahiplerine
dağıtılmasının öngörüldüğünü, 20.11.1998 tarihli genel kurul toplantısında şirketin 1992 yılındaki esas sermayesi olan (300.000.000.000) TL üzerinden kurucu pay senedi sahiplerine kar payı dağıtılmasının kararlaştırıldığını, oysa en son sermayeye göre dağıtılması gerektiğini ileri sürerek anılan kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının aynı konuda açtığı alacak davasının birleştirilmesi gerektiğini, kurucu
pay senedi sahiplerine ödenecek kar paylarının sınırlandırılmasını; yasaya uygun olduğunu, aksi yönde bir akdi ilişkinin oluşmadığını, daha önceki kar payı dağıtımının da bu şekilde olageldiğini savunmuştur.
Mahkemece, şirket kayıtlarına, genel kurul tutanaklarına ve bilirkişi raporuna dayanılarak,
davacının önceki dönemlerde oluşan alacağım davalıdan talep etmemesinin ileriye dönük haklarını talep etmeye engel oluşturmadığı, kurucu pay senedi sahiplerinin haklarında sonradan sınırlandırmaya gidilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
l-Dava, anonim şirkette kurucu intifa pay sahiplerinin kar payı alacaklarının 1992 yılı
sermayesi esas alınarak sınırlandırılmasına ilişkin şirket genel kurul kararının iptali istemine
ilişkindir. Davacı kurucu pay sahibi sıfatıyla dava açmıştır.
Uygulama ve doktrinde de benimsendiği gibi, kurucular ve bunların halefleri ile anonim şirket
arasındaki ilişki ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun'daki sözleşme tiplerinden hiçbirine uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. Maddesi hükmü uyarınca ortaklığa karşı, hesap dönemi karı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse senedi alabilme konusunda bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir sözleşme tarafı bulunmaları nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı sahiplerinden her birinin rızaları bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirerek, kurucu intifa senedi sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez.
Somut olayda, davalı ortaklık genel kurulu, anasözleşme değişikliği niteliğinde olmamak
koşuluyla kurucu intifa payı sahiplerinin kar payına esas olacak sermaye miktarını 1992 yılı şirket sermayesi ile sınırlandırma kararı vermiştir. Bu kararın, şirketle arasında sözleşme ilişkisi bulunan davacı bakımından herhangi bir hukuki sonuç doğurması mümkün değildir. Sözleşmenin taraflarından birinin sözleşmenin akidi sıfatıyla kendi iç yapısı içinde aldığı bir kararla diğer tarafın haklarım etkileyebileceği düşünülemeyeceğinden, davacı söz konusu genel kurul kararının iptalini istemeden, varolan sözleşme gereğince kar payı alacağının tahsilini her zaman talep edilebilir. Aksini düşünmek, kurucu intifa senedi sahiplerine gereksiz olarak, ve ortak sıfatı ile katılma hakkı bulunmayan genel kurul kararlarının iptali külfetini yükleyebileceği gibi, bu iptal davasında hak düşürücü sürenin dolması gibi diğer birtakım hukuki engellerinin doğmasına da yol açabilir. Açıklanan bu nedenlerle sözleşmeden doğan alacağını her zaman bir eda davası ile isteyebilecek olan kurucu intifa payı senedi sahibi davacının, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin tek yanlı değiştirilmesine yönelik davalı şirket genel kurulu kararının yerindeliği, açılacak eda davasında sözleşme tarafının aldığı bir irade açıklaması kararı şeklinde ele alınarak, o davada tartışılabileceğinden, davacının iş bu davayı açmakta hukuki bir yararı da bulunmamaktadır. Nitekim,
dava dosyası içindeki bilgi ve belgelerden davacı kurucu pay sahibinin bu sıfatla anonim şirket aleyhine kar payı alacağı konusunda eda davasını açtığı da anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece, iptal davasının reddi yerine, kabulüne karar verilmesi yerinde bulunmadığından davalı vekilinin temyiz isteminin bu gerekçeyle kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve gerekçeleri karşısında davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklandığı üzere davalı vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile hükmün açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, bozma nedeni karşısında davalı
vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 31.5.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.