 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2000/8895
K: 2000/8671
T: 06.10.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
A.... Tic.AŞ. ile Selahattin B.... ve Ortakları A.... Nak.Kom.Şti. arasındaki davadan dolayı Ankara 18.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 29.12.1999 gün ve 1999/669 - 1999/814 sayılı kararı onayan Daire'nin 15.06.2000 gün ve 2000/4694 - 2000/5579 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkiline ait benzin istasyonunun davalıya kiralandığını, kesinleşen Ankara 17.Sulh Hukuk Mahkemesi J^ararı ile aylık kiranın 900.000.000.- lira olarak belirlendiğini, davalının 01.01.1997 tarihinden itibaren ödemesi gereken kira bedelini Haziran 1999 tarihinde ödediğini, geç ödemeden dolayı değer kaybı, munzam zarar meydana geldiğini, karşı tarafın sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek, maddi zararın tesbiti ile şimdilik 500.000.000.- lira'nın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, eda davası açılması mümkün olan halde tesbit davası açılamayacağı, davacının kendisine ödeme yapılırken fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu yönünde ihtirazi kayıt var ise de, davacının faizi aşan maddi zararı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilince temyiz edilen karar, Dairemizce onanmıştır.
Davacı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, mahkeme kararıyla tesbit edilen kira parasının zamanında tahsil edilememesi nedeniyle paranın uğradığı değer kaybının diğer bir deyişle munzam zararın tesbiti ve tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının eda davası açması mümkün iken, tesbit davası açamayacağı ve ayrıca davacının faizi aşan bir maddi kaybı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa davacının dava dilekçesinde, paranın geç tahsilinden doğan zararı bulunduğunu ileri
sürüp, bu zararın tesbitini ve edayı içerecek şekilde tahsil isteminde bulunduğu anlaşılmıştır. Diğer yandan, davacının faizi aşan zararı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesine gelince, Dairemizin bundan önceki kararlarında, ülkemizde son yıllarda süregelen yüksek enflasyon ve bunun sonucu para değerindeki düşmeler ve alacaklının alacağını geç alması nedeniyle bundan oluşan zararını BK.nun 105 nci maddesi hükmü kapsamında talep etmesinin mümkün olduğu, alacaklının daha yüksek bir zararı konusunda somut deliller getiremediği takdirde en azından paranın zamanında tahsil edilmesi halinde bunun banka mevduat hesaplarında değerlendirilebileceği görüşünden hareketle üçer aylık vadeli mevduat hesabında bu paranın değerlendirilmesi durumunda elde edilebilecek gelir miktarının munzam zarar adı altında istenebileceği kabul edilmede idi.
Ne varki Yargıtay Daireleri arasında bu yolda oluşan içtihat aykırılığının giderilmesi isteminin Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca reddolunmasından sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 10.11.1999 gün ve 1998/13-353 Esas, 1999/929 Karar sayılı ilamı ile bu ilke tartışılmış ve yeni esaslarla bağlanmış bulunmaktadır. Dairemizce de bu karara iştirak edildiğinden munzam zararın hesaplanabilmesi ilkesi ve ölçümünde bu karar uyarınca değişikliğe gidilmesi zorunluluğu bulunmuştur.
Buna göre ayrıca ve daha yükseği kanıtlanmadıkça veyahut Mal sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarda olduğu gibi, tahsisi edilecek paranın sarf edilebileceği amaç ve yer açıkça belli olmadıkça mahkemece bu tür davalarda munzam zararın tesbit edilmesi için yapılacak iş şu olmalıdır: Borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum ve kuruluşlardan araştırmak bu sahada uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılmak suretiyle bu süre içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı nedeniyle bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın oluşmasında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamın da etkili bulunduğu ve bundan ülkede yaşamını sürdüren gerçek veya tüzel kişilerin etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu ve nihayet her somut olayın önelliği de dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK.nun 42 ve 43 ncü maddesi çerçevesinde mahkemece değerlendirmeye de, tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek, hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurmaktan ibarettir.
O halde mahkemece işin esasına girilip, davacının iddia ettiği gibi BK.nun 105 nci maddesi uyarınca, bir zararı olup olmadığı yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda belirlenmek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru olmadığı gibi, bu şekilde tesis edilen kararın Dairemizce onanmış olması da, isabetli görülmediğinden davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 15.05.2000 tarih ve 2000/4694-5579 sayılı onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine 06.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.