 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2000/4789
K: 2000/7694
T: 10.10.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- PAY MİKTARININ TESBİTİ
- ANONİM ŞİRKET SERMAYESİNİN ARTIRIMI
Karar Özeti: Ortağın anonim şirketteki payı tesbit edilirken, öncelikle şirketin sermayesinin ne olduğu ve paydaşların payları tesbit edilmeli; davacının kendisine ait olduğunu iddia ettiği payların, kime ait gözüktüğü, şayet davalı tarafın savunduğu gibi, davacının sermaye artırımına katılmaması yüzünden davacı payında düşme olduğu anlaşılırsa, esas sermayenin artırımına ilişkin karar ve işlemlerin batıl olduğu tesbit edilmeden veya iptaline karar verilmeden, esas sermayenin artırılması karar ve işlemleri hiç yokmuş gibi davranılamaz.
(6762 s. TTK. m. 269, 396)
Taraflar arasında görülen davada (Kadıköy Asliye 1. Ticaret Mahkemesi)nce verilen 18.11.1999 tarih ve 1998/1527-1999/818 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 1994 yılı itibarıyla davalı şirkete 29.000 paya karşılık %29 oranında hissedar olduğunu; ancak daha sonraki genel kurullara çağrılmadığını ve 1998 yılında ihtarla sormaları üzerine şirketteki paylarının %1 in altında olduğunun bildirildiğini ileri sürerek, müvekkilinin davalı şirketteki payının tespiti ile 29.000'e tamamlanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının sermaye artırımlarına katılmadığı için pay oranının düştüğünü ve davacı iddialarının doğru olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre, 27.7.1995 tarihli genel kurul toplantısında ve 23.11.1995 tarihli yönetim kurulu toplantısında davacının 29.000 paya sahip olduğunun belirtildiği gerekçesiyle ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, anonim ortaklıkta, ortaklığın kabul ettiği paydan daha fazlasına sahip olunduğu iddiasıyla, artırılması istemine ilişkindir.
TTK.nun 269. maddesi uyarınca anonim şirketler, esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan şirketlerdir. Yani anonim ortaklıkta, ortaklığın sermayesi, paylara bölünerek bu paylar ortaklar arasında dağıtılmıştır. Bir başka deyişle, ortaklığın sermaye miktarı belirli olduğu gibi, bu sermayenin bölündüğü payların tutarı ve paydaşların sahip oldukları paylar da belirlidir. Eğer, TTK.nun 396. maddesi uyarınca esas sermayenin azaltılması yoluna gidilmeden bir ortağın payı azalmışsa, bunun karşılığında ve aynı oranda diğer bir ortağın veya ortakların payının artmış olması gerekmektedir.
Somut olayda, mahkemece, dosya içerisine ibraz edilen 27.7.1995 tarihli genel kurul hazurun cetveli ve 23.11.1995 tarihli yönetim kurul kararı ile yetinilerek davacı payının 29.000 adet olması gerektiği kararına varılmış; ancak bu karardan ortaklık sermayesinin ne ölçüde etkileneceği hususu gözden kaçırılmıştır.
Böyle bir davada, öncelikle dava tarihi itibariyle şirket sermayesinin ne olduğu, payların kimlere ait bulunduğu hususları açığa kavuşturulmalıdır. Davalı şirket pay senetleri ve pay ilmühaberleri çıkarmadığından, şirket kayıtları ve özellikle pay defteri nazara alınarak, paydaşlar ve paydaşlara ait payların tespiti gerekmektedir. Bu tespit yapıldıktan sonra, davacının kendisine ait olduğunu iddia ettiği payların kime veya kimlere ait gözüktüğü açığa çıkmış ise, bu paydaşlar yöntemince davada taraf olmadan haklarını etkiler şekilde karar verilemeyeceği unutulmamalıdır. Eğer davalının savunduğu gibi, davacının sermaye artırımına katılmaması yüzünden davacının sermaye payında düşme olduğu anlaşılırsa, esas sermayenin artırımına ilişkin karar ve işlemlerin batıl olduğu tespit edilmeden veya iptallerine karar verilmeden, bu karar ve işlemler hakkındaki başvuru yolları kullanılmaksızın, esas sermayenin artırılması karar ve işlemleri hiç yokmuş gibi davranılamayacağı noktası da gözden kaçırılmamalıdır.
Mahkemece, şirket merkezinde uzman bilirkişi aracılığıyla, yukarıdaki esaslar dairesinde inceleme yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.