 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 2000/1524
K: 2000/4972
T: 01.06.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki davanın İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen
01.10.1999 tarih ve 1997/1532 - 1999/875 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı A. Ltd.Şti. ve karşı davacı G. Emlak Ltd.Şti. vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 30.05.2000 günde davalılar avukatı B. A. geldi, davacı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Harun Kara tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkiline ait bazı taşınmazların satışına aracılık etmesi için davalıya
(500.000.000.-) lira avans ödendiğini, ancak davalının hiçbir girişim ve faaliyette bulunmadığını ileri sürerek, bu meblağın iadesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının sözleşme ilişkisine girdiği şirketin davalı gösterilen A.
Yapı Paz.Ltd. olmayıp, G. Emlak Yatırım Ltd.Şti. olduğunu, davalı tarafından hazırlanan
makbuza dikkat edilmeden imza atıldığını, sözleşme gereğince G. Ltd.Şti. olarak hizmet verilip masraflar yapıldığını, bilahare yapılan yazışmaların bu hususları doğruladığını savunarak, asıl davanın reddini, G. Emlak Yat.Ltd.Şti. adına açılan karşılık davada da, bakiye (300.000.000.-) lira masrafın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere nazaran, taraflar arasındaki uyuşmazlığın
tellallık sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi sözleşmelerin yazılı yapılmadıkça geçersiz olduğu, taşımaz mal satışı için yazılı bir sözleşme olmadığından tarafların aldıklarını geri vermek zorunda oldukları, bu itibarla davalıya ödendiği ihtilafsız olan (500.000.000.-) lira'nın iadesi gerektiği, karşılık davanın ise, asıl davada husumetin yöneltildiği davalı tarafından açılabileceği gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, karşılık davanın ise reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı ve karşılık davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
l-HUMK.nun 203 ve onu izleyen maddelerde düzenlenmiş bulunan karşı dava, bilindiği üzere
asıl davadan bağımsız ayrı bir dava olup, Harçlar Kanunu gereğince de ikamesi için ayrı başvuru ve nisbi harç yatırılarak açılabilir.
Karşı davanın gerek süresinde açılmamış olması, gerekse HUMK.nun 205 nci maddesi
koşullarını içermemesi halinde açılan bu davanın reddi mi gerekeceği, yoksa asıl davadan ayrılarak mı görülmesi gerektiği tartışmalı bir usul sorunu olmakla birlikte, gerek doktrinde, gerekse Yargıtay'ın son uygulamalarında bu davanın, bağımsız bir dava olması niteliği ve usûl ekonomisi ilkesi dikkate alınarak bu davanın reddedilmeyerek, ayrılma kararı verilmesi gerektiği benimsenmektedir. (Bu konuda doktrin görüş ve Yargıtay uygulamaları için bkz.Prof.Dr. B.Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İst. 1991, 3.Cilt, sh.2763-2764, 2774-2775, Prof.Dr.N.Berkin, Medeni Usul Hukuku Esasları İst. 1969, sh.621 vd., Prof.Dr. S.Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, İst.1997, Sh.521 DipNot:30)
Dava konusu olayda da, karşı dava adı altında, bu davada sıfatı bulunmayan bir şirket
tarafından bir dava ikame olunmuşsa da, mankenin de yerinde bir şekilde olarak kabul ettiği gibi, bu davacının sıfatı itibariyle karşı dava ikamesi hakkı bulunmadığına göre, açılan dava tamamen bağımsız nitelikte bir davadır ve yukarıda değinildiği gibi bu davanın mesmu olamayacağından reddine değil, asıl davadan ayrılmasına karar verilmesi gerekir. Ne varki, gerek davalı vekili savunmasından ve gerekse karşı dava adı altında açılan davanın dilekçesinden bu davanın asıl dava ile HUMK.nun 45/111 ncü maddesi anlamında sıkı bir irtibatı olduğu açıkça anlaşılmakta ve her iki davanın birleştirilerek görülmesi iddia ve savunmanın gerçek bir sonuca bağlanması açısından zorunlu görülmektedir.
Böyle bir durumda mahkemece, bu husus bir ara kararı ile belirlenerek davaya devam
edilerek, taraf delilleri toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karşı davanın mesmu olamayacağı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması isabetli görülmemiştir.
2-Öte yandan, mahkemece asıl dava taşımaz tellallığı sözleşmesinin yazılı yapılmadığı
gerekçesiyle davalıya ödenen avansın davacıya iadesi gerektiği hükme bağlanmış ise de, davalı vekili savunmalarında ilişkinin sadece taşımaz satışı tellallığı olmayıp, muhtelif
taşınmazların satış işleminden önce ekspertiz, keşif, rayiç tespit işlemlerinin müvekkilince yaptırıldığını bu sebeble satıştan vazgeçilmiş olsa bile yapılan hizmet ve işlemler açısından ücrete müstahak olunduğunu açıklayarak avansın iadesinin gerekmediğini ileri sürdüğüne göre, mahkemece bu savunma üzerinde durulup, tartışılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması da asıl dava açısından isabetli bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ve karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının
kabulüyle kararın BOZULMASINA, davalı taraf yararına takdir olunan 100.000.000.- lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.06.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.