 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas No : 1999/3156
Karar No : 1999/5215
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki davanın Ankara 12.Asliye Hukuk Mahkemesince görülerek verilen 2.2.1999 tarih ve 1998/645-1999/10 sayılı kararınYargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Verda Çiçekli tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacı vekili, davalının maliki ve sürücüsü bulunduğu aracın müvekkiline kasko sigortalı araçla çarpışması sonucu sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini, olayda davalı yanın 2/8 oranında kusurlu olduğunu, bu kusur oranına tekabül iden hasar miktarının 137.500.000 lira olarak belirlendiğini ileri sürerek, bu meblağın davalıdan tahsilini talep etmiş, bu dosya ile birleştirilen dosya ile davacı vekili yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalının 6/8 oranında kusurlu olduğunun belirlendiğini buna göre bakiye alacakları olan 278.000.000 liranın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı yan duruşmaya katılmamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, yaptırılan bilirkişi incelemesinde, olayda davalı sürücünün 6/8 sigortalının da 2/8 oranında kusurlu bulunduğu, bu kusur oranına 415.500.000 liranın tekabül ettiği, raporun denetime elverişli bulunduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kabulü ile toplam 415.500.000 liranın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Davalı vekili, temyiz dilekçesinde, müvekkili aleyhine açılan ek davanın müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini ve taraf teşkili yapılmadan hüküm kurulduğunu ileri sürmüştür.
Dosya incelendiğinde, davalı aleyhine açılan 7.10.1997 tarihli ek dava dilekçesinin davalı asıla 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21.maddesinde öngörülen hükme uygun olarak tebliğ verilmediği tesbit edilmiştir.
Zira, anılan kanun hükmünde "kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap namına kendisine tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmamaları veya tebellüğden imtina etmeleri "durumunda yapılacak işlemler açıklanmıştır. Madde dikkatlice incelendiğinde burada iki ayrı halin birlikte düzenlendiği görülecektir. Bunlardan birincisi kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap adına tebligatı kabul edebilecek olanlardan hiçbirinin adreste bulunmaması diğer ise adı geçenlerin tebellüğden imtina etmeleri hususlarıdır.
Somut olayda muhatabın adreste bulunmaması hali sözkonusudur. Muhatabın adreste bulunmaması halinde PTT memurunun ne şekilde davranacağı tüzüğün 28 nci maddesinde yazılıdır. Buna göre, muhatap ve muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbirini gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclis üyeleri, zabıta amir veya memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de, bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.
Burada Tüzüğün 28.maddesi PTT memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını "tahkik etme" görevini yüklemiştir. PTT memuru bu tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkca belirtildiği için ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu suretle yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir. Muhatabın adreste bulunmamakla beraber, orada ikamet ettiği fakat tevziat saatlerinden sonra adrese geldiği beyan edilirse, bu takdirde 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması, komşuya haber verilmesi ve tebliğ evrakının zabıtaya veya muhtara bırakılması işlemlerine geçilebilecektir.
Bu itkibarla Tüzüğün 28.maddesinde yazılı olan ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da, alınmak suretiyle muhatabın (yada muhatap adına tebligatı alabilecek olanların) bu adreste bulunduğu "tevsik edilmeden" Tebligat Kanunu'nun 21.maddesine göre, yapılan tebligat işlemi Tebligat Kanunu'nun 21.'nci maddesine göre geçersizdir.
Bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulu'nun 13.10.1965 gün ve 2/793-360 sayılı, 16.9.1991 gün ve 7/2371-604 sayılı 29.12.1993 gün ve 93/118-778-876 sayılı karaları ile aynen benimsenmiştir.
Bu durumda mahkemece, davalıya usulüne uygun tebligat yapılarak taraf teşkili yapıldıktan sonra yargılama yapılıp esas hakkında bir hüküm kurulmak gerekirken, HUMK.nun 73'ncü maddesine aykırı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve kapsamına göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte yazılı nedenlerle, kararın davalı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.6.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.