 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas No : 1999/2711
Karar No : 1999/5481
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki davanın Ankara 7.Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 16.04.1998 tarih ve 1997/546-1998/337 sayılıkararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacı vekili, müvekkili S...Yapı A.Ş.nin 22.12.1994 tarihli genel kurulunda ve S... A.Ş.nin 28.12.1994 tarihli genel kurulunda aktiflerinde kayıtlı gayrimenkullerinin kamulaştırma sonucu açılan bedel artırım davasında hüküm altına alınan bedelin sermayeye ilave edilmelerine karar verildiği halde davalı Bakanlığın 29.12.1994 tarihli kararları ile kamulaştırılan gayrimenkullerin değer artış bedellerinden doğan kazancın tahsil edilemediği gerekçesi ile sermaye artırım isteklerinin reddedildiğini, idare mahkemesine açtıkları davanın görevsizlik ile neticelendiğini, bu gelirlerin sermayeye ilave edilmesi halinde kurumlar vergisinden muaf tutulacaklarını beyanla, müvekkili şirketlerin kamulaştırma alacaklarının sermayeye ilave edilmesi gerektiğinin tespiti ile bu yolda çıkarılan uyuşmazlığın giderilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, kurumlar vergisinden yararlanılabilmesi için, vadeli satışlarda ödenen nakdi sermaye kadar istisnadan faydalanılabileceğini, 1992 yılında kamulaştırılan gayrimenkullerin bedellerinin 1993 yılı bilançosunda tahakkuk ettiği halde 1993 ve 1994 yıllarında tahsil edilemediği, bu nedenle sermaye artırımını izin verilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, taraflar arasındaki ihtilafın tahsil edilmeyen kazancın sermeye artırımına konu olup olmayacağı noktasında toplandığı, sermaye artırımının TTK.nun 392.maddesine göre yapılması gerektiği, kamulaştırma bedelinin henüz tahsil edilmediği, davacının 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 3689 sayılı Kanun ile eklenen 18.maddesi uyarınca söz konusu alacağı kurumlar vergisinden muaf tutmayı amaçladığı, ancak anılan maddenin henüz tahsil edilmeyen bedel yönünden uygulanma kabiliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacı anonim şirketlerin sermaye artırımı talepleri ile ilgili olarak yaptıkları anasözleşme değişikliğine izin talebini reddeden Bakanlık kararının iptali ve bu yoldaki uyuşmazlığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacılar, bu konuda önce idare mahkemesine başvurmuşlar, mahkeme adli yargının görevli bulunduğunu ileri sürerek görevsizlik kararı vermiş, temyiz üzerine Danıştay'da bu kararı onamıştır.
Davacılar vekili, bu defa iptal davasını adli yargıda uyuşmazlığın giderilmesi adı ile ikame etmiş, mahkemece işin esasına girilip iznin reddine ilişkin idare kararı doğru bulunarak, dava reddedilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine yapılan incelemede TTK.'nun 273.maddesi anonim şirketlerin Ticaret Bakanlığı'nca verilecek izinle kurulacağını, TTK.nun 280.maddesi anonim şirket kuruluşunda esas mukavelede belirli sermayenin %10'unun yatırıldığını belgeleyen evrak ile birlikte Ticaret Bakanlığı'ndan kuruluş izni alınacağını, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, Bakanlığın, şirket esas mukavelerinin kanunun müfessir maddelerinden ayrıldığını ileri sürerek izinden imtina edemeyeceğini yani yasanın emredici kurallarına aykırılığı denetleyeceğini (Kamu düzeni) TTK.'nun 386.maddesinde de esas mukavele değişikliğinde değişikliğe Ticaret Bakan'lığı müsadesinin gerekli bulunduğu yazılıdır.
Keza, TTK.'nun 392.maddesinde şirketlerin esas mukavele değişikliğinde kuruluştaki işlemlerin uygulanmasının gerektiği belirtilmiştir. Genel kabule göre, kuruluşta alınacak izin ile esas mukavele değişikliğinde alınacak iznin nitelikleri birbirinden farklı değildir.
Dairemizce önce, re'sen nazara alınacak görevli yargı yolu konusunda inceleme yapılması gerekmiştir.
Danıştay evvelce bu ihtilaflarda kendisini görevli sayarak esasa ilişkin kararlar vermiş olup, 1978 yılından beride "Bakanlığın izninin T.Ticaret Kanunu hükümlerini ilgilendirdiği gerekçesi ile görevsizlik kararları vermektedir. Danıştay kararlarında yalnızca kamu düzeni ile ilgili TTK.'nun 280/2. m.'yi nazara almış, iznin niteliği ve kapsamını tartışmamıştır. İznin idari niteliği ve özellikle anonim şirketlerin ekonomide oynadıkları rol sebebiyle kararda kamu yararının kollandığı hususu gözardı edilmiştir. Her ne kadar Bakanlığın izin işleminin Danıştay denetimine tabi olacağı yolunda TTK.'da bir düzenleme mevcut değilse de Anayasa'nın 114 ve 140.maddeleri karşısında böyle bir düzenlemeye gerek bulunmaktadır. Bakanlığın bu konuda vereceği izin bir idari işlemdir. Zira işlem, bir idari birim tarafından, kamu hizmetini yerine getirmek amacıyla, kamu gücü kullanılarak yapılmaktadır.
Anonim şirketlerin ekonomide oynadıkları rol nazar alındığında idarenin kamu yararı gözeterek bu konuda düzenleme ve denetleme yapması kaçınılmaz olduğu gibi, anayasa ve beş yıllık kalkınma planlarına göre de görevinin icabıdır. Bakanlığı denetimi yalnızca kanunda yazılı emredici kurallara (kamu düzeni uyarlığının denetiminden ibaret değildir. İdarenin ekonomi yönlendirme bakımından (kamu yararı) için yapacağı denetim verilerek izin de çok önemli bir etkendir. Esasen emredici kurallara uygunluk mahkemeler ve sicil memurluklarınca denetlenmektedir.
Somut olayda ise, bakanlığın izinle ilgili uyguladığı kural tamamen idari ekonomik nitelikteki Kurumlar Vergisi Kanunu ile ilgilidir. İhtilaf her yönü ile idari yargıyı ilgilendirilen mahiyettedir.
HUMK.'nun 7/1.maddesi gereğince görevsizlik kararı yargılamanın her safhasında resen nazara alınması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davaya bakma adli Yargı Mahkemesinin görevi dışında, idari yargı görevine girdiği kanısına varıldığından hükmün görev yönünden bozulması, bozma sebeplerine göre, de sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.05.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.