 |
T.C.
YARGITAY
On birinci Hukuk Dairesi
Esas no: 1999/1095
Karar no: 1999/6032
Tarih: 1.7.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İNANÇLI İŞLEM SOZLEŞMESİNİ İÇEREN MEVDUAT SOZLEŞMESİ
YETKİ İTİRAZI
KOTUNİYET
ÖZET :1- Mahkemenin kabul şekline göre, taraflar arasındaki mevduat sözleşmesi, yalın bir mevduat hesap sözleşmesi olmayıp, inançlı işlem sözleşmesini de içeren, karma nitelikli bir sözleşmedir. Bu durumda davalı yabancı bankanın yetki itirazı kabul edilmelidir.
2- Davalı Türk Banka hakkında açılan dava, atiye bırakılıp üç ay içinde yenilenmediğine göre, re'sen bu davalı bakımından da davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek nihai nitelikteki bu kararın, davalı Türk Bankasına tebliği gerekir.
(1086 s. HUMK. m. 9/1, 2, 10, 409)
Taraflar arasındaki davanın (İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi)nde görülerek verilen 7.5.1998 tarih ve 1994/1013 - 1998/409 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan M.... Banka muhtelif tarihlerde muhtelif meblağlar tevdi ederek bu paraları diğer davalı A.... Banka orada değerlendirmek üzere havale etmesini isteğini ve bu havalelerinin toplam miktarının 2.544.817 ABD doları olduğunu, A... Bank'ın tevdiatı kabul ve teyit ettiğini, yıllık faiz miktarını da belirleyen makbuzları müvekkiline gönderdiğini, mevduatın vadesinin dolmasında paraların faizleriyle birlikte talep edilmesine rağmen ödenmediğini ileri sürerek, davalı M.... Bank'tan havaleyi garanti eden sıfatı ile, diğer davalıdan ise asıl borçlu sıfatı ile müteselsilen şimdilik (2.544.817) USD'nun davalılardan A... Banka tevdi tarihinden itibaren sözleşme uyarınca %12 oranında faizi ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı A... Bank vekili cevabında, yetkili mahkemenin Alman Mahkemeleri olduğunu, davacının müvekkilinin mudisi olmadığını, müvekkili ile davacı arasında M.... Bank aracılığı ile inanca dayanan işlem ilişkisi kurulduğunu, davacının gerçekte M.... Bankası'na para yatırdığını, M.... Bankası ile arasındaki ilişkinin döviz hesaplarına daha fazla faiz alabilmek için başvurulan bir yönteme dayandığını, bu amaçla müşteri dövizinin yurt dışındaki bankaya kayden gönderildiğini ve yurt dışındaki bankanın da gene kayden kendi nezdindeki plasmanı olarak değerlendirmek üzere geri aldığını ve bu yöntemle müşteriye daha yüksek faiz ödendiğini, yurt dışındaki bankaların da kendilerine kayden gönderilen dövizleri inanılan sıfatı ile bütün risk ve zararı inanana ait olmak üzere kendi adlarına ve inanan hesabına Türkiye'deki bankaya plase ettiklerini, bütün zarar ve risk davacıya ait olmak üzere Almanya dışında Türkiye dahil herhangi bir ülkedeki bir banka nezdinde yatırım yapmak üzere kabul ettiğini ve ileride ana para ve faizinin yatırım yapılan bankadan alındığı zaman ve sadece bu takdirde davacıya iade yükümlülüğü doğduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, davanın reddini istemiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Mahkemenin davayı kabul şekline göre, davalı A... Bank'ın, davacı ile inançlı işleme davalı olarak diğer davalı M.... Bank aracılığı ile gönderilen paraları mevduat olarak kabul ettiği biçimde nitelendirmiş bulunmaktadır.
Davalı taraf, ilk önce taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin mevcuduyetine dayanarak yetkisizlik itirazında bulunmuş, mahkemece ara kararı ile HUMK.nun 9. maddesi gerekçe gösterilerek davalı A... Bank'ın yetki itirazı red edilmiştir. Ancak, davalı A... Bank vekili, diğer davalı M... Bank hakkındaki dava atiye bırakıldıktan sonra yetki itirazını yinelemiştir. Bu durumda mahkemece davalının bu isteği hakkında bir ara kararı verilmediği ancak, gerekçeli kararda, HUMK.nun 9/2. maddesinde belirtilen dava arkadaşlığından bahsedilerek yetki itirazı red edilmiştir. Oysa, davacı taraf diğer davalı M... Bank hakkındaki davayı 28.12.1995 tarihinde atiye terk etmiş ve bu davalı hakkındaki dava HUMK.nun 409. maddesine göre 3 ay zarfında da yenilenmemiştir. Davacının yabancı olan A Bank hakkındaki davasını diğer davalı Türk Bankası olan M.... Bank ile birlikte ve dava arkadaşlığına müsteniden Türk bankasının ikametgahında açtıktan hemen sonra bu banka hakkındaki davayı başvuruya bırakması ve yenilememiş olması HUMK.nun 9/2. maddesinin ikinci cümlesindeki tipik kötüniyet davranışı olarak kabul edilmesi gerekir.
Kaldı ki, HUMK.nun 9/1. maddesi hükmündeki ana ilke uyarınca her dava, davalının ikametgahı mahkemesinde açılması gerekir. Bu ana ilkeyi bertaraf eden aynı Yasanın 10. maddesinin uygulanabilmesi için sözleşmenin icra olunacağı yer'in tartışmasız bir şekilde saptanmış veya yasaca belirlenmiş olması gerekir. Aksi halde, yine ana kuralın uygulanması zorunludur. Dava konusu olayda, yukarıda da değinhldiği gibi, davalı bankanın yükümlülüğü, mahkemenin kabul şekline göre, inançlı işlem sözleşmesine davalı olarak kurulmuş mevduat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Türk doktrininde mevduat sözleşmesinin Borçlar Kanunu'ndaki hukuki niteliği oldukça tartışmalı bulunmaktadır. Zira, bu sözleşmeye karz akdi niteliği veren yazarlar olduğu gibi, vedia, usulsüz vedia ve nihayet vekalet ilişkisi olarak nitelendiren yazarlar da vardır (Bkz. Prof. Dr. U. Tekinalp, Banka Hukuku'nun Esasları, İst. 1988, Sh. 310 vd, Prof. Dr. S. Reisoğlu, Bankalar Kanunu Şerhi, Ank. 1997, sh. 102 vd.). Bu sözleşmelerin her birinin edimin ifa yeri farklı ilkelere tabidir. Bu itibarla, mahkemece mevduatın, sadece para alacağına yönelik bir ödünç sözleşmesi gibi nitelendirme ile yetkili mahkemenin yoruma davalı olarak belirlenmesi de isabetli bulunmamıştır. Kaldı ki, yukarıda da değinildiği gibi, mahkemenin nitelendirme şekli bakımından da taraflar arasındaki mevduat sözleşmesi yalın bir mevduat hesap sözleşmesi olmayıp, inançlı işlem sözleşmesini de içeren karma nitelikli bir sözleşmedir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı yabancının yetki itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle reddi ile davanın esastan karara bağlanması doğru görülmemiş ve kararın bu yönden mümeyyiz davalı A... Bank yararına bozulması gerekmiştir.
2- Öte yandan, davacı vekili, yargılama sırasında davalılardan M.... Bank hakkında açmış olduğu davayı başvuruya bırakmış ve bu davalı bakımından dava üç ay zarfında yenilenmemiştir. Bu durum karşısında mahkemece tarafların talepleri aranmaksızın, HUMK.nun 409. maddesi hükmü uyarınca re'sen bu davalı bakımından davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek, bu davalıya dahi nihai nitelikteki bu kararın tebliği gerekirken, bu davalı hakkındaki davanın askıda bırakılacak şekilde "ayrıca karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde hüküm kurulması da isabetli bulunmamıştır.
Bu hususu temyize davacı taraf getirmemiş ise de, diğer davalı A... Bank'ın bu konuyu temyize getirmede HUMK.nun 9/2. maddesi hükmü bakımından hukuki yararı olduğu anlaşılmakla, bu davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının da dikkate alınması gerekmiştir.
3- Yukarıda açıklanan bozma sebep ve şekline göre, davacı tarafın ve davalı A... Bank vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
S o n u ç: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bendlerde açıklanan nedenlerle davalı A... Bank vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA) ve (3) numaralı bendde açıklanan nedenle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer bulunmadığına, 65.000.000.- lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harçların istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 1.7.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.