Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/8627
Karar No : 1999/468
Tarih : 04.02.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
 
Taraflar arasındaki davanın Bolu Asliye 1. Hukuk Mahkemesince görülerek verilen 7.7.1998 tarih ve 313-475 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi D.Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı bankanın Bolu Şubesine 3 adet vadeli mevduat hesabı açtırdığını, Mehmet olarak bir kişinin Vehbi isimli şahsı vekaletname ile vekil tayin edip sahte olan bu vekaletname ile üç hesaptaki parayı çektiğini, bu olayı müvekkilinin 1.2.1993 tarihinde bankaya gittiğinde öğrendiğini, sahte vekaletnamedeki köyün bağlı olduğu yerin, imzaların farklı olduğunu, bankanın kusursuz sorumlu olduğunu, ayrıca müvekkilinin oğlunu evlendirmek için bu paradan zamanında yararlanamadığından zararı olduğunu ileri sürerek 36.058.212 TL hesaplardaki paranın hesapların açıldığı tarihten itibaren hesapta yazılı faizi ile, 12.500.000 TL maddi, 100.000.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; sahte kimlikle düzenlenen vekaletname uyarınca paranın ödendiğini, imza farklılığının uzmanlıkla belirleneceğini, köy farklılığın olmadığını, personelin ödemede kusurunun olmadığını, maddi tazminatın istenemeyeceğini, manevi tazminatın unsurlarının oluşmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, ceza dosyası ve tüm dosya kapsamından sahte vekaletname ile bu dava için verilen vekaletnamedeki kimlik bilgilerinin aynen uyduğu, davalı bankayı sorumlu tutabilmeye yeterli herhangi bir kasıt, kusur ve ihmalin olmadığı, kusursuz sorumluluğu gerektirecek şartların olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-3182 sayılı Bankalar Yasasının 4.maddesinde, "bankaların ancak Bakanlar Kurulunun izni ile kurulabileceği vurgulanmış, aynı yasanın 13.maddesinde, bankalar dışında hiçbir gerçek ve tüzel kişinin mevduat kabul edemeyeceği ve bankacılık işlemi yapamayacağı açıklanmıştır. Keza yasanın 13/2 maddesinde yazılı ve sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle, faiz veya herne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığında istendiğinde veya belli bir vadede de aynı veya misli olarak iade edilmek üzere para alınmasının mevduat kabulü sayılacağı belirtilmiştir. Hükümet, halka güven vermek ve halkın parasının bankalarca değerlendirilebilmesi için tasarruf mevduat ve tasarruf mevduatı niteliğini haiz döviz tevdiat hesaplarının belli bir kesiminin ve son kez 5.5.1994 gün ve Resmi Gazetenin mükerrer 21925 sayılı nüshasında yayınlanan Hükümet Kararnamesi ile de mevduatın tamamının tasarruf mevduatı sigortasına tabi bulunduğunu açıklamıştır.
Bu hükümlerden çıkan sonuca göre, Türkiye'de Bankalar Hükümetçe imtiyaz suretiyle verilen bir işi yapan müesseselerdir. O halde Bankalar, BK.nun 99/2.maddesine tabi kuruluşlardır. Kural olara BK.nun 100/2 ve 3.maddeleri uyarınca akdi sorumlulukta, sorumsuzluk sözleşmesi yapmak mümkün ise de, BK.nun 99/1 ve 2.fıkrası ile ağır kusur ve hafif kusur halinde baştan sorumluluktan kurtulma şartının mutlak olara kabul edilemiyeceği kararlaştırılmıştır.
Diğer taraftan yukarıda açıklandığı gibi Bankalar, yazılı ve sözlü duyurularla halktan faiz veya ivaz karşılığında topladıkları paraları Türk ekonomisinin güçlenmesi doğrultusunda değerlendiren ve aynı zamanda bu mevduatlardan para kazanan kuruluşlardır. Bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler. Bu tanımlamaya göre mevduat ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Bunun sonucu olarak mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda ödünç (karz) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir. BK.nun 206.maddesi ve 307 maddeleri uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı iade ve eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı yasanın 372/1 madde uyarınca usulsüz tevdi de paranın nef'i ve hasarı mutlak şekilde saklayana geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklıyan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudi'nin istediği zamanda iade ile yükümlüdür. Bankalar türlü bahanelerle yararlandıkları bu mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar.
Nitekim yasa koyucu, birer güven kurumu olan Bankaların bazı sorumluluğunu kusursuz sorumlu olarak vasıflandırmıştır. TTK.nün 724.maddesi sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış. sahteciliğin inandırıcı olup olmadığını, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığını kanuni unsurlar arasında saymamıştır.
Ayrıca davalı banka, adam çalıştıran sıfatı ile sorumludur. Bilindiği gibi adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep sorumluluğudur. Burada yasa adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklenmiştir. Adam çalıştıranın sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul edilmiştir. Adam çalıştıran, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin göreceği iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği, özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır, banka benim çalıştırdığım kişi gözü ile imzaları karşılaştırdı. Sahte imza asıl imzaya çok benziyordu. Onun için kendisi yanılmıştır diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Banka, tabiki bir grofoloji uzmanını istihdam etmiyecektir ancak en basit tedbirlere başvurmaması Bankanın objektif özen görevini açıkça kötüye kullandığını kanıtlayan deliller olarak görülmelidir.
Davalı bankanın, adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluktan kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması halinde de zararın gerçekleşeceğini ispat etmesi icap eder.
Somut olayda, davalı banka, davacı ile dava dışı "Vehbi"'nin bankayı dolandırmak amacıyla iş ve gönül birliği yaptıklarını ne iddia etmiş nede bu konuda kanıt ibraz edebilmiştir. O halde, BK.nun 100.madde doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı getirememiştir.
özet olarak denilebilir ki; birer itimat kurumları olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumludurlar.
2-Yukarıda geniş özeti yazılan Y.H.G.nün 15.6.1994 gün ve 1994/11-178 E-398 K. sayılı ilamında açıklanan ilkeleri somut olaya uygulandığında, mahkemece de kabul edildiği gibi davalı bankaya 3 şahıs tarafından ibraz edilen vekaletnamenin sahte olduğu ve bu sahte vekaletname ile davacıya ait hesaptaki paraların çekildiği ve davacının bu sahtelik olayına karıştığı iddia edilmediği hususları uyuşmazlık konusu değildir.
Diğer taraftan sahte vekaletname ile davacıya ait paraların bankadan çekilmesinde banka çalışanlarının kusur ve ihmalinin bulunmadığı mahkemece kabul edilmiş ise de öncelikle bu kabulün doğru olduğuna dair delil ve gerekçeler gösterilmediği gibi, bu kabul yukarıdaki ilkelere de aykırıdır. Bankaya ibraz edilen sahte vekaletnamenin üst kısmında Mehmet ismi yer almışken alt kısmında Mahmut yazılmıştır. Hesap kartonundaki imza ile sahte vekaletnamedeki imzanın birbirine benzemediği gibi nüfus kayıtları da arasında da fark bulunmaktadır.
öte yandan bankalar kendilerine yatırılan paraları müdilerce istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler (BK.306,307 ve 372/1 md). Bankalar hiçbir gerekçe ve bahane ile yararlandıkları mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar. Bu taraflar arasındaki sözleşmenin bir gereğidir. Mahkemece bu gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) nolu bendlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 04.02.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini