 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/1379
Karar No : 1997/1812
Tarih : 17.03.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 24.12.1996 tarih ve 499-665 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, canlı hayvan üreticiliği ile iştigal eden müvekkilinin, davalı kuruma verdiği hayvan bedellerinin 10 gün içinde ödenmesi gerekirken ödenmediğini, ödenmeyen bedeller için davalı kurumun fiyat farkı uygulanacağının genelge ile kabul edilmiş olmasına rağmen herhangi bir fiyat farkı ödenmediğini ileri sürerek 177.465.008 TL'nin son ödeme tarihlerinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında, 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, gecikme nedeniyle üreticilere % 5 faiz ödendiğini, fiyat farkının ancak 1.9.1994 tarihinden sonraki sözleşmelere uygulanacağını, reeskont faizi istenemeyeceğini, temerrüt oluşmadığını, ancak, dava tarihinden itibaren faiz uygulanabileceğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davacının 93.365.600 TL. fiyat farkı hakettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, bu miktarın 18.10.1994 tarihinden itibaren % 64 faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1 - HUMK 308. maddesi hükümlerine göre, mahkeme kararlarının asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini mahkemece incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin ne olduğu hususunu ihtiva etmelidir. Yine Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olmasını amir bulunmaktadır. Kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde taraflar hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da, HUMK'nun 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilir. Diğer bir deyişle, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir.
Temyiz konusu yapılan mahkeme hükmü ise, HUMK'nun 388. maddesinde belirtilen unsurları ve özellikle gerekçenin ne olduğunu ihtiva etmemekte sadece "bilirkişi raporu, belgeler ve taraflar arasındaki anlaşmalara uygun görüldüğünden rapor doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekmiştir" şeklinde kaleme alınmış bulunmaktadır. Böyle bir karar yasaya aykırı olduğu gibi HUMK'nun 438. maddesine göre Yargıtay denetimi olanağını da ortadan kaldırdığından davalı vekilinin sırf bu yöne ilişen temyiz itirazının kabulü ile hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2 - Bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle sair hususların incelenmesine gerek olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 17.3.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.