 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E. 1997/10031
K. 1998/2995
T. 1.5.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KARAR ÖZETİ: Mal bedelinin bir kısmının çekince konulmadan alınması, vade farkı istenmesine engel teşkil etmez.
4077 sayılı Yasanın 3/f maddesi uyarınca tacirin ticari işletmesi ve bu işletmenin faaliyetiyle ilgili olarak taraf olduğu sözleşmelerde, tüketicinin korunması mevzuatından yararlanamayacağı kabul edildiğinden bu yasada tüketiciler için benimsenen hükümlerin, kıyasen dahi ticari satımda uygulanması olasılığından söz edilemez.
(4077 s. TKK. m. 3/f, 6)
(6762 s. TTK. m. 25)
(818 s. BK. m. 113, 182, 222-224)
(3095 s. Faiz K. m. 2/son)
Taraflar arasındaki davadan dolayı (Şişli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce verilen 24.6.1997 tarih ve 1253-803 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davalının müvekkil şirketten çeşitli tarihlerde satın aldığı malların bedellerini faturalarında gösterilen ödeme tarihlerinde ödenmediğini, bunun üzerine taraflar arasında imzalanmış bulunan satış sirküleri uyarınca vade farkı tahakkuk ettirilerek, vade farkı faturaları düzenlendiğini davalının faturalara itirazının bulunmadığını ileri sürerek, (222.406.693) TL.lık vade farkı fatura alacağının faturalarda belirtilen ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davaya cevabında; davacının asıl alacağı tahsil ederken fer'ileri için ihtirazı kayıt koymaması nedeniyle faiz talep etme hakkı bulunmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara nazaran, davanın asıl alacağın vade farkından kaynaklanan alacak davası olup, BK. nun 113. maddesi uyarınca asıl borç ödenirken ferileri saklı tutulmadığı veya ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin alındığı takdirde, ferilerinin talep edilmesinin mümkün bulunmadığı, halin icabından da anlaşılmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında TTK. nun 25. maddede yazılı ticari satım akdi bulunduğu davalının davacıdan çeşitli tarihlerde almış bulunduğu malların bedellerini faturalarda gösterilen tarihlerde ödemediği, vade farkı ile ilgili olarak davalıya gönderilen 11 adet faturaya davalının itiraz etmediği tartışmasız bulunmaktadır.
Davalı vekili de aşamalardaki savunmalarında %9 vade farkının anlaşmalardan doğan bir hak olduğunu, ancak asıl alacağın ödenmesi ve davacının asıl alacağını alırken çekince koymadan alması nedeniyle vade farkının istenemiyeceğini ileri sürmüştür.
Doğru bir sonuca varılabilmesi için vade farkının hukuki mahiyetinin tartışılması gerekir. Bilindiği gibi temerrüt (gecikme) faizi, bir para meblağını talep hakkına sahip bulunan alacaklıya, bu paradan belli, bir süre yoksun kalması. sebebiyle ödenen karşılık olarak tarif edilmektedir. Faiz esas itibariyle, para borçlarında söz konusu olur. Faiz, ana paraya ilişkin alacağın bir parçası olmayıp, ondan ayrı bir talep hakkı meydana getirir, bununla birlikte faiz kural olarak asıl alacağa bağımlı (fer'i) bir karakter arz eder. Faiz, işlevi ve oluşum tarzı bakımından "Kapital faizi" ve "temerrüt faizi" olarak ayırıma tabi tutulur. Sözleşme uyarınca, alacaklıya ait bir para meblağının faiz geliri elde etmek amacıyla ödünç verilmesi veya herhangi bir şekilde borçlu'da kalması üzerine faiz ödenmesi öngörülmüşse kapital faizinden söz edilir (Bak. Dr. Nami Barlas-Para Borçlarının ifasında borçlunun temerrüdü 1992 sh: 124 vd). Diğer taraftan bunlardan ayrı olarak gecikme tazminatı olarak anılan bir tazmin türü daha vardır. Bu da mütemerrit olan borçlunun borcunu geç ödenmesi sebebiyle alacaklının zararını gidermek için tediyeye mecbur olduğu bir eda olarak tanımlanmaktadır. Gecikme faizi talep edebilmek için zarara uğramak şart olmadığı halde gecikme tazminatı talep edebilmek için alacaklının gecikmiş ifadan dolayı bir zarara maruz bulunmuş olması gerekir. Temerrüt faizinde para borcunun geç ödenmesinden doğan zararı kanun tarafından tesbit edildiği halde gecikme tazminatında zararı ya alacaklı ispat edecek veya tazminat miktarı sözleşmede kararlaştırılacaktır. Burada cezai şartın asli gayesine benzer bir gaye güdülmektedir. Görüldüğü gibi vade farkına temerrüt faizi denmesi mümkün olmamaktadır (Türk Hususi Hukukunda Gecikme Faizi Dr. Akar Öcal İst. 1965 Sh. 36 vd). Bu durumda olayın akışına göre bazen asıl alacağa eklenen zarar karşılığı maktu bir tazminat bazen de satış bedelinin hesaplanmasında bir unsur olmaktadır.
Somut olayın anlaşılabilmesi için taksitli satışın ne olduğu da irdelenmelidir. Taksitli satışlar BK.. nun 222 - 224 - 4077 sayılı Kanunun 6. ve İsviçre BK. nun 226/a maddesinde düzenlenmiştir. BK. da bir tarif verilmemiş olmakla birlikte İsviçre BK.nun 226/a ve 4077 sayılı Yasaya istinaden Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca çıkarılan TRKGM - 94 /23 sayılı "Taksitli, Kampanyalı ve Kapıdan Satışlar Uygulama Esaslarına Dair Tebliğ" de taksitli satışların; bir veya birden fazla taksit ile satış bedelinin ödendiği ve malın satış sözleşmesinin düzenlendiği anda teslim edildiği satış türü olarak tanımlanmaktadır. İster kampanyalı ister normal menkul satımında olsun, mal sözleşme ile teslim edilmekte malın teslimi ile birlikte satış bedelinin belli bir kısmı tahsil edilmekte bakiye ise bir veya birden fazla taksitlerle satıcıya ödenmektedir. Uygulamada çoğu zaman bir kısım peşin ödemeden sonra kalan borç kambiyo senedine bağlanmakta, satıcı bunları 3. şahıslara ciro ederek kredi kullanmaktadır. İşlemin somut olay bakımından değerlendirilmesine gelince, taraflar arasında tanzim edilen satış protokolünde aynen (peşin ödemelerde fatura tarihinden başlayarak 5 iş günü içerisinde yapılacak ödemede % 12 peşin ödeme iskontosu uygulanır. Geç ödemelerde, saptanmış vadeleri aşan gecikme ödemeleri için ayda %9 oranında hesap edilecek vade farkı uygulaması yapılır. Tahakkuk edecek vade farkı ödemesinin 30 gün içerisinde yapılması bu sürede iskontolor iptal edilerek vade farkı ile birleştirilir) hükmü yer almaktadır. Dosya kapsamına göre davalı, davacıdan belli zamanlarda ilaç vs. almakta irsaliye ile teslimden sonra alınan emtia için fatura gönderilmekte ve satış protokolünde açıklandığı gibi faturanın tebliğinden itibaren 5 gün içinde ödeme yapılması halinde belli oranda peşin iskonto işlemi uygulanmakta, fatura tebliğinden itibaren belli sürede ödeme yapılmaması halinde; sözleşme satış bedeli tesbit edilmektedir. Yargıtay'ın kökleşen uygulamasına göre vade farkı mal bedelinin geç ödenmesi nedeniyle borçluya tanınan vade nedeniyle, satış bedelini yapılan ilave olup, vade farkı ile birlikte satış bedeli oluşmaktadır. Vade farkı alınmadan mal bedelinin tamamen ödendiğinin kabul edilemiyeceği benimsenmektedir. Böylece mal bedelinin bir kısmının çekince konulmadan alınmasının BK. nun 113. maddesi uyarınca vade farkı istenmesine engel teşkil etmiyeceği kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi somut olayda taksitli satıştan söz etmeye olanak bulunmamaktadır (Y. 11. H. D. 23.10.1997 gün, 1997/7632 - 7311, 6.10.1997 gün, 1997/6058-6694, 22.12.1997 gün, 1997/9692-9504, Y. 12. H. D. nin 15.4.1997 gün 1997/3424 - 4642, 't'. 19. H. D. nin 16.11.1995 gün, 1995/1918-9774, 5.11.1996 gün, 1996/1521-9702 (Y.K.D. Şubat 1997).
Diğer taraftan Almanya'da Tüketicinin Korunması hükümlerini de düzenliyen 9.12.1976 tarihinde yürürlüğe giren (Genel İşlem Şartları Hukuku Hakkında Kanun (AGBGB) nin 24, 2, 10, 11 ve 12 nci paragrafları ve Türk Hukuku bakımından 4077 sayılı Yasanın 3-f maddesi bakımından, 4077 sayılı Yasanın 3/f maddesi uyarınca tacirin ticari işletmesi ve bu işletmenin faaliyetiyle ilgili olarak taraf olduğu sözleşmelerde tüketicinin korunması mevzuatından yararlanamıyacağı kabul edilmiştir. (Y. 11 H.D. 26.6.1997 gün, 1997/4059-5152). O halde, 4077 sayılı Yasanın Tüketiciler için benimsediği hükümlerin kıyasen dahi ticari satımda uygulaması olasılığından söz etmeye olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından davacının temyiz itirazının kabulü gerekmiştir.
SONUÇ Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 1.5.1998 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu satışla ilgili "vade farkı" yönünden doğru bir çözüme ulaşabilmek için her şeyden önce, "vade farkı" kavramının hukuki niteliği üzerinde durmak gerekmektedir. Yargıtay Özel Daire kararlarında "vade farkı"nın, bazen ana para ve bazen de faiz olarak benimsendiği gözlenmiş ve uygulama birliğinin sağlanamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle de, "vade farkı"nın hukuki niteliği bakımından yeniden bir değerlendirme yapılması gerektiği sonucuna varılmış bulunmaktadır.
Satış sözleşmesi, BK. nun 182 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, satış sözleşmesi, alıcının vermeyi yükümlendiği bir miktar para karşılığı, satıcı yönünden satışın konusu malı alıcıya teslim ederek mülkiyeti ona geçirme borcu doğuran bir sözleşmedir. Genellikle satış sözleşmesinde, mal alıcıya teslim edilir ve alıcı da satış bedelini hemen peşin olarak satıcıya tediye eder.
Ancak, satış bedeli her zaman alıcı tarafından satıcıya peşin verilmeyebilir. Bu halde taksitle satım, değişik bir söyleyişle, kredili satım söz konusu olur. Taksitle satım, ayrıca veresiye satımın da bir türüdür. Taksİtle satımda, satış konusu mal tümüyle ve bazen de bir bolümü alcıya teslim edilmesine karşın, satış bedeli taksitler halinde ve zaman içinde belli süre sonunda alıcıya ödenmektedir. Öncelikle, enflasyonun varlığını hissettirdiği ülkemizde, satıcılar, satış bedelinin geç ödenmesi nedeniyle kendilerini korumak istemişler ve uygulamada da "vade farkı" adı altında bir bedel öngörmüşlerdir. Uygulamada ortaya çıkan ve aylık belli bir oranda istenen bu bedelin hukuki niteliği hakkında öğretide bir görüşe rastlanmamakla beraber, dava dosyalarında alınmış bulunan bilirkişi raporlarında, değişik görüşlerin ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Acaba, "vade farkı" nedir? "Vade farkı" adı altında istenen para, bir ana para yani satış bedeli mi, yoksa satış bedelinin sözleşme faizi mi veya bir temerrüt (gecikme) faizi midir? Kanımızca "vade farkı", satış bedelinin belli taksitlerde ödenmesi nedeniyle taraflarca kararlaştırılan bir sözleşme, değişik bir anlatımla "kapital faizi"dir.
Bu sonucun gerekçelerini açıklamak için "vade farkı" kavramını biraz daha yakından incelemek gerekmektedir. Taraflarca satış bedeli olarak belirlenen alacağın, yani satış bedelinin taksitler halinde belli süreler içinde alıcıdan istenmesi hususunun kararlaştırılması nedeniyle, alıcının bir tür kredilendirilmesi söz konusudur. Bu kredilendirilen satış bedeline bağlı olarak, genellikle belli bir oranda ve aylık biçimde ek bedel istenmesi ve bu işlemin adı "vade farkı" da olsa, bu ek bedelin, sözleşme faizi olduğunu baskın biçimde ortaya çıkarmaktadır. Yani, "vade farkı" olarak istenen, para taraflarca kararlaştırılmış bir sözleşme (kapital-sermaye) faizidir. "Vade farkı" faiz olunca da, bu faizin ana para, yani satış parası ile birleşmesi de söz konusu olamaz. Başka bir söyleyişle, satış bedeli ile vade farkı, yani sözleşme faizi ayrı kavramlar olup, tek bir alacak kalemi halinde istenemez.
Şu halde, yukarıdan beri açıklanan hususları özetlediğimiz takdirde, taraflarca belirlenen satış bedeli taksitlere bağlanabilir. Satış bedeli taksitlere bağlandığı takdirde, bu taksitlerde öngörülen satış bedeli için vade farkı öngörülebilir. Bu vade farkı, satış bedeli olmayıp, satış bedelinin sermaye faizidir ve sözleşme faizi niteliğindedir. Eğer, kesin vadelere bağlanan taksitler, öngörülen vadelerde ödenmez ise, bu takdirde de vade tarihinden itibaren gecikme, yani temerrüt faizi ortaya çıkar.
"Vade farkı" kavram olarak yasalarımızda da öngörülmemiştir. Her ne kadar tüketiciler yönünden öngörülen 4077 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde taksitli satış koşulları ve faiz yönü düzenlenmiş ise de; bu anılan Yasa ile yasa koyucunun temayülü de ortaya çıkmıştır. Bu Yasa, tacirler yönünden uygulanamaz. Ancak, 4077 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin son fıkrasında; taksitli satışlar yönünden, peşin satış fiyatı, vadeye göre faiz ile birlikte ödenecek toplam satış fiyatı ve ayrıca faiz miktarı, faizin hesaplandığı yıllık oran ve gecikme faiz oranının gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu fıkrada öngörülen, "vadeye göre faiz" ile "faiz miktarı, faizin hesaplandığı yıllık oran" sözcüklerinin, 'uygulamada benimsenen "vade farkı" kavramını ifade etmek istediği araştırılmıştır. Bu itibarla, yasa koyucunun tüketiciler yönünden "vade farkı" kavramına benzer bir biçimde, taksitli satışlar için, sözleşme faizi ve taksitlerin vadesinden sonra ödenmesinde de, ayrıca gecikme faizinin öngörüldüğü gözlenmiştir. Böylece, taksitli satışlarda yasa koyucu tarafından genel bir temayül belirlendiği için, bu kuralın tacirler yönünden, vade farkı istemlerinde de, gözönüne alınması gerekir.
Yukarıdan beri açıklanan hususlar çerçevesinde yerel mahkemece vade farkının,. taksitlere bağlanan satış bedelinin ödenmesinde, sözleşme faizi olarak kabulü ve faturalarda öngörülen kesin vadelerde ödeme yapılmaması durumunda da temerrüt (gecikme) faizinin gözönüne alınması ve 3095 sayılı Yasanın 2/son maddesi de dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması ve karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulması gerekmekle, sayın çoğunluğun değişik gerekçeli kararına katılmıyorum.
Gönen ERİŞ
Başkan