 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/7478
Karar no : 1995/9501
Tarih : 25.12.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Adnan Asliye Ticaret Mahkemesince verilen (...) hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki taraflar avukatları tarafından istenmiş olmakla (...) işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Sermaye Piyasası Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca halka açık anonim ortaklıkların faaliyetlerinin kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunu denetlemeye ve gerektiğinde tedbir alınmasını istemeye, durumu ilgili mercilere intikal ettirmeye yetkili bulunduğunu, halka açık bir anonim şirket olan davalının, anasözleşme 4. maddesindeki maksat ve mevzuunun dışına çıkarak beş adet çimento şirketinin hisselerini satın alarak bu şirketlere iştirak ettiğini, TTK.nun 137. maddesi ile ticaret şirketlerinin ehliyetinin şirket esas sözleşmesinde yazılı işletme mevzuu ile sınırlandırıldığını, davalının şirketinin bu ehliyet dışı işleminin hükümsüz olduğunu, keza 30.09.1994 tarihli itibariyle zararda bulunan şirketin net satış hasılatının % 48'e varan oranda iştirakte bulunarak şirket sermayesinin azalması ve kaybına neden olunduğunu, böylelikle şirket bünyesindeki tasarruf sahiplerinin zarara uğratıldığını, Sermaye Piyasası Kanunu'nun 15. maddesine aykırı olan bu işlemin BK.nun 19-20. maddeleri gereğince hükümsüz olduğunu ileri sürerek, davalı şirketin faaliyet alanı dışında gerçekleştirdiği iştirak işleminin hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevabında; müvekkilinin 12.01.1995 ve 13.01.1995 tarihlerinde Sermaye Piyasası Kuruluna bildirilen bazı çimento şirketlerinin hisselerini satın alıp devraldığını, davacının bu davayı açmakta aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca bu olayda tesbit davası açılması şartlarının bulunmadığını, hisse senetlerinin satın alınmasında, yasa ve anasözleşmelerine aykırılık olmadığını, ayrıca 12.12.1994 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında şirket anasözleşmesinin 4. maddesine (k) bendi eklenerek "menkul değer ve kıymetli evrak alma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma" işleri şirketin faaliyetine dahil edilerek bu konuda yönetim kuruluna yetki verildiğini savunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma ve dosyadaki yazılı kanıtlara göre: Sermaye Piyasası Kanunu'nun 1, 12 ve 17. maddeleri uyarınca, davacının, dava açma ehliyetinin bulunduğu, TTK.nun 271/2. maddesi doğrultusunda davalı şirketin maksat ve mevzularını düzenleyen şirket anasözleşmenin 4. maddesinin d, e, f, k fıkralarındaki açık hükümler karşısında, davalı şirketin beş ayrı çimento fabrikasının pay senetlerini satın almasının, yasa ve anasözleşmeye aykırılığından söz edilemeyeceği, bu satın alma işinin şirket ortaklarını zarara uğratma amaç ve riskini taşımadığı, kaldı ki alınan payların değer kaybetmesi gibi bir durumun da söz konusu olmadığı, alınan payların şirket malvarlığına katıldığı, davalı şirketin çimento ihtiyacının hissedar olduğu çimento fabrikalarından karşılanması hayatın olağan akışına uygun olduğu, bu işlemin borsa bankerliği ve aracılık faaliyeti olduğu yolunda inandırıcı kanıt bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraflar temyiz etmişlerdir.
1- Davalı ÇEAŞ vekili, davacı Sermaye Piyasası Kurulunun, açtığı işbu davada, aktif dava ehliyetinin bulunmadığını ısrarla savunmuş ise de, SPK.nun 46/c maddesinin değişikliğinden önceki metninde, Kurulun, halka açık anonim ortaklıkların işletme maksat ve mevuuna aykırı görülen durum ve işlemler için tedbir alınmasını ve öngörülen işlemleri yapmasını istemeye ve gerektiğinde bu halleri ilgili mercilere intikal ettirmeye yetkili olduğu hükme bağlandığından ve bu yetkinin olağan sonucunun da, davacı Kurulun, dava açmaya hakkı olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmıştır. Ayrıca, SPK.nun 558 sayılı KHK. ile de, dava açma hakkına açıklık getirilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, davalı ÇEAŞ. vekilinin aktif dava ehliyetine ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir.
2- Davacı Sermaye Piyasası Kurulu vekilinin temyizen gelince;
A) Davacı Sermaye Piyasası Kurulu tarafından açılan işbu davada, davalı ÇEAŞ'nin beş ayrı çimento fabrikası çalıştıran şirketlerin sermayesine iştirak işlemlerinin yasa ve anasözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürmüş ve iştirak işleminin hükümsüzlüğünün tesbitine karar verilmesini istemiştir. Buisteme göre, uyuşmazlığın konusu, iştirake ilişkin hukuki işlemin, hukuka ayrırılığının belirlenmesidir. Böyle bir istemde, davanın parasal tutarının gözönüne alınması söz konusu değildir. Bunun olağan sonucu da, işbu davanın nisbi harca değil, maktuu harca tabi olduğunun kabulü gerektiğidir. Bu nedenle, işbu dava maktu harca tabi ve vekillik ücretinin de, maktu olması gerekir. Mahkemenin aksi yöndeki kabulü usul ve yasaya aykırıdır.
B) Davacı Kurul, uğraşı alanı çimento üretimi olan ve dava dışı beş ayrı yerdeki çimento fabrikalarına sahip bulunan şirketlerin pay senetlerini yine dava dışı Rumeli Holding A.Ş. aracılığı ile satın alan davalı ÇEAŞ'nin anılan şirketlere iştirak ettiğini ve bu iştirakin TTK.nun 137. maddesine aykırı olduğunu iddia etmiştir. Davacı, böyle bir iddia ile işbu davayı açtığına göre, davalının iştirak ettiği şirketlerin de hukukunu etkiler iddiaların ileri sürüldüğü ve bu şirketlerin de işbu dava ile yakın ilgisinin olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Başka bir deyişle, davalı ÇEAŞ'nin iştirak ettiği şirketlerin yokluğunda karara bağlanması ve bu kararın onlara karşı da infazı mümkün değildir. Çünkü, mahkemece verilecek karar, sadece davanın tarafları olan davacı Kurul ile davalı ÇEAŞ'ni bağlayacak ve bunun dışında kalan ve özellikle ÇEAŞ'nin iştirak ettiği şirketleri bağlamayacaktır ve bu durumda da, taraflar yönünden eksik açılan dava ile, davacı kurulun öne sürdüğü hukuki yarar tam olarak sağlanmış olmayacaktır. O halde, zorunlu dava arkadaşlığına benzer bir durum karşısında, mahkemece yapılacak işlem şudur: Davacı Kurula, uygun önel verilerek, davalı ÇEAŞ'nin hukuki ilişki kurduğu Rumeli Holding A.Ş. ile davalı ÇEAŞ.nin iştirak ettiği anonim şirketler aleyhine, ÇEAŞ'nin bulunduğu yer mahkemesinde ayrıca dava açılmasının sağlanması ve bu sürede dava açıldığı takdirde davaların irtibatlı olması nedeniyle birleştirilmesi ve tarafların tüm iddia ve savunmalarına ilişkin delillerin toplanması ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, bu yönlerin gözden kaçırılması usule aykırı görülmüştür.
C) Davacı Kurulun temyiz itirazlarının kabul gerekçesine göre, esasa ilişkin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer verilmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte yazılı nedenle, davalı tarafın temyiz itirazının reddine, ikinci bendin A ve B bölümlerindeki davacı Kurulun temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (25.12.1995)