 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/6475
Karar no : 1996/1468
Tarih : 07.03.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstabul Asliye 5. Ticaret Mahkemesi'nce bozmaya uyularak verilen 24.4.1995 tarih ve 32-509 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 28.11.1995 gününde davacılar avukatı M.G. ve E.K. ile davalı avukatı E.G. gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
Davacılar vekilleri; davalı şirketin toplam (40.000) adet nama yazılı paylarından (32.000) adedine sahip müvekkili Voyager Limited Şti. ile (5997) adet payına sahip müvekkili PPI Holding BV'nin ve dava dışı diğer (2003) adet pay sahibi üç ortağa genel kurula dair usulünde çağrı yapılmadan davalı şirket genel kurulunun 8.10.1992 tarihinde olağanüstü toplanarak birtakım kararlar aldığını ileri sürerek alınan bu kararların tümüyle iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilleri; davacıların (34.000) paya sahip ortaklardan A.N.'nin ortaklığını benimsemeleri nedeniyle İstanbul 3. Ticaret Mahkemesi'ne pay devrinin iptali için davacı Voyager Limited Şti.'nin açtığı dava ile müvekkili şirketin 15.6.1992 tarihli genel kurulunun iptali için açılan davaların derdest olduğunu, bu mahkemelerden davacılar lehine karar verilmediğinden henüz aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığını, keza Yabancı Sermaye Dairesi'nden izin almadan pay devralamayacaklarından, davacı sıfatlarının olamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma, mübrez belgeler ilgili dava dosyaları ve bilirkişiler raporlarına nazaran pay devralan dava dışı A.N.'in devraldığı paylardan, ayni sermaye karşılığı olan (23.112) adedinin mutlak butlanla malul olmaları nedeniyle devrin iptaline dair İstanbul 3. Ticaret Mahkemesi'ne açılan davanın derecattan geçerek kesinleştiği, bu davada A.N.'e hapis hakkı tanındığı, hapis hakkının oy hakkı bahşetmeyeceği ve böylece toplam sermayenin yarısından fazlasına tekabül eden davacı Voyager Limited'in paylarının A.N. tarafından temsil edilmesinin ve davacının toplantıya çağrılmasının yasal olmadığı gibi, yine pay sahibi olmayan diğer kişilerin katıldıkları genel kurulda alınan kararların yasal olmayacağı gerekçeleriyle 8.10.1992 tarihli olağanüstü genel kurul kararlarının iptaline hükmedilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, hapis hakkı sahibinin anonim ortaklık genel kuruluna katılma ve oy kullanma hakkının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Yerel mahkemece, az önce özeti yapılan karara göre, hapis hakkı sahibinin değil, anonim ortaklıktaki pay sahibinin genel kurula katılma ve oy kullanma hakkının varlığı benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiş blunmaktadır.
TTK'nun 360. maddesinde, ortaklık genel kuruluna pay sahibinin katılarak oy kullanabileceği düzenlenmiştir. Bu maddede ayrıca üzerinde intifa hakkı bulunan pay ve pay senedinden doğan oy hakkı da, intifa hakkı bulunan pay senedinden doğan oy hakkı da, intifa hakkı sahibi tarafından kullanılabileceği öngörülmüştür. Rehin edilmiş pay veya pay senetlerinde de, genel kurula katılma ve oy kullanma hakkı, pay sahibine aittir. Dairemiz de, 13.10.1995 gün ve 4485/7436 sayılı kararında hapis hakkını rehin benzeri bir hak kabul ederek, aynı sonuca varmış bulunmaktadır.
Ancak işbu dava dosyası ile yine hapis hakkı sahibinin genel kurula katılma ve oy kullanma hakkının bulunup bulunmadığı, söz konusu olmuş ve davalı vekilinin ileri sürdüğü temyiz nedenlerine göre, uyuşmazlığın bu temyiz nedenleri gözönüne alınarak yeniden değerlendirilmesi gerekmiştir. İstanbul 3. Ticaret Mahkemesi en son verdiği 24.3.1995 gün ve 1957/413 sayılı kararında, davacı Voyager Ltd. Şti.'nin davalılar AN. Graphics A.Ş. ile A.N. aleyhine açtığı pay devrinin iptaline ilişkin davada, davacı Voyager Ltd. Şti.'nin açtığı davayı kabul etmiştir. Bu kararda, davacı Voyager Ltd. Şti.'nin davalı AN. Graphics A.Ş'ye 23112 adet ayın karşılığı payların A.N.'e devri TTK'nun 404. maddesine istinaden geçersiz bulunduğu hakkındaki dava kesinleştiğinden, bu hisselere isabet eden 5.778.000 Sterlin davacı Voyager Ltd. Şti. tarafından A.N.'e ödendiğinde, davalı Graphics A.Ş.'nin pay defterindeki ayın karşılığı olan 23112 adet payın davacı Voyager Ltd. Şti.'ne devrinin yapılması gerektiğinin tesbitine karar verilmiş ve bu karar, 19.10.1995 gün ve 5212/7700 sayılı dairemiz kararı ile onanmış ve 9.2.1996 gün ve 531/904 sayılı kararı ile de, karar düzeltme istemi red edilerek, kesinleşmiş bulunmaktadır. Yani, davacı Voyager'in açtığı pay devrinin geçersizliğine ilişkin dava kabul edilmiş ve fakat davalı A.N.'e hapis hakkı tanınarak, satış bedelinin iadesi karşılığında diğer davalı anonim şirket pay defterinde, düzeltme yapılacağı kabul edilmiş ve karar, belirtilen bu şartlarla kesinleşmiştir.
Pay veya pay senetleri üzerinde hapis hakkı bulunan kimsenin, anonim ortaklık genel kuruluna pay sahibi gibi katılma ve bunun sonucu olarak oy kullanma hakkının olup olmadığı konusu, hem genel ilke olarak ve hem de somut olaydaki mahkeme kararının içeriği gözönüne alınarak yeniden değerlendirilmesi gerekmiştir. Acaba, hapis hakkı kişisel bir hak mı, yoksa ayni bir hak mı sağlar? Öğretide değişik görüşler ve yabancı hukukta da değişik düzenlemeler bulunmaktadır. Medeni Kanun'un 864-867. maddeleri içeriğine göre, hapis hakkının ayni bir tasarruf kudretini, başka bir deyişle, ayni bir hak niteliğine yakın bir hakkı taşıdığının kabulü gerekmiştir. Çünkü, hapis hakkı, malik dahil herkese karşı ileri sürülebilir. Borç ödenmez ise, bu hakkın paraya çevrilmesi olanaklıdır. Alacaklı, iyiniyetli olmak koşuluyla üçüncü kişilere ait eşyada da, hapis hakkını kullanabilir (Bkz.Erol Cansel, Türk Hususi Hukukunda Hapis Hakkı, Ankara 1961, s. 19 vd).
Dava konusu paylar AN. Graphics A.Ş.'nin ayni sermaye karşılığı payları olup, bu paylar için pay senedi çıkarılmamış ve satış konusu olarak da çıplak paylar devir edilmiştir. Bu çıplak paylar, taşınır mal niteliğinde olmayıp, deyim yerinde ise, "hak" niteliğini taşımaktadır. Bu "hak"kın, taşınmaz mallarla ilgisi olmamakla beraber, Yargıtay'ın 10.7.1940 gün ve 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, taşınmaz mallarda hapis hakkının kullanılabileceği ve hapis hakkı sahibinin taşınmaz maldan yararlanabileceği kabul edilmiştir. Bu ilke ve hukuki görüşün, somut olay yönünden dikkate alınması durumunda, hapis hakkı sahibinin aynı zamanda intifa hakkı sahibi olduğu kabul edilebilir. Bunun sonucu, davalıların hapis hakkı için, davalılara çıplak paylar bakımından intifa hakkı tanınması uygundur denilebilir.
Öte yandan, davalılardan A.N. yararına karara bağlanan hapis hakkı, kesinleşen bir mahkeme kararı ile tanınmıştır. Bu kesinleşen kararda, pay devrinin geçersizliği saptansa dahi, satış bedeli davalı A.N.'e geri ödenmeden anonim ortaklık defterinde bir değişiklik yapılması olanaksızdır. Ortaklığın pay defterinde, davacı yararına değişiklik yapılmadan, bu davacının ortaklık genel kuruluna katılması, duraksamalara neden olacak niteliktedir. Çünkü, genel kurula katılan davacı, pay satış bedelini alıcı davalı A.N.'e iade etmeden yani şartlı olarak kesinleşen mahkeme kararını yerine getirmeden, sanki yerine getirilmiş (infaz edilmiş) gibi, haklara sahip olacaktır. Bu yorum tarzı ile kesinleşen mahkeme kararı yerine getirilmeden, davacı genel kurula katılma hakkını kazanmış olacaktır ki, bu hal, kesinleşen mahkeme kararı içeriğine bir aykırılık oluşturacak demektir. Zira, bu yorum sonucu, ortaklık defterine yazılmadan, pay sahibi gibi genel kurula katılma ve oy kullanma hakkı kazanılmış olacaktır. Genel kurula katılan borçlu bu pay sahibinin, alacaklı olan davalı A.N. aleyhine, ortaklık faaliyetlerinin yürütülmesini de devam ettirmesi kuvvetli bir olasılıktır. O halde, kesinleşen mahkeme kararında öngörülen koşullar yerine getirilmeden, davacının genel kurula katılmasının düşünülmemesi gerekir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlere göre, anonim ortaklığın pay ve pay senetlerinde tanınan hapis hakkının, rehinden ziyade intifa hakkına benzediğinin kabulü gerekir. Çıplak payların ortaklık defterindeki kaydı açıklayıcı nitelikte olmakla birlikte, bu çıplak payların mülkiyeti hakkında çıkan uyuşmazlığın çözümündeki mahkeme kararının içeriğinin koşula bağlı olarak kesinleşmiş bulunması nedeniyle, hapis hakkı sahibinin, çıplak paylara ilişkin tüm hakları kullanabileceğinin kabulü gerekmiştir. Ayrıca, kesinleşen mahkeme kararındaki kullanılan sözcükler gözönüne alındığında, hapis hakkı tanıyan mahkeme kararının içeriği de, yerine getirilmediğine göre, ortaklık genel kuruluna, pay sahibinin değil, hapis hakkı sahibinin katılması hak ve adalete daha uygundur. Borcunu ödemeyen pay sahibinin, mahkeme kararının içeriği gözönüne alındığında, genel kurula katılmaması hali de, ayrıca iyiniyet kuralına uygundur. Belirtilen bu nedenlerle de, dairemizin 13.10.1995 gün ve 4485/7476 sayılı kararındaki görüşün aksine bir sonuca varılması gerekmiştir.
Şu halde, 8.10.1992 günlü genel kurula aleyhine hapis hakkı kullanılan pay sahibinin değil, bu pay sahibinin payları üzerinde lehine hapis hakkı tanınan alacaklı A.N.'in girebileceğinin kabulü ve buna göre 8.10.1992 günlü genel kurulda alınan kararların yasaya uygun olduğu sonucuna varılarak genel kurul kararlarının iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı biçimde karar tesisi doğru görülmemiş ve yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, davalılar vekili için takdir edilen 6.000.000 TL vekillik ücretinin davacılardan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 7.3.1996 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yukarıdaki karar metninden de anlaşılacağı üzere taraflar arasındaki uyuşmazlık, henüz bir senede bağlanmamış anonim şirket çıplak payları üzerinde mahkemece alıcı lehine hapis hakkı tanınması halinde bu payları genel kurul toplantılarında gerçek pay sahibinin mi, yoksa hapis hakkı sahibinin mi temsil edeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle henüz senede bağlanmamış olan hallerde pay sahipliği bakımından pay defterinin fonksiyonu üzerinde durulması zorunludur. Bilindiği üzere anonim şirketlerde pay defteri nama yazılı pay senetleri bakımından TTK'nun 417. maddesinde öngörülmüş olup, ayrıca bu tip şirketlerce payların henüz senede bağlanmadığı hallerde şirket paydaşlarının kim olduğunu belirtme fonksiyonunu yerine getirmektedir. Paydaşlık sıfatının tayini bakımından ise pay defteri kurucu değil, açıklayıcı bir fonksiyon icra etmektedir. Diğer bir deyişle, şirket paydaşlık sıfatı kuruluş aşamasında ana sözleşmenin düzenlenip, şirktin kurulması ile doğmakta, pay defterine kayıt ise bunu açıklayıcı bir görev yapmaktadır. Dava konusu olayda da davalı anonim şirket henüz pay senedi ihraç etmediğine göre, paydaşlık sıfatı ana sözleşmeyle ortaya çıkmış ve bu hususun açıklanması amacı ile şirket pay defterine işlenmiş bulunmaktadır. O halde, gerçek pay malikinin geçersiz olan bir pay satış işlemini kesinleşmiş bir mahkeme ilamı ile iptal ettirmiş olması halinde şirket pay defterinde satılan kimsenin adının silinmemiş olması, gerçek pay malikinin bu hakkını etkilemesi mümkün değildir. Zira, satış sözleşmesinin batıl olduğunun mahkemece saptanması halinde gerçek pay sahibinin paydaşlık hakkı pay defterinde değişiklik yapılmadan kendiliğinden sonuç doğurur. O halde, böyle bir durumda pay sahipliği sıfatının tesbitinde pay defterine itibar edilmesi mümkün değildir. Yine böyle bir durumda paydaşlıktan doğan genel kurullarda oy kullanma hakkı, pay defterindeki gerçek durumu aksettirmeyen kayda göre değil, gerçek paydaşlık dikkate alınarak kullandırılması gerekir. Nitekim, dava konusu olayda da oy hakkı kullandırılırken bu ilke doğrultusunda hareket edilmiş olduğu görülmektedir.
Pay senedi satış işleminin mahkemece bu işlemin batıl olduğu gerekçesiyle baştan geçersiz olduğu hükme bağlanırken alıcıya tanınan hapis hakkının paydaşlık bakımından oy kullanma hak ve yetkisine ne ölçüde etkili olabilecektir? Bu konuda bir yasal düzenleme mevcut olmadığına göre alıcıya mahkemece tanınan bu hapis hakkının niteliği üzerinde durulması gerekir.
MK'nun 864. maddesi hükmüne göre, hapis hakkının tanınabilmesi için öncelikle bu hapis hakkının kullanıldığı menkul bir eşya veyahut kıymetli evrak mevcut olması ve bunlar üzerinde alacaklının zilyetliğinin bulunması zorunludur. Oysa, dava konusu paylar yukarıda da değinildiği gibi henüz pay senedine bağlanmış değildir. Dolayısı ile bu hakkın kullanılabilmesi için gerekli mahkeme kararı ile bedelinin tahsili amacıyla alıcıya tanınan hapis hakkı, yasanın öngördüğü gerçek bir hapis hakkı olmayıp, sadece alıcıya ödediği bedeli geri alabilmesi imkanına yönelik kendine özgü bir hak şeklinde kabul edilmelidir.
Yasayla alacaklıya tanınan pay üzerinde hapis hakkının benzeri olan rehin hakkı sahibi olan kimseye dahi TTK'nun 360. maddesinde genel kurullarda oy kullanma hakkı tanınmadığına göre, hapis hakkı sahibinin bu hakka dayanarak oy kullanma hakkı olduğu sonucuna varılması mümkün değildir. Nitekim, doktrinde de bu sonuca varılmış bulunulmaktadır. (Bkz.Prof.Dr.H.Domaniç TTK Şerhi, Anonim Şirketler Hukuku Uygulaması C. II.İst. 1988 sh. 891). Dava konusu hakla hiçbir ilişkisi bulunmayan taşınmazlara ilişkin 10.7.1940 gün ve 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile yerine hapis hakkı ile tamamen farklı bir müessese olan intifa hakkına dayanılarak genel kurullarda gerçek malik dışında, bu paylar üzerinde kendine özgü hapis hakkı tanınan kimsenin oy kullanma hakkının tanınması gerektiği görüşüne de itibar edilmesi mümkün değildir. Bu görüş kabul edildiğinde, kendisine sadece ödediği bedeli geri alabilmesi için mahkemece kendine özgü bir biçimde tanınan hapis hakkı sahibi, şirket genel kurullarında payın kendisine tanıdığı tüm haklardan yararlanarak şirketin yönetimini dahi ele geçirmesine olanak tanımış olur ki yukarıda da değinildiği gibi, şirket gerçek pay sahipleri dışlanarak buna olanak tanınması hukuken mümkün görülmemelidir.
Bütün bunların dışında aynı konuda yani genel kurullarda oy kullanma hakkının oy üzerinde hapis hakkı sahibine değil, gerçek pay malikine ait olduğuna ilişkin yine aynı taraflarla ilgili dava sebebiyle İstanbul Asliye 3. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 24.3.1995 gün ve 1379-408 sayılı karar dairemizin 13.10.1995 gün ve 1995/6485-7436 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiş bulunmaktadır. Aynı genel kurulla ilgili olmamakla beraber, aynı taraflar arasında ve aynı hukuki sebebe dayanılarak tesis edilen ve kesinleşen bu karar bu dava bakımından kesin hüküm olmamakla birlikte, ona yakın derecede güçlü bir delil teşkil etmektedir. Bu bakımdan dahi mahkeme kararının onanması usul hükümleri bakımından gerekirken, dairenin aksine bir düşünceyle kararı bozmuş olması da bizce doğru görülmemiştir.
Yukarıdan beri arz olunan maddi ve hukuki sebeplerle mahkeme kararının onanması düşüncesinde olduğumuzdan, kararı bozan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.