 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1991/5841
K: 1991/6858
T: 24.12.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
2004/m.156
Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesince verilen 4.6.1991 tarih ve 324-558 sayılı hüküm temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR :
Davacı vekili; davalı şirketin prim, faiz ve gecikme zammından doğan borçlarını ödememesi üzerine giriştikleri icra takiplerinden sonra açılan iflas davasında, davalının 277 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameden istifade etmek istemesi ve prim aslını ödemesi karşısında mahkemece, konusu kalmayan dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, faiz ve gecikme zammına ilişkin hakların saklı kalmasına karar verildiğini, faiz ve gecikme zammına ilişkin bakiye alacağının ödenmesi gereken son tarih 22.5.1990 olmasına rağmen bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek alacağın depo edilmesi için davalıya tebligat gönderilmesine, depo edilmediği takdirde davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, alacağın taraflar arasında ihtilaflı olduğunu ve bu konuda derdest dava bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davaya dayanak yapılan icra takiplerinde çıkarılan ödeme emirlerinin davalıya tebliğinden itibaren İİK.nun 156/4. maddesindeki bir yıllık sürenin geçtiği, faiz ve gecikme zammına yönelik alacakları için davacının yeni bir takip talebinde bulunup davalıya iflas ödeme emri göndermesi gerektiği, 277 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 9.5.1990 gün ve 3642 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
277 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, prim aslını ödemeleri şartına bağlı olarak sadece faiz ve gecikme zammının ileriki bir tarihte ödenmek üzere ertelenmesi şeklinde borçlular yararına bir hak tanımıştır. Borçlunun bu hakkını kullanmış olması, ona sadece bu yönden bir hak bahsetmekte olup, diğer işlemler yönünden alacaklı kurum aleyhine sonuç doğurucu bir yoruma gidilemez. Diğer bir anlatımla kararnameden yararlanan davalı borçlunun; kararnamenin tanıdığı sürenin bitimine rağmen ertelenen borçlarını ödememesi halinde, kararnamenin uygulanması nedeniyle daha önce yaptığı ve kesinleşen takibi yürütme olanağı bir süre ertelenen alacaklı davacı kuruma, yeniden takip yapması şeklinde ek bir küflet yüklemek doğru değildir.
Bu hale göre, 277 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin, İİK.nun 156. maddesinin uygulanmasını ertelediği ve bunun sonucu olarak davacının yeniden takip yapmasının gerekmediğinin kabulü ile kararnamede öngörülen ödeme süresinin bitiminden itibaren bir yıl içinde iflas davası açıldığına göre mahkemece, işin esasına gidilerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şeklide hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 24.12.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.