 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1991/379
K: 1992/7404
T: 04.06.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 6.6.1990 tarih ve 923-346 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan (250.000.000) liralık % 85 faizli ve 1 yıl vadeli hamiline yazılı mevduat sertifikası aldığını, davalının vade sonunda ayrıca % 8,5 nisbetinde fark faizi ödeyeceği 1.11.988 tarihli taahhütname ile kabul etmesine rağmen, bundan kaynaklanan (21.250.000) lirayı ödemediğini ileri sürerek, (21.250.000) liranın 3.11.1989 tarihinden itibaren % 145 faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıya satılan sertifikaların 1 yıl vadeli ve % 85 faizli olduğunu, vade hitamında bu faiz ve ana paranın kendisine ödendiğini, davacıya ödenen faizin kamu düzenine ilişkin mevzuatın izin verdiği en yüksek faiz olduğunu, bankaların 3182 sayılı Yasanın 37. maddesine göre alınan kararlara dayalı oranın üzerinde faiz veremeyeceğini, munzam çıkar sağlayamayacağını, aksine davranışın Bankalar Kanunu'nun 79/4. maddesine göre suç teşkil ettiğini, kanunun kat'i surette emreylediği kurallara veya kanuna muhalefet teşkil eden akitlerin BK. nun 19/2. maddesi hükmünce batıl olduğunu, TTK.nın 1466. maddesiyle de ticari hükümlerde yasak edilmiş bulunan muamele ve şartların aksine bir hüküm bulunmadıkça batıl olacağını, keza aynı madde gereğince bir akit hükmünce yerine getirilmesi gereken edalar hakkında kanun ve selahiyetli makamların kabul etmiş olduğu en yüksek haddi aşan muamelelerin en yüksek had üzerinden yapılmış sayılacağını ve bu hadden fazla olan edaların hata ile yapılmış olmasa dahi geri alınacağını, talep edilen %
145 faizin dayanağı olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, 3182 sayılı Bankalar Kanunun 37. maddesine göre bankaların tesbit edeceği faiz oranına munzam menfaat temin edemeyecekleri ve bunlara aykırı işlemler yapamayacakları, aksi davranışın aynı Yasanın 79/4. maddesine göre suç teşkil edeceği bu nedenle davalı banka tarafından 1.11.1988 tarihinde imzalanan ve % 8,5 fark faizi ödeneceğini içeren belgenin gerek Bankalar Kanunun 37 ve buna bağlı çıkarılan kararname ve tebliğler ve gereksede BK.nun 19 ve TTK.nın 1466. maddeleri karşısında banka yönünden bağlayıcı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacının 1.11.1988 tarihinde davalı bankadan (250.000.000) liralık hamiline yazılı mevduat sertifikası satın aldığı, sertifikaların 1 yıl vadeli ve % 85 faizi olduğu ve davalı banka yetkililerin sertifikaların satımı esnasında ayrıca vade sonunda % 8,5 nisbetinde fark faizi ödeneceği hususundaki taahhütnameyi davacıya verdikleri, satım tarihinde yürürlükte bulunan TC. Merkez Bankası tebliğleri gereğince (91/1) bankaların mevduata uygulayacakları faiz oranlarını serbestçe tayin etme yetkisini haiz olup, tespit ve ilan ettikleri bu faiz oranlarını T.C. Merkez Bankasına iki iş günü önceden haber vermek kaydıyla değiştirilebilecekleri ve davalı banka yönetim kurulunun da T.C. Merkez Bankasının 28.10.1988 tarihli onayı ile 1.11.1988 tarihli kararla 1 yıl vadeli mevduata uygulanacak faiz oranını % 85 olarak kararlaştırmış bulunduğu ihtilafsız olup, ihtilaf 3182 sayılı Bankalar Yasasının 37. maddesindeki düzenleme nedeniyle söz konusu taahhütnamenin BK.nun 19. maddesi hükmüne göre geçersiz olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. O halde uyuşmazlığın çözümü 3182 sayılı Yasanın 37. maddesi hükmünün emredici mahiyette bir hüküm olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 91/11482 E. 991/592 K ve 20.11.1991 tarihli ilamı ve Dairemizin 22.11.1990 gün ve 89/3574 E, 1990/7462 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere Bankalar Kanununun 37. maddesi bankalara yönelik olarak nisbi emredici hüküm niteliğinde olup, davacı mudi yönünden bağlayıcı bir hüküm değildir. Zira bu maddeye aykırılık halinde aynı Yasanın 29/4 maddesi gereğince sadece banka personelinin cezalandırılması öngörülmüş olup, mudi için bir cezai müeyyide söz konusu değildir. Kaldı ki başlangıçta fark faizi ödeyeceğini taahhüt eden davalı bankanın bilahare 3182 sayılı Yasanın 37. maddesi hükmüne dayanarak söz konusu taahhütnamenin geçersiz olduğunu öne sürmesi de MK.nun 2. maddesi hükmü ile bağdaşmaz. O halde mahkemece davalı banka tarafından davacıya verilen fark faiz ödeneceğine ilişkin 1.11.1988 tarihli taahhütnamenin geçerli olduğu kabul edilerek buna göre bir hüküm tesis edilmek gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenlerle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 4.6.1992 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Bankalar halkın tasarruflarını korumak ve değerlendirilmek amacı ile ve ancak Bakanlar Kurulu izni ile kurulabilen kuruluşlar olup, (3182 sayılı Bankalar Kanunu m. 1 ve 4) çalışmaları ve denetlenmeleri de yasa ile düzenlenmiş bulunmaktadır. O halde, bankaların gerek kuruluşlarının gerekse çalışmalarının kamu düzeni amaçlı olduğu açıktır.
3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 37. maddesi hükmü de bu amaca yönelik bir düzenleme olup, kamu düzeni amaçlı hüküm içermektedir. Anılan maddede yetkili kılınan Bakanlar Kurulunca yetkilendirilen T.C. Merkez Bankasınca düzenlenen tebliğ ile bankalar mevduat faizi oranlarını serbestçe saptamada yetkili kılınmış iseler de aynı düzenlemede ve eklerinde serbestçe saptadıkları bu oranları T.C. Merkez Bankasına bildirme ve değiştirme halinde ise aynı bankanın görüşünü almak suretiyle ancak iki gün içinde değiştirebilecekleri hükme bağlanmış bulunmaktadır. Açıklanan bu düzenlemede de serbestlik ilkesine yer verilmekle birlikte bu şekilde belirlenen faiz oranlarının değiştirilmesi T.C. Merkez Bankasının doğrulanmasına bağlanmak suretiyle bu konuda bankalara sıkı bir denetim getirilmek istendiği açıkça bellidir.
Bu durum karşısında davalı bankanın T.C. Merkez Bankasına bildirdiği ve yasal prosedüre uyarak değiştirmediği mevduat faiz oranı üzerinde mevduat toplaması mümkün değildir. Aksine yapılan sözleşme 3182 sayılı Yasanın 37, TTK.nun 1466. maddeler hükümleri ve dolayısı ile BK.nun 19. maddesi hükümleri uyarınca sonuç doğuramaz.
Kaldı ki faiz oranlarını tespite yetkili organ bankaların şubeleri değil, genel müdürlüktür. Şubelerin kendi başlarına mevduat faiz oranı saptama ve taahhütte bulunmaları bu yönden de sonuç doğuramaz.
Sonuç olarak, 3182 sayılı Yasanın 1. maddesinde de değinildiği üzere, halkın tasarrufların korumak ile görevlendirilen bankaların özel anlaşmalar ile yine halkın tasarrufundan topladığı paralardan bir kısım kişilere ayrıcalıklı davranarak yasal prosedüre uymadan onlara yüksek faiz vermesi yasal olarak mümkün değildir. Banker faciasının yaşandığı ülkede bankaların aynı amaca yönelik yasa dışı davranışlarına MK.nun 2. maddesine dayanılarak hukuken geçerlilik tanınması da düşünülemez. Zira, burada asıl korunması gereken menfaat toplumun yararı olmalıdır.
Davacı, yetki dışı sözleşme yapan bankanın şube yetkililerinin hatalı davranışlar sonucu zarar, ziyan davası açması düşünülebilir ise de, bu davada ona yönelik bir istem bulunmadığından davanın reddine dair mahkemece tesis edilen kararın onanması düşüncesindeyim.