 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1990/7773
K: 1992/5975
T: 07.05.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen .... tarih ve ... sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ... olmakla ... gereği .... düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının reklam anlaşmasından kaynaklanan (119.000) DM.lik borcunu ödememesi üzerine, müvekkili tarafından bu alacağın tahsili için davalı aleyhine alacak davası açıldığını ve mahkemece davanın Türk Lirası üzerinden kabulüne karar verildikten sonra davalının yapılan takip üzerine (21.248.605) lirayı icra dosyasına yatırdığını, geçmiş günler faizi ve ücreti vekaletin de bu miktarın içinde bulunduğunu, dava açıldığında 1 DM (78.25) lira iken ödeme tarihinde bir DM.nin (791.69) liraya yükseldiğini ve bu durum nedeniyle davalının (119.000) DM yerine (26.840) DM ödediğini, (119.000) DM.nin ödeme tarihindeki Türk lirası karşılığı (94.200.400) lira iken davalının (21.248.605) lira ödediğini, geçmiş günler faizinin müvekkilinin zararını karşılamadığını, aradaki fark olan (72.950.000) liranın müvekkilinin zararını oluşturduğunu ileri sürerek BK.nun 105. maddesi gereğince bu miktarın % 65 faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili,. davacının ilk davada kur farkından doğabilecek talep hakkını saklı tutması ve ticari faiz isteyebileceği halde bu yönde bir talepte bulunmaması nedeniyle davanın dinlenemeyeceğini, kur farkından doğan talep hakkından peşinen feragat ettiği gibi, % 30 faize rıza göstermekle de başkaca faiz talep etme hakkını yitirdiğini, ayrıca müvekkilini zamanında temerrüde düşürmemek suretiyle 2 yıllık temerrüt faiz hakkını kendi kusuru nedeniyle kaybettiğini, ayrıca müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin yasal haklarını kullanmasının kusur sayılamayacağını, ayrıca kambiyo mevzuatı yüzünden müvekkilinin istemesine rağmen döviz transferini gerçekleştiremediğini, bankanın iki taraf için kesinleşmiş bir mahkeme kararına uygun olarak borcunu ödeyerek borcundan kurtulduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, fazlaya ilişkin haklarını ilk davada saklı tutmayan davacının BK.nun 105. maddesi uyarınca munzam zarar talebinde bulunamayacağı, Türkiye'deki yüksek enflasyon ve döviz kuru değişikliğinin ilk davanın açıldığı sırada tamamen bilinemeyecek bir husus olmadığı, ayrıca ilk dosyadaki T.C. Merkez Bankası yazısına göre davalının tamamen kusurlu olduğundan da söz edilemeyeceği, bu hususda gözetilerek davanın reddine karar verilmek gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, BK.nun 105. maddesi gereğince munzam zararın tahsili amacıyla açılmış olup, davalı bankanın reklamcılık faaliyetinden ötürü davacıya (119.999) DM. borçlandığı, söz konusu meblağın önce yetkili merciilerin izin vermemesi nedeniyle davacı firmanın bulunduğu Almanya'ya transfer edilemediği, bilahare de banka yönetimindeki değişiklik nedeniyle Türkiye'de de ödenmediği ve bunun üzerine davacının alacağın tahsili hususunda dava açtığı ve davanın 2 kez bozma geçirdikten sonra neticelenerek davacının icra kanalıyla davalıdan (21.248.605) lirayı tahsil ettiği ve davacının gerek ilk davada gerekse de icrada kur farkından kaynaklanacak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığı hususları ihtilafsız olup, ihtilaf davacının böyle bir davayı açabilmesi için ilk davada kur farkından kaynaklanacak fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması gerekip gerekmediği, davalının kusurlu olup olmadığı ve munzam zararın miktarı noktalarında toplanmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere sözleşmede alacağın yabancı para ile ödenmesi kararlaştırdığına ve davada kur farkından doğan para alacağa ilişkin bulunduğuna göre ilke olarak davacının BK.nun 105. maddesi hükmünden yararlanabileğinin kabulü gerekir ve kur farkından kaynaklanan bu alacak sözleşmeyle saptanan ana alacaktan neşet ettiğine göre henüz ana alacağın ödenmediği bir uyuşmazlıkta BK.nun 113 maddesi hükmünün uygulanması düşünülemeyeceğinden gerek ilk davada ve gerekse de icra takibinde bu hakkın saklı tutulmasına gerek yoktur.
Kusur konusuna gelince; davalı bankanın sözleşme sırasında mevzuattaki engelleri incelemeden ve değerlendirmeden yabancı para üzerinden taahhütte bulunması onun kusurlu olduğunu gösterdiği gibi, yönetim değişikliğinden sonraki dönemde de davalı bankanın ödeme konusunda davacıya çıkardığı engellemeler dahi olayda bankanın kusurlu olduğunu gösterir nedenler olarak kabul edilmek gerekir.
O halde mahkemece şartları oluşan davanın esasına girilerek, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcını isteği halinde temyiz edene iadesine, 07.05.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.