 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1990/4499
K: 1991/714
T: 08.02.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Trabzon Asliye 1. Hukuk Mahkemesince verilen 18.4.1990 tarih ve 1151-395 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketin ortağı olduklarını ve şirket sermayesinin % 40'ına sahip bulunduklarını, şirketin diğer ortaklarının 25.7.1987 tarihinde toplanarak davacıların sarmeye arttırımı sırasında taahhüt ettikleri katılma paylarını ödemekte direndiklerinden bahisle müvekkillerinin ihracına karar verdiklerini, oysa müvekkillerinin şirkete herhangi bir borçları bulunmadığını, kaldı kiş şirket anasözleşmesinin 16. maddesine göre şirket sarmeyesinin 2/3 sini temsil eden ortakların müzakere edilen husus lehine oy vermemesi halinde geçerli bir karar alınmayacağını, diğer yandan TTK.nun 536. maddesinin de bir şirket kararı alınabilmesi için en azından ödenmiş sermayenin yarısından fazlasına sahip ortakların bu doğrultuda oy verilmesi gerektiğini aradığını, ihraç kararına katılan ortakların bu nisbette bir sermayeye sahip olmadıklarını ileri sürerek, ihraç kararının hükümsüzlüğünün tesbitini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili cevabında, şirketin eski idarecileri olan davacıların malen çok zor duruma düşürdükleri şirketi terk ederek başka yerde ayrı bir iş kurduklarını, bu suretle şirketin yöneticisiz kalması üzerine mahkemece şirkete yed-i adil tayin edildiğini, yed-i adilin TTK.nun maddesinde öngörülen prosedür dahilinde davacılara noterden 2 ayrı ihtarname göndererek sermaye attırımı nedeniyle taahhüt ettikleri iştirak payının ödenmesini istediğini, davacıların borçlarını ödememekte direnmeleri üzerine ortaklar kurulunun davacıların ihracına karar verdiğini, davacıların paylarının bedeli mukabilinde diğer ortaklara devredildiğini, ihraç kararının haklı olduğunu, kaldı ki davanın 3 aylık hak düşürücü sürede açılmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın TTK'nun 381. maddesinde öngörülen 3 aylık hak düşürücü sürede açılmadığından bahisle davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın dairemizin 18.5.1989 tarihli ilamıyla davacılar yararına bozulması üzerine mahkemece, bozmaya uyularak alınan bilirkişi raporuna göre, toplantı ve karar yeter sayısının bulunması nedeniyle ortada iptali kabil bir karar bulunduğu ve iptal davasının 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı limited ortaklık genel kurul kararının iptaline ilişkindir. TTK'nun 536/3. maddesinde, ödenmiş esas sermayenin hiç olmazsa, yarısından fazlasını temsil eden ortakların görüşülen husus lehine oy vermiş olmaları halinde genel kurul kararının oluşacağı ve aksi halde kararın geçersiz bulunacağı hükme bağlanmıştır. yasada öngörülen bu genel kurul karar yeter sayısının anasözleşme ile azaltılması yasaya aykırı ise de, artırılması olanaklıdır.
Davalı limited ortaklık anasözleşmesinin 16. maddesinde, ortaklık genel kurul kararların, ortaklık sermayesinin 2/3 ünü temsil eden ortakların görüşülen husus lehine oy vermeleri halinde tesis edilebileceği öngörülmüştür. Dava konusu yapılarak geçersiz olduğunun tespiti istenen 25.7.1987 günlü genel kurulda ise, esas sermayenin 3/5 ini temsil eden ortakların oylarıyla karar alınmış bulunmaktadır. Bu durum da, dava konusu yapılan ortaklık genel kurul kararının anasözleşmenin 16. maddesi hükmüne aykırı olarak tesis edildiği görülmüş ve karar yeter sayısını içermeyen genel kurul kararının geçersiz bulunduğunun kabulü gerekmiştir.
Her ne kadar olayda TTK'nun 551/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı mahkemece alınan bilirkişi raporunda tartışılmış ise de, bu davada anılan maddenin uygulanması söz konusu değildir. Çünkü, bu maddenin 3. fıkrası, muhik nedenlere dayanılarak limited ortaklıktan bir ortağın mahkeme aracılığı ile çıkarılmasında genel kurulca alınacak muvafakat kararına ilişkindir. Davacıların ortaklıktan çıkarılmasına ait karar ise, muhik nedenler dışında ortakların parasal yükümlülüklerini yerine getirmemeleri hususuna dayanmaktadır. Ayrıca, davacıların ortaklıktan çıkarılmaları halinde, sermaye azaltılmamış ve davacıların paylarını ise diğer ortaklar satın almışlardır. Bu itibarla, davada TTK'nun 551/3. maddesinin uygulanması söz konusu olmadığı gibi, mahkemece hukuki konuda bilirkişi raporu alınması da usule aykırıdır.
Açıklanan bu huuslara göre, dava konusu ortaklık genel kurul kararının, ortaklık anasözleşmesinde öngörülen 2/3 karar yeter sayısını içermediğinden geçersiz sayılmasına ve bu durumda iş bu davada subutu hak süresininde geçtiği söz konusu olamayacağnıdan davanın kabulüne karar vermek icabederken, yazılı biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacıların temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 8.2.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.