 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1990/4397
K: 1991/6421
T: 02.12.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı vekili, müvekkili bankanın 4.11.1987 ödeme tarihli (1.000.000) TL. bedelli hamiline hazine bonosunun İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesince iptal edilmiş ve ödeme yasağı konulmuş ve bu durumun müvekkiline tebliğ edilmiş olmasına rağmen iş yoğunluğundan kaynaklanan hata sonucu (1.000.000) TL.'nın davalıya ödendiğini, davalıdan birkaç kez istenmesine rağmen ödemediği gibi devraldığı kişiyi de bildirmekten çekinerek müvekkilini zarara uğrattığını, girişilen takibede itiraz ettiğini ileri sürerek (1.042.240) TL.'nın davalıdan faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Dava vekili, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu, ödeme yasağından haberdar olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma, mübrez belgeler, tanık beyanlarına nazaran davacının hataya dayalı ödemesinin geçersiz olduğu, savunmanın sübut bulmadığı gerekçeleriyle (1.000.000) TL.'nın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, takibin devamına karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davalı bankanın mevcut bir ödeme yasağına rağmen yapmış olduğu ödemenin geçersiz olduğu nedeniyle ödediği parayı geri istemek hakkına sahip bulunmasına ve ödeme yasağı bulunan hallerde dava konusu hazine bonosunun gerçek hak sahibinin kim olduğu hakkında araştırma yükümlülüğü bankaya yükletilemeyeceği gibi, bononun zayi nedeniyle iptali davasını açan kimse ile davalı hamil arasındaki uyuşazlığın da bu davada çözümlenmesi usulen mümkün bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 30.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubuyla temyiz edenden alınmasına, 2.12.1991 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı, hamile yazılı Hazine bonosunu elinde bulunduran kişidir. Davalı, 4.11.1987 ödeme tarihli bonoyu davacı bankaya ibraz etmiş ve bu tür bonoları ödemeye yetkili davacı banka aynı tarihte bono bedelini davalıya ödemiştir.
Davacı banka, hazine bonosunun evvelki hamili ... 'in bu bonoyu kaybettiğinden bahisle TTK. 573-578. maddeleri hükümlerince iptal davası açtığını, bu dava zımnında ödeme yasağı kararı aldığını, bu kararın bankalarına ulaşmasından sonra hataen davalıya ödeme yapıldığını ileri sürerek bono bedeli (1.000.000) TL.'nın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini dava etmiştir.
Davacı bankanın gerekli ihtimamı göstermiş olması halinde, mevcut ödeme yasağı kararına uyması ve ödeme yapmaması tabiidir.
Olayımızda üzerinde durulması gereken husus, ödemesi gerekmediği halde hataen ödeme yapan bankanın, parayı davalıdan dava yolu ile geri alıp alamayacağı hususudur.
TTK. 570. maddesindeki (mahkeme kararı ile ödemeden menedilen borçlunun ödemesi muteber olmaz) hükmü, ödemenin batıl olduğu ve geri alınabileceği anlamında olmayıp, 574. maddede açıklandığı üzere bu ödemenin borçluyu borcundan kurtarmayacağı ve gerçek hak sahibine ikinci defa ödeme yapmak durumunda kalacağı şeklinde yorumlanması gerekir.
Ziya sebebiyle açılan iptal davasının ne şekilde sonuçlanacağı ödeme tarihinde belli olmadığı gibi, davacı lehine sonuçlanan iptal davası da bu şekli ile maddi hukuk yönünden davalı hamile karşı davacıya bir hak bahşetmez.
Ancak Hazine'den yeni bir bono isteme olanağını sağlar. İptal davası davacısının ödenen parayı davalıdan geri isteyebilmesi için davalıya karşı ayrıca bir dava açması, onun hazine bonosunun kötüniyetli olarak ele geçirdiğini ispat etmesi gerekir. Bu dava hakkı bonoyu kaybeden evvelki hamile ait olup, davacı bankanın bu yönde bir iddiaya kalkışması bahse konu değildir. Hamil durumundaki davalı aksi ispat edilmedikçe iyi niyetli sayılır.
Bankanın durumuna gelince;
Bankanın hamil davalıya ödeme yasağına rağmen ödeme yapması hatalı bir davranış ishe de, bu ödeme ile henüz bir hukuki sorumluluk altına girmiş değildir. Büyük bir ihtimalle ödeme hukuken haklı olana yapılmış olabilir. Hazine bonosunu kaybeden iptal davasının davacısı, davalı hamile karşı dava yolu ile hakkını ispat ettiği ve hakkını davalıdan alamadığı taktirde, bankanın haksız ödemesi sebebiyle zarara uğramış olacağından bankaya müracaat edebilir. Bu durumda banka, bonoyu kaybedene ikinci defa ödemek zorunda kalırsa davalıya karşı bir rücu davası açabilir.
Diğer yönden, ödeme yasağı kararı bir nevi ihtiyati tedbir kararıdır. Bu kararın muhatabı olan fakat tedbir konusu değeri elinden çıkaran kişiye, durumun eski hale getirilmesi için dava açma hakkı tanınamaz.
Olayda zilyetliğin korunmasına ilişkin Medeni Kanunun ilgili maddelerinin ve hataen ödemeye ilişkin BK. 62. maddesinin uygulanma olanağı da yoktur.
Bu durumda davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığından davanın reddi gerekirken davanın kabulü bizce doğru bulunmadığından dairemizin sayın çoğunluğunun onama kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
A.İ.E. Menkul Kıymetler merkezinden satın aldığı Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına ait (1.000.000) TL.'lık hamiline Hazine bonosunu zayi ettiğinden bahisle iptali için İstanbul 7. Asliye ticaret Mahkemesine dava açmış ve mahkemece 29.9.1987 gün ve 987/700 sayılı karar ile ödeme yasağı konulmuş ve bu tedbir kararı 2.10.1987 tarihinde davacı bankaya bildirilmiş ancak davacı banka tedbir kararını gözden kaçırarak bono bedelini vade tarihi olan 4 Kasım 1987 tarihinde ibraz eden davalı hamile ödemiştir.
Sayın çoğunluk, iptal davası açan dava dışı 3. kişinin ve bankanın bu ödeme nedeniyle bir zarara uğrayıp uğramadığına bakmadan, davacı bankanın mevcut bir ödeme yasağına rağmen yapılmış ödemenin geçersiz olduğu bu nedenle geri istenebileceği görüşü ile mahkeme kararını onamıştır.
Dava dışı A.İ.E. söz konusu hazine bonosunun zayi olduğunu öğrenir öğrenmez mahkemeye başvurup TTK. 574. maddesine uygun ödeme yasağı alıp bunu bono bedelini ödiyecek bankaya bildirdiğine göre davacı bankanın TTK. 570/son ve 577. maddeleri uyarınca senet ibraz edildiğinde bunu ödemiyerek keyfiyeti mahkemeye bildirmesi mahkemenin de gerçek hamil olduğunu bildiren, iptal davası açan kişiye, senedi elinde bulunduran kimse hakkında dava açması için münasip bir süre vermesi, verilen bu süre içinde istirdat davası açılmamış ise tedbir kararını kaldırıp, durumu parayı ödiyecek bankaya bildirmesi ve bankanın da bundan sonra ibraz eden kişiye ödeme yapması gerekirdi.
Burada TTk. 570/son maddesi üzerinde durmakta yarar vardır. Maddede "Mahkeme kararı ile ödemeden menedilen borçlunun ödemesi muteber olmaz" kuralı, TTK. 574. maddesinde açıklandığı gibi, bu ödemenin borçluyu borcundan kurtaramıyacağı ve gerçek hak sahibine ikinci defa ödeme yapmak durumunda kalabileceği şeklinde anlamak gerekir. Bankanın açtığı dava ister nedensiz zenginleşme ister haksız fiilden kaynaklanmış olsun, ödediği parayı davalıdan geri istemesi için TTK. 574. maddesi uyarınca ikinci kez ödeme yaptığını kanıtlaması ve davalının bu eyleminden zarar gördüğünü ispatlaması gerekir. Davacı bankanın bu tür davranışından dava dışı tedbir alan kişi zarar görmüştür. Bu kişinin 2 talep hakkı vardır. Ya doğrudan doğruya MK. 900-903 ve BK. 61 vd. maddeleri uyarınca davalı hakkında dava açacak ve bu davada hazine bonosunun gerçek hamilinin kendisi olduğunu, rızası hilafına elinden çıktığını kanıtlıyarak bono bedelini davalıdan tahsil edecek, ya da doğrudan banka hakkında TTK. 570/son madde uyarınca, bankanın tedbire rağmen haksız ödeme yaptığını bu ödemenin geçersiz olduğunu kanıtlıyarak bono bedelini talep edecekdir.
Söz konusu olayda dava dışı kişinin ne senedi ibraz edip parayı alan kişi hakkında ne de banka hakkında bir dava açtığı ileri sürülmemiştir. O halde bu davanın açıldığı tarihte bankanın gerçekleşen bir zararından söz etmeye olanak yoktur. Nitekim çek ve bono'nun tahsili için bankaya ibrazı ve bankanın bunları zayi etmesi halinde, banka hakkında çek ve bono bedelinin ödenmesi için açılan davalarda Yüksek dairemiz, çek ve bono hamilinin keşideciye başvurmadan gerçekleşen bir zararı doğmadığı için doğrudan banka hakkında açılan davayı red eden mahkeme kararlarını onamaktadır.
Yukarıda açıklandığı şekilde TTK. 570/son maddesi uyarınca davacı bankanın yaptığı ödeme gerçek hak sahibine yapılmış bir ödeme olmayıp bankayı borcundan kurtarmıyacağı için, zayi ilamı alan kişinin bu ilamı bankaya ibrazı halinde bu ilama dayanarak ödeme yapmak zorunda kalacağından, bankanın zararı bu anda gerçekleşecektir. İşte bu ikinci ödemeden sonra bankanın ilk ödediği kişiye dönüp haksız ödediği bono bedelini istemesi gerekir. Bu hal tarzı Yasa koyucunun amacına da uygun düşecektir. Çünkü, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için borçlunun mal varlığının hali hazır durumuyla zenginleştirici olay meydana gelmiş olmasıydı göstereceği durum arasındaki farktan ibarettir. Haksız fiil sorumluluğunda ise, zarar kavramı "Fark Teorisi" adını alan görüşle izah edilmekte ve bu görüşe göre de mal varlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile olay meydana gelmemiş olsa idi mevcut olacak durum arasındaki para ile değerlendirilebilen farkı ifade eder. Davacı banka bir defa ödeme yaptığı içinde davacının mal varlığında bir eksilmeden söz edilemez.
Nitekim benzer bir olayda banka tedbire rağmen ilk ödediği kişiden parayı almamış, hak sahibinin dava açmasını beklemiştir.
"Davacı söz konusu tahvillerin çalındığını öğrenir öğrenmez mahkemeye başvurup TTK. 574. maddesine uygun biçimnde ödeme yasağı kararı alarak 19.12.1979 tarihinde davalı bankanın Samsun şubesine ibraz etmiş ve 21.12.1979 tarihinde davalı bankanın idare merkezine ulaşmasını sağlamış olmasına karşın, davalı banka ihtiyati tedbir niteliğindeki bu kararı 4 gün sonra 25.12.1979 tarihinde işleme koymuştur. Davacıya ait tahviller bu arada 26 ve 28 Aralık 1979 tarihinde dava dışı 3. kişiler tarafından davalı bankanın Trabzon şubesine ibraz edilerek bedelleri tahsil edilmiştir. Bu suretle davalı banka, sahip olduğu tüm olanakları kullanarak ve ivedilikle keyfiyeti en azından kendi şubelerine duyurmak ve ödemeyi önlemek durumunda iken bunu yapmamak suretiyle gecikmeye ve dolayısıyla ödeme yasağına rağmen tahvillerin paraya çevrilmesine sebebiyet vermiştir. Bu durumda davacının bu yüzden uğradığı zararını kanıtlıyarak davalı bankadan söz konusu zararı talep etmekte haklı olduğunun kabulü gerekir" (Y. 11. HD. 21.10.1982 E: 3864 K: 4026 A. Hulusi Gürbüz Ticari Senetler ve İptali Davaları 1986 sh: 1085).
Bu durumda, mahkeme kararının davacı bankanın henüz gerçekleşmiş bir zararı bulunmadığından bahisle davanın reddi gerekirken davanın kabulü ve kabul kararının onanması doğru bulunmadığından sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.