Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1990/4374
K: 1990/5537
T: 18.09.1990

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Antalya Asliye 3. Hukuk Mahkemesince verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla işin gereği konuşulup düşünüldü:
 
  KARAR: Davacı vekili müvekkili ile davalıların bir A.Ş. kurma yolunda anlaşarak 5.12.1986 tarihli bir sözleşme yaptıklarını, bu sözleşmenin 1. e-g maddesine göre müvekkilini koyacağı aynı sermaye nedeniyle çıkan ve çıkabilecek vergi, ceza sorumlulukları davalıların üstlendiklerini, davalılardan şifahi ve yazılı olarak müteaddit defalar istenmesine rağmen gereğini ifa etmediklerini ve müvekkilinin 25.1.1988 tarihli makbuzla 240.204.102 TL. ödemek mecburiyetinde kaldığını belirterek bu miktarın ödeme tarihinden itibaren temerrüt faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
  Davalılar vekili cevabında taraflar arasında A.Ş. kurulmak üzere önce 21.11.1986 tarihli sözleşme yapıldığını, davacının koyacağı aynı sermaye karşılığı davacının % 42 nakit sermaye karşılığı müvekkillerinin % 58 hisseye sahip olacaklarının kararlaştırıldığını, bu sözleşmede vergiye ilişkin bir hüküm bulunmadığını, daha sonra davacının koyacağı aynı sermaye nedeniyle bunun kayıtlardaki değeri ile sermaye olarak vazedileceği sırada mahkemece saptanacak değeri arasındaki farkın kurum kazancı olarak vergilendirileceği hususunun taraflar arasında konu olduğunu ve 31 sayılı Kurumlar Vergisi Tebliğinin 9/a maddesin kapsamında doğacak vergi borcunun % 80 nin vergiden muaf olduğu, % 20 vergi borcunun ise 80.000.000 TL. tutacağı ve bunu müvekkillerince karşılanması halinde hisselerin % 40, % 60 olarak müvekkilleri lehine değiştirilebileceğini davacının teklif ettiğini, müvekkilerince kabul edilip bu maskatla 5.12.1986 tarihli ikinci sözleşme yapıldığını, tarafların gerçek iradesinin bu yolda olduğunu, ancak daha sonra mevzuat gereğince muafiyetin olmadığının anlaşıldığını ve 31 sayılı Tebliğe yanlış anlam verildiğinin ortaya çıktığını, davacının yaptığı hatalı icabı aynı hataya düşen müvekkillerini de kabul etmesiyle oluşan tema hatası ve sakat irade mutabakatını ikinci sözleşmenin 1. de bendi düzenlenirken ayrıca esaslı beyan hatasına da dönüşmüş olduğunu ve tüm bu durumun taraflar arasında teati edilen mektuplar, bu mektuplardaki şerhler ve davacı şirketin genel kurullarında yöneticilerin yaptıkları açıklamlar ile anlaşılmakta olduğunu ve ikinci sözleşmede müvekkillerine tahmil olunacak yükün % 2 hisse karşılığında münhasıran 31 sayılı Kurumlar Vergisi Tebliği kapsamında doğacak vergi borcundan ibaret olduğunu belgelendirdiğini, davacının şimdi % 2 hisse karşılığı 519.000.000 TL. olarak iddiaya kalkışmasının dürüstlük kurallarına da aykırı olduğunu, söz konusu tebliğden doğmamış olan vergi nedeniyle müvekkilinin katma değer vergisinden ve vergiyi doğuran dolayı geçen beyan eden davacının bu kendi kusuru nedeniyle ödediği pişmanlık zammından da müvekkilini sorumlu tutulamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
  Mahkemece 21.11.1986 ve 5.12.1986 tarihli sözleşmelere, 25.1.198 tarihli makbuza, bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine dayanılıp 5.12.1986 tarihli sözleşme ile 21.11.1986 tarihli sözleşmenin geçersiz sayıldığı ve ikinci sözleşmede davacının koyacağı aynı sermaye nedeniyle doğacak tüm masrafların davalılarca karşılanacağının belirtildiği, taraflar arasında yapılan istem nedeniyle Devletin katma değer vergisi ve dahili tevkifat vergisini alan durumunda olduğunu, tarafların anlaşmalarında esaslı bir hata olsa dahi bu vergilerin ödenmesi gerektiği, esasen sözleşmenin masraflar hususundaki hükümlerinin açık olup esaslı bir hatanın bulunmadığı; 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın sonucunun beklenmesine gerek olmadığı, davacının geç bildirim nedeniyle ödediği pişmanlık zammının kusurlu davranışı nedeniyle davalıdan isteyemeyeceği, ancak ödediği 103.313.692 TL. katma değer vergisi ve 51.656.796 TL. dahili tevkifat vergisi talebinde haklı olduğu sonucuna varılıp toplam olarak (154.970.388) TL.nın 25.1.1988 tarihinden itibaren % 30 faiziyle davalılardan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
  Kararı davalılar vekili temyiz etmiştir.
  Taraflar 21.11.1986 tarihli bir ön anlaşma ile bir anonim şirket kurma yolunda anlaşmışlardır. Bu anlaşmaya göre davacı şirket kurulacak şirketin % 42 payı karşılığı maliki bulunduğu arsayı aynı sermaye olarak koyacaktır.
  Ancak bu arsanın değerlendirilmesi yapılarak bu değer üzerinden kurulacak şirkete aynı sermaye olarak konulması nedeniyle arsa sahibi davacı şirketin bir takım vergi mükelefiyeti doğacaktır. Davacı şirketin bu vergi mükelefiyetini ödeyecek mali gücünün olmadığı ve bunların davalı tarafından davacı şirkete yazılan 25.11.1986 tarihli yazı ve bunu altına davacı şirket tarafından yazılan 1.12.1986 tarihli cevaptan anlaşılmaktadır.
  İşbu 25.11.1986 tarihli yazı ve 1.12.1986 tarihli cevabi yazıdan tarafların arsasının değer artışının % 80'inin vergiden muaf olduğunun, kalan % 20'nin vergiye tabii bulunduğunu, bu % 20'ye düşen vergi miktarının en fazla 80.000.000 TL. olduğunu farz ve zannettikleri ve bu farz ve zanna göre davalı tarafından ödenecek 80.000.000 TL. karşılığında davacının kurulacak şirketteki % 2 hissesini davalıya terk ile arsa karşılığı şirketteki payının % 40'a indirilmesini kabulettiği anlaşılmaktadır.
  Tarafların vergi konusundaki farz ve zanna dayalı bu görüş ve kabulleri üzerine arsanın vergilerini davalı tarafından ödenmesini, kurulacak şirketteki payların da % 40 ve % 60 olmasını öngören 5.12.1986 tarihli ikinci bir ön anlaşma yapılmıştır.
  Ancak bilahare arsanın aynı sermaye olarak konulmasında bir vergi muafiyetinin söz konusu olmadığı, artan tüm değer üzerinden vergi alınması gerektiğinin anlaşılması üzerine taraflar arasında uyuşmazlık doğmuştur.
  Aynı sermaye sahibi davacı şirket 5.12.1986 tarihli tarihli ön anlaşma gereği aynı sermaye konulmasından doğan tüm vergilerin davalıya ait olduğunu iddia etmekte, davalı ise davacının, aynı sermaye değerinin % 80'ini vergiden muaf olduğunu kalan % 20 üzerinden vergi alınacağını, bunun da en fazla 60.000.000 (80.000.000) TL. olacağını beyan etmek suretiyle kendilerini hataya düşürdüklerini, oysa vergilerin 500.000.000 TL.den fazla tahakkuk ettiğini, bu durumda ve hata nedeniyle 5.12.1986 tarihli sözleşmenin bu hususa ilişkin hükmüne bağlı olmadıklarını savunmuştur.
  Yakardan beri açıklanan tüm bu durumlar nedeniyle her ikitarafın da kötüniyetleri olmadan, mali mevzuatta yanılgıya düşerek aynı sermaye olarak arsa konulması halinde % 80'inin vergiden muaf olduğunu zannederek 5.12.1986 tarihli sözleşmeyi akdettikleri anlaşmaktadır. Ancak tarafların uyuştukları bir nokta vardır ki o da kurulacak şirketteki % 2 payın karşılığı olarak 80.000.000 TL. takdir etmişlerdir. Yargıcın görevi mümkün olduğu kadar mevcut hukuki düzeni korumaktır. Hata nedeniyle sözleşmeyi geçersiz saymaktansa sözleşmeyi, iş bu sözleşmeyi düzenleyenlerin nazara aldıkları hususlara uygun hale dönüştürmek mümkün oldukça bu ikinci yol tercih edilmelidir. Olayda taraflar vergi tutarını 80.000.000 Tl. değerinde olacağını tahmin ve kabul ederek bunun karşılığından % 2 payın devri hususunda anlaşmışlardır. O halde taraflar arasında % 2 payın 80.000.000 TL.ye satış ve devri konusunda bir anlaşma olduğunun kabulü ile buna göre hüküm kurmak hukuki ve en doğru yol olarak görünmektedir.
  Diğer yandan mahkemece hüküm,bilirkişi raporuna da dayanılarak sözleşmenin yazılış şekline ve davalını basiretsiz davranışına istinat ettirilmiştir. Her iki taraf da anonim şirkettir binnetice tacirdirler. Her iki tarafın da basiretli hareket etmesi gerekir. Davacı taraf gerekli araştırmayı yapıp davalıya bilgiler vermiş ve davalı bu bilgilere güven duyarak sözleşmeyi akdetmiştir. Diğer yandan basiretli bir kimsenin hataya düşmeyeceği de idida edilemez. Olayda taraflarca 80.000.000 TL. tahmin edilen verginin sonradan 500.0000.000 TL. civarında olarak tahahkuk etmesi hatanın varlığını göstermeye yeterlidir.
  Yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle vergi borcu veya dönüşme sonucu % 2 pay devri bedeli olarak davalının davacıya 80.000.000 TL. ödemesi gerektiği şeklinde hüküm kurulması gerekirken yazılı şeklide davalının tüm vergi borcundan sorumlu tutulması bozmayı gerektirmiştir.
 
  SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 100.000 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.9.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini