 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1989/720
K: 1989/1252
T: 02.03.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Yüksel ile İttihadı Milli Türk A.Ş. arasında çıkan davadan dolayı, (Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce verilen 22.12.1987 gün ve 113-433 sayılı hükmü onayan dairenin 21.11.1988 gün ve 2335-6939 sayılı ilamı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okudu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirkete kasko sigortalı müvekkiline ait aracın trafik kazasında hasara uğradığı halde davalı şirketce sigorta tazminatının ödenmediğini ileri sürerek (1.252.949) liranın davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair tesis edilen karar Dairemizce onanması üzerine davalı vekili bu defa karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-Her ne kadar yanlar arasındaki akdi ilişkiyi düzenleyen kasko sigorta poliçesinin 12. maddesinde taraflar hasar miktarında buluşmadıkları takdirde hakem-bilirkişi marifetiyle ziya ve hasarın saptanacağı hükme bağlanmış ise de, davalı sigortacı sigorta ettiren tarafından kendisine yapılan ihbardan sonra, olayın hırsızlık nedeniyle police teminatı dışında kaldığından bahisle sigorta tazminatını ödemekten kaçınmış ve davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde dahi aynı savunmayı yaparak davanın reddini istemiş bulunmaktadır.
Kasko sigortası poliçe genel şartlarında yer alan ve ziya ile hassarın hakem-bilirkişilerce saptanması gerektiğine ilişkin şart rizikonun sigorta teminatı işinde olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı hallerde uygulanması gereken, bir nevi delil anlaşması niteliğinde bir prosedür olmaktadır. Diğer bir deyişle, rizikonun poliçe teminatı içinde olduğu konusunda anlaşan taraflar sadece hasar miktarında uyuşmadıkları takdirde hakem-bilirkişiye başvurarak bu uyuşmazlığı o prodesür koşulları içerisinde halledeceklerdir.
Şayet, dava konusu olayda da olduğu gibi, sigortacı ile sigorta ettiren arasında rizikonun teminat içinde kalıp kalmadığı noktasında başlangıçta bir uyuşmazlık çıkmışsa, bu takdirde sigorta ettirenin bu uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye başvurma zorunda bulunduğu aşikardır. İşte, bu gibi durumlarda yani işin esasının mahkemeye intikal ettiği hallerde taraflar arasındaki uyuşmazlık sadece hasar miktarına inhisar etmediğinden, hakem-bilirkişi prosedürüne gidilmesi artık düşünülmemelidir. Zira, işin esasını yargı yolu ile çözümledikten sonra esasen uzun ve karmaşık bir çözüm tarzını kabul eden hakem-bilirkişiye gidilmesi için mahkemece taraflara mehil verilmesi usul ekonomisine uygun düşmediği gibi, işin esası, yani rizikonun teminat içinde kaldığı mahkemece saptandıktan sonra yargılamaya ara verilerek mahkeme dışı seçilen kişilerce verilecek raporlarda mahkemelerin bağlı kalması da usul hükümlerine göre tartışılacak bir durum meydana getirmektedir.
İşte bu nedenlerle işin başlangıcında ve esası bakımından mahkemeye başvurulan hallerde davanın esasını çözen mahkemenin usul hükümleri çerçevesinde tarafların veya kendisinin re'sen geçeceği bilirkişi marifetiyle tazminat miktarını da kendisinin saptaması gerektiği kabul edilmek gerekir. O halde, davalı sigorta vekilinin hasar ve ziyan hakem-bilirkişi marifetiyle tesbit ettirilmesi gerektiğine ilişkin karar düzeltme itirazı varit görülmemiştir.
2-Davalı sigorta vekilinin tazminat miktarının hakem-bilirkişi raporuyla muaccel hale geleceğinden olay tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülemeyeceğine ilişkin itirazlarına gelince; yukarıda açıklandığı üzere işin esasının çözümü için mahkemeye başvurulması zorunlu hale gelen durumlarda hakem-bilirkişiye gidilemeyeceğine göre; alacağın muacceliyetini hakem-bilirkişi raporuna bağlayan poliçe genel şartlardan 12/h maddesinin de uygulama alanı ortadan kalkar ve genel hükümlere tabi olur. Konuyu düzenleyen TTK.nun 1299/1. maddesi yollaması ile aynı Yasanın 1292/1. maddesi uyarınca bu maddede belirtilen tarihte sigorta tazminatı alacağı muaccel hale gelir ve yine BK.nun 101/2. maddesi uyarınca ihbar edilen günün hitamı ile borçlu temerrüde düşmüş olur.
Dava dosyasının incelenmesinde davacının olaydan sonra TTK.nun 1292/1. maddesi uyarınca yapması gereken ihbarı o tarihte acenteye yaptığına dair iddiasını belgeleyemediğine göre, ancak sigorta şirketine başvuru dilekçesinin sigorta şirketine tebliğ tarihini takip eden 17.1.1986 gününden itibaren borçlu davalı sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi gerekirken bu hususlar dikkate alınmadan, olay tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi doğru değil ise de, dosyadaki belgelere göre bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması cihetine gidilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bendde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülmeyen diğer karar düzeltme itirazlarının reddine, ancak 2 numaralı bendde gösterilen nedenle davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile mahkeme kararının hüküm fıkrasındaki (15.12.1985) tarihi yerinden çıkarılarak aynı yere 17.1.1986 tarihi konulmak suretiyle kararın düzeltilmesine ve HUMK.nun 438/7. maddesi uyarınca kararın düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 2.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.