 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/9046
K: 1989/484
T: 26.01.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Bursa Asliye 5. Hukuk Mahkemesince verilen 11.7.1988 tarih ve 172-574 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 24.1.1989 gününde davacı avukatı Aykut Cura, Kemal Cambazoğlu ve Ömer Yalçın Dokunoğlu ile davalı avukatları Yücel Gürler, İrfan Baştuğ, Bilge Umar gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, 1.2.1985 tarihli ve 20.1.1987 tarihli dava dilekçeleri ile açılan ve birleştirilerek yürütülen davada, davalıların ortağı bulundukları Sunteks A.Ş.'ne ait fabrika ve tesisleri muvazaalı olarak kiralanmış göstermeleri sonucu, davacı şirkete ait teşvik belgesinin iptaline sebep oldukları, bunun sonucu olarak T. Garanti Bankasından alınan orta vadeli yatırım kredisinin iptali ile yüksek ve cezalı faize dönüşmesi ile davacı şirketin zarara uğradığını, ayrıca fabrika ve tesislerin 14 ay süreyle danışıklı olarak kirada kalması nedeniyle şirketin kar mahrumiyeti bulunduğunu iddia ederek toplam (299.425.817) lira tazminatın davalılardan yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın şiret merkezi olan İstanbul'da açılması gerektiğini belirterek yetkisizlik itirazında bulunmuşlar, ayrıca davanın iki yıllık süre içerisinde açılmadığını bu nedenle zamanaşımına uğradığını belirtmişler ve istenen miktarın fazla olduğunu savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, bilirkişiler raporlarına ve toplanan kanıtlara nazaran davalıların yetkisizlik ve zamanaşımı itirazları yerinde görülmeyerek, davalıların kusurları sonucu zarara sebebiyet verdiklerinin sübut bulduğu gerekçesiyle toplam (267.621.690) lira tazminatın dava tarihinden itibaren kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ait istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmişlerdir.
1 - Dava, şirket eski yöneticilerinin şirkete verdikleri zararın tazminine yönelik bulunmasına göre, Anonim Şirket yöneticilerinin sorumluluğunun hukuki dayanağı ister haksız fiil esasına, isterse akdi ilişkiye dayandırılmış olsun BK.nun 44. maddesi gerek haksız fiil kuralları gerekse müterafık kusurun akdi ilişkide de uygulanmasına olanak tanıyan BK.nun 98. maddesi uyarınca zarar ve tazminat miktarını tayin eden hakime bu maddeyi resen uygulama yetkisi tanınmış olmasına göre, mahkemenin kabul şekline göre davacı tarafın müterafık kusurun re'sen nazara alınamayacağına ilişkin temyiz itirazları varit değildir.
Davacı tarafın temerrüt faizine yönelik temyiz itirazlarına gelince; Davacı ilk dava dilekçesinde temerrüt faizi olarak (kanuni faiz) isteminde bulunmuş, bu istemini gerek ıslah dilekçesinde, gerek ikinci yeni ek dava dilekçesinde de tekrarlanmış bulunmasına göre, sonradan verdiği 30.5.1988 tarihli dilekçesiyle 3095 sayılı yasanın 1. maddesinde belirtilen % 30 oranındaki kanuni temerrüt faizini bilahare aynı yasanın 2/3 maddesinde belirtilen ve daha yüksek oranı ihtiva eden reeskont oranı üzerinden faiz istemesi, müddeabihin çoğaltılması anlamına geleceğinden, kabulü mümkün bulunmamasına ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı şirket vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2 - Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
A - Herne kadar HUMK.nun 17/2. maddesi hükmü ile şirketle ortaklar arasında çıkacak uyuşmazlıklarda şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kesin yetki kuralı şeklinde belirtilmişse de, dava şirketle ortak arasında olmayıp, şirketle yönetici arasında çıkmış bulunmasına, bu nevi uyuşmazlıklarda ise, konuyu özel olarak düzenleyen TTK.nun 309/3. maddesi, şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava (açılabilir) demek suretiyle davacı şirkete bir seçimlik hak tanımış bulunmasına, yetki konusunda seçimlik hakkın tanındığı hallerde HUMK.nun 9/1. maddesindeki genel kurul gereğince sorumluluk davasının tüm davalıların ikametgahı mahkemesinde de açılması, müşterek ikametgah mahkemesi olmak koşuluyla, mümkün olmasına göre, tüm davalıların müşterek ikametgah mahkemesi olan Bursa asliye Mahkemesinde bu davanın açılmasında usule aykırı bir cihet bulunmamıştır. Nitekim, TTK.nun 309/3. maddesinin mehazı olan İsviçre Borçlar Kanunu 761. maddesi de aynı şekilde kaleme alınmış ve İsviçre doktrininde de bu maddenin şirkete seçimlik hak getirdiği kabul edilmiştir (Bkz. F.V. Steiger, İsviçre'de Anonim Şirketler Hukuku, İstanbul, 1968 T. Çağa çevirisi; sh:326).
Öte yandan, davalılar vekili zamanaşımı def'inde bulunmuşsa da dava, davalıların şirket yöneticisi oldukları sırada şirkete ait fabrikayı muvazaalı olarak kiraya verilmesinden kaynaklanmış olmasına ve esasen bu haksızlığın tespiti ve fabrikanın geri alınması için davalılar da hasım gösterilmek suretiyle kira akdinin bozulması işin ayrı bir dava ikame edilmiş ve o davada verilen karar da bu davanın açılmasından sonra kesinleşmiş bulunmasına göre, o dava devam ederken şirket genel kurulunca alınan 30.3.1984 tarihli sorumluluk davası açılması hakkındaki karar tarihinin, kar mahrumiyeti esasına dayalı bu tazminat davasında TTK.nun 309/son fıkrasında gösterilen zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. O halde, davalılar vekilinin zamanaşımına yönelik temyiz itirazları da yerinde değildir.
B - Ne varki, davacı şirketin zarar kalemlerinden birisi olarak gösterdiği düşük faizli teşvik kredisi uygulamasının bankaca kesilmesinden dolayı oluşan zararın tahsili istemi, ilk dava dilekçesi olan 28.1.1985 tarihli dilekçeyle talep edilmiş, bu kalem açısından ek bir dava da ikame edilmemiştir. Her davanın açıldığı tarih esas alınarak çözümlenmesi gerekir. Oysa bu konuda mahkemece hükme dayanak yapılan 22.5.1987 tarihli raporda dava tarihinden sonraki bankaya yapılan ödemeler de dikkate alınarak sonuca gidilmiştir. Bu açıklamalar karşısında, bu kalem açısından mahkemece yapılacak iş; anılan bilirkişi raporundaki (17.256.282) liraya hükmetmekten ibarettir. Bu raporda dava tarihine kadar şirketin müterafik kusurundan bahsedilmediğinden bu kalemden müterafik kusur tenziline gerek bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacı ilk dava dilekçesinde fabrikanın davalılarca düşük bir bedelle kiraya verildiğini ileri sürerek normal kira rayici ile bu kira miktarı arasındaki farkın tahsilini talep etmiştir. Mahkemece zararın saptanması için seçilen bilirkişiler, fabrikanın normal kira rayicini bulmak için derinliğine bir araştırma yapmaksızın fabrikanın makina kapasiteleri gözönüne alınmak suretiyle fabrikanın brüt karı aylık (17.816.502) Tl olarak kabul edilip bu miktar oranlanmak suretiyle fabrikanın normal kira rayici saptanmıştır.
Davacı taraf ise bu raporu müteakip verdiği islah dilekçesi ile davasına kar kaybına hasretmiş ve iddiasını da bilirkişi raporuna dayandırmıştır. Oysa, yukarıda da değinildiği gibi 24.4.1986 tarihli bilirkişi raporunda fabrikanın karı detaylı bir incelemeye dayanmayıp sadece kira konusunda bir yeri oluşturmak amacıyla saptanan rakkamlardır. Nitekim, aynı bilirkişilerce bilahare verilen ek raporda önceki raporlarındaki kar hesaplamasının sağlam esaslara dayanmadığını, bu miktarların kar kaybı olarak kabil edilmesinin uygun görülmeyeceğini açık olarak belirtmişlerdir. Mahkemece bu raporun alınmasından sonra ve buna rağmen yine aynı esaslar çerçevesinde düzenlenmiş ve kazanç kaybı konusunda diğer raporda olduğu gibi derin bir araştırma mahsulü olmayan ve kira konusunda yine sadece veri olarak kullanılan (17.013.600) liralık aylık brüt rakkamını esas alarak düzenlenmiş daha önceki tarihli 10.12.1985 günlü bilirkişi raporundaki bu rakkam da (17.000.000) lira kabul edilmek suretiyle kazanç kaybına hükmedilmesi mümkün değildir.
Böyle bir durumda mahkemece yapılacak iş; davacı davasını kar kaybı sebebiyle uğradığı zararın tazminini davası şekline islah ettiğine göre her iki tarafa bu konudaki delilleri ibraz ettirildikten sonra, şirketin daha önceki yıllardaki kazanç durumları da dikkate alınarak bu sahadaki uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınarak ve fabrinın kiraya verilmesinden dolayı şirketin sağladığı kira geliri de dikkate alınıp bakiyeye hüküm kurmaktan ibarettir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili tüm ve (2/A) numaralı bentte gösterilen nedenlerle de davalılar vekilinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak (2/B) numaralı kentte açıklanan nedenlerle kararın davalılar yararına BOZULMASINA ve duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davalılara verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 26.1.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.