 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/8925
K: 1990/768
T: 09.02.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Ankara Asliye 2. Ticaret Mahkemesi)nce verilen 8.6.1988 tarih ve 1251-842 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki Kemal tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı bankanın paydaşı olduklarını, davalı şirketin sermayesi 4.300.000.000 TL. iken Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın talimatı uyarınca 30.700.000.000 TL.na çıkarıldığını ve bu hususun 17.6.1987 tarihinde Ticaret sicilinde tescil ve ve ilan edildiğini, bundan sonra 14.8.1987 tarihli genel kurul kararı ile şirket sermayesinin 75.000.000.000 TL.na yükseltildiğini ve ana sözleşmenin sermaye ile ilgili 7. maddesinin değiştirildiğini, sermaye artırımının 9.150.000.000 liralık kısmının gayrimenkul satışı geliri ve yeniden değerlendirme fonundan teşekkül etmesi nedeniyle ortaklara hisseleri oranından bedelsiz hisse senedi verilmesinin genel kurulda müvekkillerinin muhalefetine rağmen kabul edildiğini, oysa yeniden değerlendirmesinin 30.12.1986 tarihi itibariyle yapıldığını ve bu değerlendirmede elde edilen 3.400.000.000 TL.nın sermayeye eklendiğini, yeniden değerlendirme karşılığında verilecek bedelsiz hisse senetlerinin 31.12.1986 tarihindeki ortaklara verilmesi gerektiğini, ayrıca artan sermayenin 5.750.000.000 TL.lık kısmının da gayrimenkul satışından elde edildiğini ve bu miktar sermayenin gayrimenkulün satıldığı 26.5.1987 tarihindeki ortaklara hisseleri oranında verilmesi gerektiğini iddia ederek, davalı şirketin 14.8.1987 tarihli genel kurul toplantısında belirtilen toplam 9.150.000.000 TL.lık sermaye artırımı ile ilgili bedelsiz hisse senetlerinin dağıtımına ilişkin bölümünün iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Töbank A.Ş. vekili, davacıların tutanağı gerekçeli muhalefetlerini geçirmediklerini, TTK.nun 381. maddesinde belirtilen dava açma koşullarının oluşmadığını, 31.12.1986 tarihinde yeniden değerlendirme fonuna alınan miktar için genel kurul kararı bulunmadığını, sermaye artırımının 14.8.1987 tarihli genel kurulda yapıldığını, emsal gösterilen Yargıtay 11.Hukuk Dairesi ilamının bu davayla ilgisi bulunmadığını, sermaye artırımının tescil ve ilan edildiği tarihte ortak olanlara hisselerin verilmesi gerektiğini, Hazinenin davalı şirketin borcunu ödeyerek hissedar olduğunu, bu durumda hisse artırımından Hazinenin gereği gibi yararlanamadığı halde borca iştirak etmiş olacağını, bu durumda iddianın iyiniyet kurallarında aykırı bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Müdahil Hazine vekili, davalı şirket vekilinin savunmasını tekrarlayarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan kanıtlara dayanarak Dairemizin 1986/2121 E. 1986/2704 K. sayılı ve 6.5.1986 tarihli ilamının bu davada emsal nitelikte bir karar olduğu, davacılar iddiasının bu itibarla yerinde görüldüğü gerekçesiyle davanın oyçokluğu ile kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı Töbank A.Ş. ve müdahil hazine vekili temyiz etmişlerdir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplerle ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davacıların gerek asil, gerekse vekilleri vasıtasıyla dava konusu yapılan genel kurul toplantısında karara muhalif kalarak ve aykırı oy kullanarak muhalefet dilekçelerini de zapta eklettiklerine göre, davalı ve Hazine vekillerinin bu yönlere ilişen temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2 - Ancak, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı banka bilançosundaki 31.12.1986 tarihi itibariyle yapılan yeniden düzenlemeden kaynaklanan 7.204.250.000 TL.lık fondan 3.400.000.000 TL.lık bölümünün ve 26.5.1987 tarihinde satışı yapılan bina bedelinden 5.750.000.000 liranın ki toplam 9.150.000.000 liranın 14.8.1987 tarihinde yapılan genel kurul kararı ile 35.150.000.000 liralık nakit sermaye artırımı yanında sermayeye ilavesinde 9.150.000.000 liralık bölüme karşılık çıkarılan bedelsiz (gratis) pay senetlerinin yeniden düzenleme ve taşınmaz satış tarihindeki mevcut paylara mı, yoksa sermaye artırım tarihinde mevcut olan paylara mı verileceği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece, bu uyuşmazlığın çözümünde Dairemizce daha önce verilmiş bulunan 6.5.1986 gün ve 1986/2121-2704 sayılı karar emsal karar niteliğinde kabul edilerek, yeniden değerleme ve taşınmaz satışından kaynaklanan bedelsiz payların, yeniden değerleme fonu oluşturma ile taşınmaz satış tarihleri esas alınarak, o tarihteki paylara ait olacağı kabul edilerek uyuşmazlık çözülmüş, diğer bir deyişle, aksine çözüm içeren davalı bankanın 14.8.1987 tarihli genel kurul kararının iptaline karar verilmiş bulunmaktadır. O halde öncellikle tartışılması gereken husus dairemizin yukarda anılan kararının dava konusu olaya emsal olarak kabulünün mümkün olup olmadığı konusu olmalıdır.
Yargıtay kararlar Dergisi'nin; Ocak 1988 sayısı, 60 ve devamı sahifelerinde yayımlanmış bulunan daire kararı incelendiğinde, bir anonim şirketin 1982 yılında sermaye artırımına gidilmesine karar vermesinden ve aynı yıl sonunda yaptığı yeniden değerlemeden kaynaklanan bedelin bu fona alınmasından sonra, 1983 yılında sermayenin yeniden artırılması sırasında bu fonun sermayeye eklendiği ve bedelsiz payların bu son sermaye artırımı sonrasındaki sırasındaki pay sahiplerine dağıtılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Oysa, anılan kararda da açıkca değinildiği üzere Vergi Usul kanununda 2791 sayılı yasayla yapılan değişiklik ve eklerle getirilen düzenlemeye göre, gecici 11. maddede 1982 yılında sermaye artırımına giden kurumlarda yeniden değerleme foru oluşturmak ve bunu sermayelerine eklemek zorunda oldukları açıkca hükme bağlanmış bulunmaktadır. Oysa, dava konusu yapılan sermaye artırımı sonradan yürürlüğe giren ve 2791 sayılı yasa ile getirilen bu zorunluluğu kaldıran 3094 sayılı yasalar ile yeniden değerleme fonunun sermayeye eklenmesi halinin isteğe bırakıldığı döneme rastladığından, 1982 yılındaki yeniden değerlemeyi düzenleyen yasa hükümleri değerlendirilerek verilmiş bulunan önceki kararın, bu yönden dava konusu olaya emsal nitelikte bir karar olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Öte yandan, genel kurul kararı iptal davasına konu yapılan anonim şirket, bir bankadır. 3094 sayılı yasanın geçici 11. maddesinin 6. bendinde, kurum bilançolarının pasifinde özel bir fon hesabında tutulan diğer artışlarının, bankalar kanunun uygulanmasında, ihtiyat, yani yedek akçe addolunacakları açıkca düzenlenmiştir. Oysa, Dairemizin anılan kararında, banka olmayan bir anonim şirkette o tarihteki düzenleme dikkate alınarak yeniden değerleme fonunda tutulan değerin yedek akçe niteliğinde olmadığı kabul edilmiştir. O halde, bu yönden de anılan kararın dava konusu olaya emsal olarak kabul edilmesi isabetli bir değerlendirme şeklinde kabul edilemez. Bu durumda dava konusu olayın özelliği dikkate alınmadan, sadece önceki Dairemiz kararının emsal karar olarak kabul edilmesi ve sonuçta sadece bu hususa dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu nedenlerle, dava konusu yapılan genel kurulda alınan ve yeniden değerleme fonunun ve taşınmaz satışından elde edilen bedelin bir kısmının sermayeye eklenmesinden doğan bedelsiz payların sermaye artırımı akabinde mevcut olan tüm paylara verilmesine ilişkin kararın kendine özgün koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Bilindiği üzere 2791 sayılı yasa ile 1982 yılında sermaye artırımına giden kurumlar yeniden değerleme fonu oluşturmak ve bunu sermayelerine eklemek zorunda tutuldukları halde, bilahare 3094 sayılı Yasa ile yeniden değerleme ve bundan oluşan fonun sermayeye eklenmesinin her yıl yapılabileceği ve bunun isteğe bağlı olacağı düzenlemesi getirilmiş ve aynı ilkeler 3332 sayılı Yasada da benimsenerek Vergi Usul kanunun 298. maddesi haline getirilmiş bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, yeni düzenlemeye göre anonim şirketler, yeniden değerleme yolu ile bilanço pasifinde oluşturdukları fonları, değerleme fonu hangi yıl oluşturulmuş olursa olsun sermayeye ekleyip, eklememekte serbestiye sahip oldukları gibi, aynı şekilde sermayeye eklemenin hangi yılda yapılacağı konusunda da bunların seçimlik hakları mevcut bulunmaktadır. Bu ilkenin, yani seçimlik vasfının sonuçlarına göre fonda oluşturulan bu bedelin sermayeye eklenmemesi halinde şirketin eski ve yeni tüm payları bu fonun katkısından faydalanabilecekleri gibi, şirket sermaye artırımına gitmese, hatta tasfiyeye gitse dahi yine eski ve yeni tüm payların, dolayısıyle o paylara sahip olan pay sahiplerinin tasfiye payından aynı şekilde yararlanması gerekmektedir.
Doktrinde de tartışmasız olarak kabul edildiği gibi, yeniden değerleme yolu ile şirket bilançosunun pasifinde yer alan fon ile bunun sermayeye eklenmesi kavramları vergi mevzuatında düzenlenmiş olsalar bile, bu fonon sermayeye eklenmesi işlemlerinin T. Kanunundaki düzenlemeye göre yapılması gerekir. Başka bir deyişle, yeniden değerleme fonunun sermayeye eklenmesi usul ve işlemleri ana ilkeler olarak T. Kanunundaki sermayenin artırımı usul ve işlemlerine tabi bulunmaktadır. Bu bakımdan anonim şirketlerde bu fonun sermayeye eklenmesinde sermaye artırımına ilişkin TTK. nun 391 ve onu izleyen maddelerinde yer alan işlemlerden olan şirket genel kurul kararının bu işlemlerde ana unsur olduğu aşikardır. Bu sayede şirket ortakları hem bu işlemler açısından bilgi sahibi olacak hem de oyu ile bu işleme olumlu veya olumsuz yön verecek ve koşulların gerçekleştirmek suretiyle denetleme hakkını TTK.nun 381. maddesi hükmü gereğince dava yolu ile dekullabileceklerdir. Nitekim, davacılar da şirket genel kurulunda fonun sermayeye eklenmesinde ortaya çıkacak bedelsiz payların münhasıran kendilerine verilmesi gerektiğini, yeni paylara ve onların sahiplerine verilmesi hakkındaki kararın yasa ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek genel kurul kararının bu yöne ilişen bölümünün iptaline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Bu nedenle bu yönde alınan kararın yasa ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığının saptanması, uyuşmazlığın çözümünde ağırlık noktasını teşkil etmektedir.
Yukarıda da değinildiği gibi, şirket bilançosunda yer alan mal varlıklarının enflasyon nedeniyle yükselen değerlerinin yeniden değerleme yolu ile bilançoda gösterilmesi ve bunun sermayeye eklenmesi 3094 sayılı yasa ile ihtiyari hale getirildiğinden, şirketlerin bu fonu oluşturmada ve sermayeye katmadan seçimlik hakları mevcuttur. O halde, bu hakkını kullanmayan şirketlerde aslında varolan ancak bilançoya veya sermayeye yansımayan bu ekonomik katkıdan eski yeni pay kavram ayırımı yapılmadan, tüm paydaşlar yararlandığına ve aynı ilke tasfiyede de hakim olduğuna göre şirketin sermaye artırımına gitmesi halinde bu ilkeden ayrılmayı gerektirecek bir hukuki neden mevcut değildir. Meğerki, şirket pay çoğnuluğu bu hakkını kullanırken iyiniyet kurallarına uygun davranmamış olsun. Özellikle bankalar bakımından bilançoda gösterilen yeniden değerleme fonunun bir yedek akçe olduğu hukuki nitelendirilmesi yasada açıkça yapıldığına göre, bankacılıkla iştigal eden anonim şirketler bakımından anonim şirketteki yedek akçelerin sermayeye eklenmesinde eski yeni pay kavramı dikate alınmadan yapılan bedelsiz pay dağıtımındaki ilkelerin yeniden değerlemeden kaynaklanan bedelsiz payların dağıtılmasında da aynen korunması gerekir. Kaldı ki, yine 3094 sayılı Yasanın geçici 11. maddesinin 5. bendinde de yeniden değerleme fonunun sermayeye eklenmesinde bankaların aynı zamanda nakit sermaye artırımına gitmeye mecbur tutulmaları ve bu şekilde bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesinin de amaçlandığı dikkate alındığında, yukarıdaki ilkenin bankalarda öncelikle uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir.
Dava konusu yapılan genel kurulda alınan kararın iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığının saptanabilmesi için davalı şirketin sermaye yapısına kronolojik açıdan bakmak ve değerlendirmek gerekir. Dava dosyası içinde bilgi ve belgelerden davalı şirketin kendi iç kaynaklarından yaptığı sermaye artırımları ile sermayesini 1986 yılına kadar 4.300.000.000 liraya yükseltildiği halde ekonomik krize girdiği, bu nedenle hazinenin davalı bankanın mali bünyesini güçlendirmek için 26.400.000.000 liralık katkıda bulunarak, bunun davalı sermayesine 17.6.1987 tarihinde Bankalar kanununun 64/2-c, d maddesi uyarınca eklenerek ve bunun gerçekleşmesinden sonra, bu defa 9.150.000.000 lirası yeniden değerleme fonu ile taşınmaz satışından elde edilen gelirlerden, yani iç kaynaktan, bakiyesi de nakit olmak üzere toplam 44.300.000.000 liralık sermaye artırımına 14.8.1987 tarihli genel kurul kararı ile gidilmesinde ve bedelsiz payların hem yeni hem de eski paylara verilmesinde iyiniyet kurallarına ve yasaya aykırı davranıldığının kabulü mümkün değildir. Aksine batık bir banka durumuna giren davalı şirket ancak Hazine ve yeni paydaşların katkıları ile ayakta kalabildiğine göre ve yeni paydaşların katkıları ile ayakta kalabildiğine göre ve yeni pay sahiplerinin bu değerleri dikkate alarak şirketten pay aldıkları gözönüne alınacak olursa yeniden değerleme sonucu oluşan bedelsiz payların sadece ekonomik katkıları pasife dönüşen önceki paylara verilmesini istemek iyiniyet kurallarına aykırı davranış olur.
Şirket bilançosunda yer alan bir mal varlığının zamanla değer kazanmasından oluşan yeniden değerleme fonu ile şirket mali bünyesinde yer alan bir taşınmazın satışından elde edilen kazancın bir bölümünün sermayeye eklenmesi bakımından nicelik ve nitelik farkı bulunmadığından, yukarıda yeniden değerleme fonunun sermayeye eklenmesi nedeniyle oluşan bedelsiz payların eski yeni pay farkı gözetmeksizin, tüm pay sahiplerine dağıtılması gerektiğine ilişkin ilkenin, bu paylar bakımından da aynen kabulü hem yasa hükmü hem de hakkeniyet icabı olmak gerekir.
O halde, yukarıda yapılan tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde gerek yeniden değerleme fonunun gerekse taşınmaz satışından elde edilen gelirin sermayeye eklenmesi sonucu oluşan bedelsiz (gratis) payların şirket genel kurulunca eski yeni pay farkı gözetilmeden bu değerleri sermayeye katma tarihindeki tüm pay sahiplerine dağıtılması yasaya uygun olduğu gibi, bu kararın alınmasında iyiniyet kurallarına aykırı bir davranış da mevcut bulunmadığından, yani TTK.nun 381. madde koşulları olayda gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, dairemizin yukarıda anılan kararına yanlış anlam verilerek ve bu davaya emsal kabul edilerek hüküm kurulması doğru görülmediğinden, davalı banka ve müdahil Hazine vekillerinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentde açıklanan nedenle davalı ve müdahil vekillerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak 2 numaralı bentde gösterilen nedenlerle kararın davalı ve Hazine yararına BOZULMASINA, 9.2.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.