 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/4114
K: 1989/1057
T: 23.02.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 3. Ticaret Mahkemesince verilen 3.2.1988 tarih ve 570-30 sayılı hükmüntemyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş v etemyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılış olmakal dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, tarafların ortaığı oldukları dava dışı anonim şirketin yönetim kurulu başkanı olan davalının, hileli işlemleri sonucu, şireti zarara uğrattığını, ortaklıktan arılan müvekkili ile davalının aptıkları ibranemenin de hileli olarak düzenlendiğini ileri sürerek müvekkilinin uğradığ zarar ve kar mahrumiyeti karşılığı şimdilik 3.000.000 liranın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep v edava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının hisse senetlerini devrederek şirketten ayrıldığını ve serbest iradesiyle ibraname imzaladığını, ortaklık sıfatını yitiren davacının dava açma hakkı bulunmadığını, iddianın gerçek olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalının hileli işlemleri ile şirketin az kar ettiğini gösterilmesi sebebiyle kar tevziinde kendisine az kar payı düştüğünden bahisle hükmolunacak meblağın kendisine verrilmesi şartı ile dava açtığı, ortak veya şirketten alacaklı olanların bu şekilde dava açamayacakları, TTK.nun 340 ve 309. maddelerine göre tahsil edilecek paranın şirkete verilmesi kaydı ile dava açılmasının mümkün olduğu gerekçesile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacının istemi, davalı şirket yönetim kurulu başkanı davalının hileli ve hatalı işlemlerinden dolayı şirket karrının gereği kadar artmaması sonucu, kendisine ait olan hises senetlerinin devri sırasında, senetlerin gerçek değerlerinin eksikliğine müncer olması dolayısıyla meydana glene zararının davalıdan tahsili amacına yöneliktir. TTK.nun 309 ve 336. maddelerinin ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin incelenmesinde görüleceği üzere, gerek şirketin zarara uğraması, gerekse pay sahipleri ve şirket alacaklılarının zarara uğraması halinde dava açma hakkı pay sahipleri ile şirket alacaklılarına tanınmıştır. Başka bir ifade ile dava tarihinde pay sahibi ve alacaklı olmayan kişilerin dava hakkı mevcut bulunmamaktadır. Davacı hisse senetlerini devretmek suretiyle pay sahipliği sıfatını kaybetmiş bulunduğundan ve şirketten alacaklı olduğunu da iddia etmediğinden artık böyle bir sorumluluk davası açmaya hakkı yoktur.
Bu sebeple davanın reddi sonucu itibariyle doğru olduğundan davacının temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddi ile sonucu itibariyle doğru olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 23.2.1989 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, dava dilekçesinde, kendisini eskiden paydaşı olduğu anonim şirketin yönetim kurul başkanı olan davalının hatalı ve hileli işlemlerinden dolayı ortak bulunduğu dönemde kar mahrumiyeti şeklinde zarar ve ziyana uğradığını iddia etmiş, 26.11.1985 tarihli dilekçesinde ididayı aynı şekilde tekrarlamış, ancak 9.5.1986 günlü dilekçesinde, zararını davalının hileli hareketi sonucu paylarını davalıya ucuza devretmesi sonucu oluştuğunu ileri sürmüş, davalı iddianın genişletilmesi olduğu savunması ile bu değişikliğe karşı çıkmıştır.
Mahkemece, dava kar payı azalmasından doğan bir tazminat davası olduğu kabul edilerek şirket ortaklarının veya şirketten alacaklı olanların bu nev'i dava açamıyacakları, TTK. 340 ve 309. maddeler gereğince tahsil edilecek paranın şirkete verilmesi kaydıyla dava açabilecekleri, gerekçesiyle dava reddediliştir (Bir üye TTK. 336/2 ve 5. maddesi gereğince davacının dava açma hakkı bulunduğu gerekçesiyle karara muhalif kalmıştır).
Dairemiz çoğunluğu, TTK. 336 ve 309. maddeleri hükümleri gereğince, gerek şirketin, gerekse pay sahipleri ile şirket alacaklılarının zarara uğramaları halinde, pay sahiplerinin de doğrudan doğruya dava açma hakkı bulunduğu, ancak dava açabilmek için dava tarihinde pay sahibi olmak gerektiği, oysa davacının davadan önce paylarını devrettiği ve pay sahibi olma sıfatını kaybettiği gerekçesiyle, sonucu itibariyle doğru olan hükmün onanmasına karar vermiştir.
Dairemizin yerleşmiş içtihadı TTK. 309. maddesine dayalı davaların pay sahibi ve şirket alacaklılarını dolaylı zararlarına dayalı davalar olduğu, bu nedenle hükmolunan tazminatın şirkete verilmesi gerektiği, TTK. 336. maddesine dayalı davaların pay sahipleri ile şirket alacaklılarının doğrudan doğruya uğradıkları zarara dayalı davalar olduğu ve tazminatın kendilerine verilmesi gerektiği, TTK. 340. maddesinin 309. maddeye yaptığı yollamadan 309/1. fıkrasının hariç tutulması gerektiği, yolundadır.
Çoğunluk görüşü, davacının dava açtığı tarihte pay sahibi olmaması esasına dayanmaktadır.
Oysa davacı, şirketteki paylarını 12.7.1984 yılında davalıya devretmiş ise de devriden önceki yıllara ait dönemdeki 981-984 kar payından uğradığı zararları istemektedir. Diğer bir ifade ile, TTK. 336/2. maddesi bendine göre, dağıtılan karın gerçek olmadığı, gerçek karın tesbiti ile dağıtılan kar ile arasındaki farkın ödetilmesini talep etmektedir. Davacı bu kar farkını istediği dönemde şirkette pay sahibidir. Pay sahibi payını bir başka kişiye devretmekle, devir senedinde açıkça belirtilmiş olmadıkça, TTK. 336. maddedeki haklarını da devretmiş sayılmaz. B uhakları kullanmak hakkı kendisine kalır.
Dava konusunu ilgilendiren dönemde davacı pay sahibi olduğuna göre, davacını işbu davayı pay sahibi sıfatıyla açtığının ve dava hakkının bulunduğunun ve mahkemenin işin esasını incelemesi gerektiğinin kabulü gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıkladığımız neden ve gerekçelerle hükmün bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluğun onama kararına karşıyım.