 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/3972
K: 1988/7932
T: 27.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi)nce verilen 12.2.1988 tarih ve 375-144 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 175.000 ton (F %10 epsiyonlu) kömürün Mobuto'dan İskenderun'a taşınması konusunda 27.11.1984 tarihli mukavele yapıldığını, 104.994 m/ton kömür taşındıktan sonra davalının 12.4.1985 tarihli ihtariyle mukaveleyi feshettiğini, böylece % 10 epsiyona göre 87506 m/ton'un taşınamadığını m/ton 14 Dolar'dan TTK.nun 1040. maddesine göre 612.542 Dolar pişmanlık navlunu ve diğer zararla birlikte davalıdan 686.791 Dolar alacaklı olunduğunu, ayrıca 1.250.000 TL. teminat mektubu masrafı yapıldığını belirterek, toplam 471.701.835 liranın yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, 50.000.000 TL teminat mektubunun iade edildiğini belirterek buna ilişkin isteminden vazgeçmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının taşıma için bir gemi tutmamış olması ve mukavelenin 6. maddesine göre, ilk konçello tarihi olan 25/30 Aralık 1984 tarihinden önce taşımaya tahsis edilen gemileri müvekkiline bildirmemiş olduğundan TTK.nun 1040 maddesine göre pişmanlık navlunu istemeyeceğini, pişmanlık navlunu talebine esas son 3 gemi için hareket tarihinde anlaşma mevcut olmadığını, taraflar arasında daha önceki ilk 4 partinin konçellolarında ileri tarihe kayma meydana geldiğine göre, mukavelenin 2. maddesi icabı tarafların hareket tarihlerinde mutabakatı gerektiğini, oysa böyle bir mutabakat olmadığından sözleşme eki listedeki 5-6-7 partilerin hareket tarihlerinin geçersiz hale geldiğini, davacının yükleme yerinde konçello süresi içinde gemiyi yüklemeye hazır bulundurmadığına göre pişmanlık navlunu isteyemeyeceğini, öte yandan 5-6 partiye ilişkin istemin aradan 1 yıl geçmiş olması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, taşınmayan kısmın 75.000 ton olup % 10 opsiyon kullanılmış gibi 87506 ton için talepte bulunulmasının doğru olmadığını, pişmanlık navluna hükmedilmesi halinde başka bir tazminata hükmedilemeyeceğini, davacının pişmanlık navlunu dışındaki istemlerinin dikkate alınamayacağının müvekkilinin temerrüde söz konusu olmadığından temerrüt faizi de istenmeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere, taşıma mukavelesine, 6.3.1987 tarihli bilirkişi raporu ve davalının itarazı üzerine alınan 10.11.1987 tarihli ek rapora dayanılarak, taşıma mukavelesinin TTK.nun 1042/2. maddesi anlamında mürekkep yolculuk teşkil ettiği, sözleşmenin 6. maddesinin davacının gemi listesi vermesi gerektiği şeklinde yorumlanmasının mümkün olmadığı, ticari denizciliğin kendine özgü şartları ve yerleşmiş düzeninde böyle bir uygulamaya elverişli olmadığı, her bonçello tarihinden önce o sefere ait gemiyi bildirme şeklinde anlaşılması gerektiği, esasen tarafların ilk 4 sefer için mukavelenin 6. maddesine böyle yorumlamış olduklarını, her taşıma için konçello sürelerinin ileri atılması hakkında taraflar arasında mutabakata varıldığı, kaldıki davalının mukaveleyi bu iki sebepten değilde uzaklaşan kış mevsimi nedeniyle Devletin daha fazla zarara uğramaması için feshettiği ve davacının 75 000 ton için pişmanlık navlunu istemeye hakkı olduğu, feshinin 12.4.1985 tarihinde yapılıp davanın 11.4.1986 tarihinde açıldığı 1 yıllık sürenin geçmediği kabul edilip zamanaşımı itirazı reddedilip, dava tarihindeki Merkez Bankası ticari satış kuru üzerinden 525.937.50 Amerikan Doları Pişmanlık Navlunu alacağının TL. karşılığı olarak 361.513.659.40 TL. nın dava tarihinden itibaren % 30 faiziyle davalıdan tahsiline, fazla istemin ve davalı iade ettiğinden teminat mektubunun iadesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Pişmanlık navlunun niteliği üzerindeki görüşler birbirinden farklılıklar göstermektedir.
Fransız görüşü, Fransız Ticaret Kanununun 288. maddesinde de belirtildiği üzere pişmanlık navlunun bir tazminat olduğu şeklindedir. (Escarra, Cours de Droit Maritime, Ders Notları 1950-1951, sh: 302). Ripert ise pişmanlık navlunun sözleşme feshedildiği cihetle navlun olarak kabul edilemeyeceğini belirttikten sonra bunu taşıtana tanınan fesih hakkının telafisi amacını güden bir tazminat olarak tarif etmektedir. (Ripert, Droit Maritime, Tome, ll, 1952, sh: 517). Türk Hukukunda ise şu görüşler yer almaktadır:
Bu para daha ziyade bir cayma tazminidir. Onun için ismine pişmanlık navlunu denmiştir" (Prof. Mazhar Nedim Göknil, Deniz Ticaret Hukuku, 1946, sh: 246).
"Pişmanlık navlunu, taşıma karşılığında verilen bir para olmadığı için navlun değildir; sözleşmeye aykırı bir davranış bahis mevzuu olmadığı için bir tazminat veya cezai şart da değildir. Fesih hakkının kullanılması için verilen ve miktarı kanunla tesbit edilmiş olan bir-cereme bir-zamanı rücudur (Prof. Dr. Tahir Çağa, Deniz Ticareti Hukuku, ll, Navlun Sözleşmesi, 1982, sh: 340)
"Pişmanlık navlunu, sefer üzerine tanzim olunmuş bir navlun mukavelesinde cayma karşılığı olarak ödenen kanuni cezai şarta verilen addır (Prof. Dr. Fahiman Tekil, Deniz Hukuku, Deniz Hukukuna Giriş, 1986, sh: 141).
Niteliği ne olursa olsun, pişmanlık navlununun, deniz taşımacılığının özelliği nedeniyle taşıtana tanınan fesih hakkının karşılığı olarak ve taşıyanın vazgeçme nedeniyle uğraması muhtemel zararları gidermek amacıyla ödenen bir miktar para olduğu anlaşılmaktadır. Ancak taşıyan bir zarara uğramamış olsa dahi pişmanlık navlununu alacaktır. Buna karşın zarar daha fazla olsa dahi, pişmanlık navlununu aşan zararını taşıyan isteyemiyecektir.
Deniz taşımacılığında gemi ve geminin taşıtan tarafından bilinmesi önem taşır. Özellikle carter sözleşmelerinde, taşıyanın taşıma taahhüdünü belirleyen, ferdileştiren husus taşınacak maldan ziyade nakil vasıtası, yani sözleşmede belirtilen gemidir. (Çağa, age, sh. 8), geminin navlun sözleşmesinde belirtilmesinin zorunlu olmadığı söylenebilirse de (Çağa, age, sh: 2), geminin adının bilinmesinin tarafların yararlarını yakından ilgilendirdiği de bir gerçektir. (Çağa, age, sh:2,22) özellikle gemi belli olmazsa taşıyıcı 1082/1 ve taraflar 1083 maddelerdeki hallerin mevcudiyetini nasıl iddia ve ispat edeceklerdir. Kanun koyucu TTK.nun 1040. maddesine tekabül eden maddesinde; "geminin tutulmuş olması" şeklinde bir ibarenin mevcut bulunmadığı, gerekçesinden hareketle gemi isminin navlun sözleşmesinde belirtilmemiş olması halinde de taşıyıcının pişmanlık navlunu istiyebileceği, sonucuna varmaları, kabul edilebilecek bir görüş değildir. Zira, ilk önce, demekki mehaz kanunda da aynı ibare olsaydı, bilirkişiler navlun sözleşmesinde gemi isminin belirtilmemiş olması durumunda, taşıyıcının pişmanlık navlunu isteyemiyeceği sonucuna varacaklardır. Saniyen, Türk Kanun koyucusunun mehaz metinden bilerek ve özellikle ayrılmadığı nereden bellidir? Nihayet bilirkişilerin bu görüşleri MK.nun 1. maddesine de aykırıdır. Bu maddeye göre; "kanun, lafzile veya ruhile temas ettiği bütün meselelerde mer'idir." Bu hükme göre, kanun bir konu hakkında hiç bir tereddüde yer vermeyecek açık bir kural koymuş olduğu takdirde, bu kuralın maddedeki kelimelerin açık anlamına göre, kesin olarak uygulanması gerekir; o kadar ki, kuralın uygulanmasında hak ve nisfet düşüncesine de yer yoktur (Prof.Dr. Hıfzı Veldet, Medeni Hukukun Umumi Esasları, 1945, sh: 298,299; Doç. Dr. Ferit Hakkı Saymen, Türk Medeni Kanunu, Cilt: l, Umumi Prensipler, 1948, sh: 147; Prof. Dr. Kemalettin Birsen, medeni hukuk Dersleri, 1945, sh: 67-68). O halde bu mutlak kural ve TTK.nun 1040 ve 1042. maddelerinin açık hükümleri (lafzı) karşısında, bu açık hükümlere ters düşecek biçimde mehaz Kanuna dayanarak sonuca varmak mümkün ve doğru değildir.
Bu durumda ve yukarıda açıklanan nedenlerle TTK.nun 1040 ve 1042. maddesindeki pişmanlık navlununun istenebilmesi için geminin, navlun sözleşmesinde veya, hiç olmazsa, sonradan belli edilmesi (nomine edilmesi) gereklidir.
"Concelling Clanse" Konçello şartına gelince bu şart; "staryanın belirli bir gün ve saatte başlıyacağını, eğer bu vakitte gemi yükleme yerinde hazır olmazsa kiracının (taşıtanın) ek süre, tazminat ya da pişmanlık navlunu ile yükümlü tutulmaksızın akdi fesih hakkı bulunacağını ifade eder" (Fahiman Tekil, aga, sh: 97). Navlun sözleşmesinin 6. maddesine göre "taşımaya tahsis edilecek gemiler, mukavele nezdinde belirtilen miktarı taşımaya elverişli kuru yük gemileri olacaktır ve ilk konçello tarihin başlamasından önce taraflara bildirilecektir" Görülmektedir ki gemilerin ilk konçello tarihinden önce bildirilmesi gerekmektedir. Bilirkişiler 10.11.1987 günlü ek raporlarında (gh. 4 bent 4), navlun sözleşmesinin yukarıdaki maddesinin bu şekilde değil, her konçello tarihinden önce o sefere ait geminin bildirilmesi, şeklinde anlamak gerektiği kanaatini izhar etmişlerdir. Bilirkişilerin bu görüşlerinin benimsenmesi, 6. maddenin açık hükmü karşısında mümkün olmamakla birlikte, bir an için kabul edilecek olsa dahi, geriye kalan seferler için de ne konçello tarihi ne de gemi adı tesbit edilmiş olmadığı cihetle, davacının bu nedeni de pişmanlık navlununun talep hakkı bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle davacının pişmanlık navlunu isteminin reddi gerekirken kabul edilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan neden ve gerekçelerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, davalı vekili geldiğinden 24.800 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 27.12.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.