 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/3484
K: 1988/6824
T: 15.11.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, (İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi)nce verilen 1.2.1988 tarih ve 716-52 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; her iki şirket arasında iş ilişkisi bulunduğunu, müvekkilinin işten ayrılan işçilere verilmek üzere Ömer tarafından imzalanan senetlerin her iki şirketin yönetim kurulu üyesi olan peker tarafından ele geçirilerek ve diğer imza ikmal edilerek davalı lehine doldurulduğunu ileri sürerek, 18.109.683 liralık bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında yetki itirazıyla birlikte, davacının müvekkilinden aldığı nakit sebebiyle borçlu olduğunu, alacağın defter kayıtlarında yer aldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre bononun kaydı davalı defterlerinde yer alıyor ise de bu bedel kadar davacıya ödeme yapıldığına dair bir belge bulunmadığı, davalının bononun veriliş nedenini cari hesap ilişkisi olarak belirterek senedi talil ettiği, davacı defterlerinde ise buna dair bir kayıt bulunmadığı, bu durumda savunmanın ispatlanamadığı ve yemin de teklif edilmediği görüşüyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekili; davasını nizalı bonoların tek imzalı olarak yönetim kurulu başkanı Ömer'in çekmecesinde saklandığı sırada yönetim kurulu üyelerinden Peker tarafından çalınarak davalı emrine doldurulduğu ve davacı şirketi temsilen ikinci imzaların atıldığı iddiasına da dayandırmış ise de yerel mahkeme bu iddiayı hükme dayanak yapmamış ve davacı vekili de hükmü bu noktadan temyiz etmemiştir.
Yerel mahkeme; bono tutarı alacağın davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı, davalı defterlerindeki alacak kayıtlarının ise makbuz niteliğindeki bir belgeyle doğrulanmayıp dayanaksız kaldığı, bonoya karşılık ödünç para verdiği savunmasını ispat için hatırlatılan yemin teklifi hakkının davalı tarafça kullanılmak istenmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.
Bono, hukuki nitelikçe sebebinin ihtiva etmeyen bir borç ikrarı senedidir. 12.4.1933 gün 30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, mücerret borç ikrarını içeren senedin bedelsizliğini ileri süren taraf önce bu senedin muayyen bir sebebi olduğunu, sonra da bu sebebin gerçekleşmediğini yazılı delille ispat etmek durumundadır. Böyle bir delille iddiasını kanıtlayamayan senet borçlusunun ancak hasmına bir yemin teklif etmeye hakkı vardır.
Olayımızda davalının davacıya ödünç para verdiği yolundaki savunması, bedelin nakden alındığı kaydını içeren bonoya dayandığı gibi, davalı taraf ispat hukuku bakımından gerekli olmadığı halde bu alacağını usulüne uygun olarak tuttuğu ticari defterlerine de kaydetmiş bulunmaktadır. Nizalı bononun borçlusu ve lehtarı olan taraflar anonim şirket türünde birer tüzel kişi olduklarından her iki şirketin yönetim kurulu üyesi olan dava dışı Peker'in kendi lehine, müvekkili aleyhine işlem yaptığından da söz edilemez.
Öte yandan TTK.nun 334. maddesine göre yönetim kurulu üyelerinden biri kural olarak kendi veya başkası namına bizzat veya dolayısıyla şirketle muamele yapmaktan yasaklanmış olup bu yasağa aykırı olarak yapılan işlemlerin hükümsüzlüğünü, şirket iddia edebilirse de genel kurulun bu yasağı kaldırması ve yönetim kurulu üyelerine şirketle kendi veya başkası namına ticari işlem yapmak hususunda izin vermesi mümkündür. Davacı şirketin genel kurulu da nizalı bononun tanzim edildiği 1.6.1982 tarihinden önce 27.10.1981 tarihi toplantıda TTK.nun 334. maddesindeki yasağın kaldırılmasına karar verdiğine göre davacı nizalı bononun anılan madde hükmü uyarınca geçersiz olduğunu da ileri süremez.
Açıklanan vakıalar ve hukuki nedenlerle bononun bedelsizliğini ispat külfetinin davacı tarafta olması ve davacının iddiasını kesin delillerden biriyle kanıtlayamaması karşısında sabit olmayan davanın reddine karar verilmek icap ederken aksine düşüncelerle davalının ispat külfeti altında olduğundan ve makbuz ibraz edemediğinden sözedilerek davalının kabulü cihetine gidilmesi isabetsiz bulunduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, davalı vekili birbiriyle irtibatlı iki davanın temyiz duruşmasına aynı günden geldiğinden takdiren 20.000 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.11.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.