 |
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1988/274
K: 1988/1136
T: 26.02.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : SSK. Genel Müdürlüğü ile G... uluslararası Nak. ve Tic. A.Ş. arasında çıkan davadan dolayı, (Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi)nce verilen 13.4.1987 gün ve 55-434 sayılı hükmü onayan dairenin 23.11.1987 gün ve 4314-6480 sayılı ilamı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili Kurumun davalı şirketten olan prim ve gecikme zammı alacağının masaya kayıt ve kabul edildiği halde gecikme zamlarının tasfiyenin kapanmasıa kadar işletilmesi isteminin reddine karar verildiğini ileri sürerek prim alacaklarına iflas tarihinden tahsil tarihine kadar gecikme faizinin uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair tesis edilen karar dairemizce onanması üzerine davacı vekili bu defa karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere davacı S.S. Kurumu ile davalı şirket iflas idaresi arasındaki uyuşmazlık, 506 sayılı Yasanın 3203 sayılı Yasa ile değiştirilen 80/3. maddesinde belirtilmiş bulunan gecikme zammının iflasın açılmasından sonra da işleyip işlemeyeceğine ilişkin bulunmaktadır.
Konunun özel olarak düzenlendiği 506 sayılı Yasanın değişik 80/4. maddesinde gecikme zammının borç ödenene kadar devam edeceğine ilişkin hüküm bulunmakla beraber iflas halinde nasıl bir uygulama yapılacağına ilşikin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Her ne kadar ilk bakışta anılan maddede ki "borç ödeninceye kadar devam eder" tabirinden iflası da içine alabilecek şeklide bir hüküm vazedildiği izlenimi çıkabiliyorsa da bu hükmün asıl amacının ne olduğu maddede yapılan değişiklik üzerinde durularak incelenmelidir. Bilindiği üzere anılan maddenin 2422 sayılı Yasa ile değiştirilen bir önceki metninde (5 fıkra) gecikme zammının prim miktarının yüzde yüzüne ulaştığında kesileceği, bundan sonra 1 yıl vadeli mevduaat uygulanacak cari faiz oranının en yükseğinin uygulanacağı hükme bağlanmış idi. İşte bu değişiklikten de anlaşıldığı gibi son yapılan değişikliğin asıl amacı pirim gecikme zammı ödeme süresinin saptanmasına ilişkindir. Yoksa, iflastan sonra da devam edeceği amacına yönelik bir değişiklik yapılmamıştır. Nitekim, anılan yasa değişikliği gerekçelerinde de iflas hali tartışılmamıştır.
O halde prim gecikme zammanın iflasın açılmasından sonra da devam edip etmeyeceği konusunda yasada bir boşluk bulunmaktadır. Bu durum karşısında bu boşluğun MK.nun 1. maddesi uyarınca yargı kararları ile doldurulması gerektiği sonucuna varlımış bulunmaktadır.
Bu konuda doğru bir sonuca varılabilmesi için gerek iflasta temerrüt faizi, gerekse gecikme zammı kavramları ve bu hususları içeren yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulması gerekmiştir.
İcra İflas Kanununun iflasın alacaklıların hakları üzerindeki etkilerini düzenleyen bölümün 196. maddesinde, iflasın açılmasıyla rehinle temin edilen alacaklar dışında kalan alacakları hakkında faiz işlemeyeceğini genel ve emredici bir şekilde düzenlemiş bulunmaktadır. İflastan sonra müflise karşı faizlerin durdurulmasından amaç, özellikle tasarruf yetkisinin sınırlandırılması nedeniyle artık parasını işletemeyen ve külli tasfiye nedeniyle masaya giren tüm mal ve hakları üzerinde kullanma ve tasarrufta bulunma hakkını kaybetmiş olan müflisi bir de faizle sorumlu tutarak bir adaletsizliğe yer vermemektir (Bkz. Prof. Dr. N. Berkin, İflas Hukuku, İst. 1960, Sh. 199). Rehinli alacakların faizleri ise, sadece rehin konusu taşınır veya taşınmaz mal bedelinden tahsil edileceğinden böyle bir istisnanın kabulü gerek borçlu, gerekse alacaklılar menfaatler dengesi bakımından bir sakınca oluşturmamaktadır. yasa koyucu bu düzenleme şekliyle, borçluyu bir an evvel borcunu ödemeye zorlama amacı da bulunan temerrüt faizinden iflas eden borçlunun artık tasarruf yetkisi kalmadığından, bu zorlamanın bir fayda sağlanamayacağını kabul etmiş bulunmaktadır.
Gecikme zammı kavramına gelince; dava konusu olan ve 506 sayılı Yasanın 80. maddesinde belirtilen gecikme zammı, ana kavram olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 ve 52. maddelerinde yer almış bulunmaktadır. Nitekim, bundan önceki 506 sayılı Yasa ile ilgili değişikliklerde anılan Yasaya atıfta bulunulmamakla birlikte, o yasadaki oranlar aynen 506 sayılı Yasanın 80. maddesine aksettirilmiş bulunmaktadır. En son değişikliği teşkil eden hükümet tasarısında da yine 6183 sayılı Yasadan bahsedilmeksizin o yasada yapılan değişikliğe uygun olarak gecikme zammı oranları artırılmış iken, tasarının TBMM. Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunda tartışılması sırasında gecikme zammının asıl düzenlenmesini teşkil eden 6183 sayılı Yasadaki her değişikliğin 506 sayılı Yasanın 80. maddesine aktarılmasındaki zorluklardan bahsedilerek, anılan Yasaya yollama yapılarak 6183 sayılı Yasadaki değişikliklerin otomatikman 506 sayılı Yasaya yansıması amacı güdülmüş ve tasarı bu şekilde kanunlaşmıştır. Böylece, gecikme zammı kavramının 6183 sayılı Yasadan alındığı artık yasal bir düzenleme haline getirilmiş bulunmaktadır (Bkz. TBMM. Tutanak Dergisi, Cilt: 16, 1985, Sh. 308-311).
Gecikme zammı, gerek amme alacağı borçlusunun borçlu olduğu Devlet'e gerekse işverenin Kuruma karşı olan prim borcunu zamanında yerine getirmeleri için yasalara konulmuş bir yaptırım (müeyyide) hükmüdür. Kurumun hizmetlerini gereği gibi yürütülebilmesi için prim alacaklarını zamanında tahsil edebilmesi şarttır. İşte bu nedenlerle ve bu amaca yönelik olarak gecikme tazminatı müessesesine ihtiyaç duyulmuştur (Bkz. M. Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara-1985, sh. 534-538; Ozanoğlu - Yalnızoğlu - Tümer, Sosyal Sigorta Mevzuatı, Ankara-1975, sh. 1306-1307). Gecikme zammının iflas halinde devam edip etmeyeceğine ilişkin 506 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmamasına karşın, 6183 sayılı Yasanın 52. maddesinde iflas halinde gecikme zammının iflasın açıldığı tarihe kadar istenebileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Yani, ana düzenlemeyi teşkil eden 6183 sayılı Yasada gecikme zammının iflas halinde iflasın açılma anından itibaren yürütülemeyeceği de İİK.nun 196. maddesine paralel olarak ve emredici şekilde düzenlemiştir.
Yukarıdaki bütün bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, gerek temerrüt faizinin, gerekse gecikme tazminatlarının müşterek ve aslı amaçlarının borçluyu bir an evvel ödemeye zorlama yönünden oldukları ve İİK.nun 196. maddesinin yukarıda açıklanan vazediliş sebebi de gözönünde alındığında, iflas etmiş ve mal ile hakları üzerinde bizzat tasarruf yetkisini kaybetmiş müflis borçludan borcunu bir an evvel ödemesi artık kendisinden istenemeyeceğinden, iflasın açılmasından sonra gecikme tazminatı yürütülmesinde yukarıda değinilen amaç da ortadan kalkmış bulunmaktadır. Nitekim yukarıda da değinildiği gibi gecikme tazminat kavramının ve oranlarının aynen alındığı 6183 sayılı Yasanın 52. maddesinde de iflasın açılması anından itibaren gecikme zammı istenemeyeceği hükme bağlanmış bulunduğu da dikkate alındığında ve bunlardan başka Kurum gecikme tazminatı alacağının Devlet alacağından daha da önemle tecih edilmesi ve özellikkle korunması gereken bir alacak olduğunu kabul ettiren bir neden de ortada bulunmamasına ve nihayet iflas halinin sadece taraflarla ilgili olmayıp müflisin tüm alacaklılarını ilgilendiren külli bir tasfiye şekli olmasına, tüm alacakların menfaat de dengesi de dikkate alındığında 506 sayılı Yasanın 80. maddesinde ifadesini bulan gecikme tazminatının boçrlu işverenin iflası halinde ancak iflas açılma anına kadar tahakkuk eden kasmının masaya kaydedilmesinin mümkün olduğu, bundan sonraki dönemde gecikme tazminatının devam ettirilmemesinin gerektiği sonucuna varılmıştır. Tabiidir ki iflasa ilişkin tasfiye sona erdikten sonra şayet geriye borçluya ait mal veya para kaldığı takdirde Kurum tahakkuk ettirdiği tüm gecikme tazminatını bu kalandan tahsil etme imkanına sahip bulunmaktadır (Bkz. Prof. B. Kuru, İcra İflas Hukuku, Ankara-1983, Sh. 747).
O halde yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı S.S. Kurum vekilinin yerinde bulunmadığından karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Kurum vekilinin yerinde görülmeyen karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, 26.2.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.