 |
T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2003/3742 2003/4564
YARGITAY İLAMI
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla 88.130.780 liranın yasal faizi ile birlikte davalı Kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Fatih Arkan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-İstem, 506 sayılı Yasanın, 4447 sayılı Yasanın 16. maddesi ile değişik Ek-38. Maddesi uyarınca, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan tüketici fiyatları indeks oranı artışının, yaşlılık aylığına tam yansıtılmaması nedeniyle oluşan 88.130.780 lira alacağın davalı Kurumdan tahsiline yöneliktir.
Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Yasanın 98 maddesi hükmü ile sigortalı veya hak sahiplerine bağlanacak gelir ve aylıkların ödeme tarihlerini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu yetkiye dayanılarak çıkarılan ve 5.3.1999 gün ve 23630 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 19.2.1999 gün ve 99/12473 sayılı Kararname eki Kararda; Mart/1999 ödeme döneminden başlayarak, gelir ve aylıkların tahsis numarasının son rakamına göre değişmek üzere her ayın 19,21,22,23. Gününde birer aylık dönemlerle ve peşin ödeneceği hükme bağlanmıştır.
506 sayılı Yasanın 62. Maddesinin “ay başından yaşlılık aylığı bağlanır” hükmü ve “normlar hiyerarşisi” göz önünde tutulduğunda ise, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen ödeme tarihlerinin değil, davacı için, ayın 1. takvim gününün ödeme tarihi olarak esas alınmasında ve bağlanan yaşlılık aylıklarına da 1. günden itibaren, aynı Yasanın Ek-38. Maddesinde belirtilen şekilde, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya ait TÜFE artış oranının uygulanmasında yasal zorunluluk vardır.
Ne var ki, 1.1.2000 tarihinde yürürlüğe giren Ek-38. Madde düzenlemesinin, 4759 sayılı Yasanın 2. Maddesi ile değişikliğe uğrayarak, telafi edici ödemelerin “her ay ödeme tarihinde” olmak üzere TÜFE artış oranının gelir ve aylıklara yansıtılacağının hükme bağlanmış olması karşısında, bu değişikliğin yürürlüğe girdiği 1.6.2002 tarihinden itibaren yukarıda ifade edilen şekilde ayın 1. Gününden itibaren hesaplama yapılmasına devam olunması isabetsizdir.
Mahkemece, ayrıca davalı Kurumun, Ocak 2000 ayı için yukarıda tanımlanan doğrultuda davacıya ödemede bulunduğu iddiası ve 4759 sayılı Yasa ile Ek-38. Maddede yapılan düzenleme dikkate alınarak yapılacak hesaplama ile karar verilmesi gerekirken, istem gibi, Eylül-2002 dahil olmak üzere TÜFE den kaynaklanan kazanç kaybına hükmedilmesi isabetsizdir.
2-Anayasa'nın 73. maddesi, “Vergi, resim,harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” düzenlemesini içermekte olup, öğreti ve uygulamada “verginin yasallığı” olarak adlandırılan bu ilke, vergi, resim,
harç ve benzeri kamusal güce dayalı bütün yükümlülüklerin yasayla düzenlenmesi zorunluluğunu öngörmektedir. Vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı gibi unsurların yanında, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin de yasayla düzenlenmesi gereği anılan hükmün zorunlu sonucudur.
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 20. maddesinde yer alan,
“1. Teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir.
2. Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca
borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile
temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade
eder.” düzenlemesindeki vergi matrahı tanımından hareket edildiğinde de, davada haksız çıkan tarafın, davada lehine hüküm kurulan tarafın vekilinin hizmetinden yararlanan kişi olarak nitelenemeyeceği gibi, aynı maddenin 4 numaralı bendi de, “Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde tarife ve bilet bedeli Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.” açık hükmünü içermektedir.
Kuşkusuz bir kimsenin katma değer vergisi mükellefi olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar adli yargı yerinde çözümlenemez.
04.12.2002 Tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 21. maddesinde yer alan, “Bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı kanun hükümleri gereği Katma Değer Vergisi ayrıca ilave edilir.” ifadesi, yukarıda sıralanan yasal gerekler gözetilerek oluşturulmuş bir düzenlemeyi içermediği ve normlar hiyerarşisine uygun hukuksal bağlayıcılık kazanmış bir düzenleme niteliğini kazanmadığından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 423. maddesinde yer almayan bir unsurun da yargılama giderleri kapsamında hüküm altına alınmış olması,
Usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 02.06.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.